28 Şubat 2009

Mutluluk.. büyük bir soru işaretine aranan, küçük bir noktadır.

Kâzım Mızrak

Aria - Chris Spheeris

Etiketler:

27 Şubat 2009

Ateş, düştüğü yeri yakarmış.

Long Journey - Bittersweet Life

Etiketler:

25 Şubat 2009

Kullanım Şartları

Önemle duyurulur.

Bu blogda.. hiç bir yazı, eser ve sâir alıntılar kaynak gösterilmeksizin yayınlanmaz.

Bırakılan yorumlar.. blog sahibi tarafından okun(a)mayabilir, ve de cevaplan(a)mayabilir.

Gönderiler.. fikir ve düşünce mahiyetine binâen uyarıya, ikâza, eleştiriye, öneriye açıktır.

Bloğun her hangi bir sayfası, veya tamamı; önceden haber verilmeksizin, yayından kaldırılabilir.

Blog sahibi.. yorum yazarlarınca, sayfalara bırakılan yorumlara karşı bir sorumluluk kabul etmez.

İlgililerce, blogda bulunan bir eserin alıntı yapılabilmesi; kaynak belirtilmesine, bağlıdır.

Lütfen bilginize.

25.02.2009

Dursun Ali Erzincanlı - Uhud

Etiketler:

Aşk-ı Hakikî

Mektûbât'ın birinci mektubunda işlenen, dördüncü suâl şöyledir.

Mahbuplara olan aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılâp ettiği gibi, acaba ekser nasta bulunan, dünyaya karşı olan aşk-ı mecazî dahi bir aşk-ı hakikîye inkılâp edebilir mi?

Müellifin, bu soruya binân kaleme aldığı cevap şöyledir.

Evet.

Dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fenâ çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbup arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmaya muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikîye inkılâba yüz tutar.

Fakat bir şartla ki, kendinin zâil ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını haricî dünyaya iltibas etmemektir.

Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini unutup, âfâka dalıp, umumî dünyayı hususî dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer, boğulur.

Meğer ki, harika olarak bir dest-i inâyet onu kurtarsın.

Şu hakikati tenvir için şu temsile bak:

Meselâ, şu güzel, ziynetli odanın dört duvarında, dördümüze ait dört endam aynası bulunsa, o vakit beş oda olur: biri hakikî ve umumî, dördü misalî ve hususî.

Herbirimiz, kendi aynamız vasıtasıyla, hususî odamızın şeklini, heyetini, rengini değiştirebiliriz. Kırmızı boya vursak kırmızı, yeşil boyasak yeşil gösterir.

Ve hâkezâ, âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz. Çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz.

Fakat haricî ve umumî odayı ise kolaylıkla tasarruf ve tağyir edemeyiz. Hususî oda ile umumî oda hakikatte birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar.

Sen bir parmakla odanı harap edebilirsin; ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsın.

İşte, dünya süslü bir menzildir.

Herbirimizin hayatı bir endam aynasıdır. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz bir sayfadır, hayatımız bir kalem; onunla, sahife-i a’mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor.

Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki, dünyamız, hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır, hissedip bildik.

Ona ait muhabbetimiz, o hususî dünyamız ayna olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esmâ-i İlâhiyeye döner, ondan cilve-i esmâya intikal eder.

Hem o hususî dünyamız, âhiret ve Cennetin muvakkat bir fidanlığı olduğunu derk edip, ona karşı şedit hırsve talep ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sümbülü olan uhrevî fevâidine çevirsek, o vakit o mecazî aşk hakikî aşka inkılâp eder.

Yoksa,


(Bakınız, açıklamalar. 1)

sırrına mazhar olup,

nefsini unutup, hayatın zevâlini düşünmeyerek hususî, kararsız dünyasını aynı umumî dünya gibi sabit bilip kendini lâyemut farz ederek dünyaya saplansa, şedit hissiyatla ona sarılsa, onda boğulur, gider.

O muhabbet onun için hadsiz belâ ve azaptır.

Çünkü, o muhabbetten yetimâne bir şefkat, meyusâne bir rikkat tevellüt eder. Bütün zîhayatlara acır, hattâ güzel ve zevâle maruz bütün mahlûkata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden bir şey gelmez, ye’s-i mutlak içinde elem çeker.

Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit şefkatin elemine karşı ulvî bir tiryak bulur ki, acıdığı bütün zîhayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâkînin bâki esmâsının daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati bir sürura inkılâp eder.

Hem zeval ve fenâya maruz bütün güzel mahlûkatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakış ve tahsin ve san’at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi görür.

O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san’at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.


(Bakınız, açıklamalar. 2)

Said Nursî


.:.: Açıklamalar .:.:

1. "Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onlara kendi âkıbetlerini unutturdu. Onlar yoldan çıkmış kimselerin tâ kendisidir." Haşir Sûresi, 59:19.

2. Bâkî olan, yalnız.. Allah’tır.

22 Şubat 2009

Sen varsın !

Kemo The Blaxican - La Receta

Etiketler:

Buruk Bir Sevinç

Şuan bu satırları yazıyorken, dünyanın en mutlu insanı olmak isterdim. Doğum günümmüş bugün. K.B. kutladı doğum günümü. Ben de ona teşekkür ettim. Duâ ettim onun için. O da bana demiş ki, keşke dediğin her şey seninle olsun. Ne güzel bir duâ değil mi ? Tekrar teşekkür ederim sana, arkadaşım.

Gaflet işte. Kaç gündür aklımdaydı. Ama, ben de unutmuştum doğum günüm olduğunu. Planlarım vardı. Ailemle bir akşam yemeğinde sofrayı donatacaktım. Sanki geçmiş gün gibi bahsediyorum değil mi.

Sabah kahvatısında, çaylar benden. Herkes bardağını karıştırıyorken, annemin yüzüne bakıp, annecim diyecem sana teşekkür ederim. Beni ne zahmetlerle dünyaya getirdin. Babama da, bir teşekkür borcum olduğumu düşünmüyor değilim tabii :)

Ailenin ilk çocuğu olarak, bu iki insanın yüzündeki seviç geldi aklıma şimdi. Ben o sırada ağlıyordum. Ben ağlıyordum, onlar gülüyordu. Ama bu haksızlık değil mi ? Ben ağlıyorken, herkes ağlasın isterim. Derdime ortak olsun isterim.

Neyse. Olay çıkarmayacağım sabah sabah. Altı üstü bir doğum günü bu. Tebrikleşme merasiminden sonra; milletin aç karnı doymalı. Olayı fazla dramatize etmeyelim, değil mi efendim.

Hani bir söz vardır, hadi hep beraber o sözü hatırlayalım: Doğduğunda.. herkes gülüyordu, ama sen ağlıyordun. Öyle bir hayat yaşa ki.. öldüğünde sen gül, ama herkes ağlasın.

Doğum günü kutlamayı pek sevmem.

Aslında gayem, doğum günümün kutlanması değil bu yazımla. Birileri benim doğrum günümü kutlasın diye hayaller kurmam. Ne mi düşünürüm ben: Sevdiğim insanlara, bakın ben bu gün doğmuşum diyerek mutluluğumu onlarla paylaşmak isterim.

Yâni, sürprizi ben yaparım :)

Siz de öyle yapın. Sevdiğiniz insanın pat diye karşısına çıkın. ~ Bak canım, bak cicim. Bugün benim doğum günüm, yaşaşın ! ~ Hmm. Hadi yaa. Söyleyelim de, bugünü yılın yas günü ilân etsinler :P

19 Şubat 2009

Nakış

Bir nakış bulunmaz ki âlemde, kendisini meydâna getiren nakkaşın maharetine âyine olmasın.

Tefekkür
K. Mızrak

Küsmek

Bazen, umutlarını yitirdiğin olur.

Elini uzattığında, dokunamayacağın güneşi düşün. Hele hele, soğuk bir kış mevsiminde isen. Güneşi kucaklamayı istersin. Ona, gücünün yettiğince uzanırsın. Evet, orada bir yerlerdedir. Hemen gözünün önünde. Lâkin, sana uzak mı uzaktır. Çok istesen de, ona dokunamazsın.

Ve, küsersin.
Gül 'ümse.

Kaldırımlar

Başını, bir gayeye satmış kahraman gibi.. etinle, kemiğinle, sokakların malısın. Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi.. sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın !

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri.. erimiş ruhlarınız, bir derdin potasında. Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri.. onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var.. sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var.. onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari. Koştur atını, koştur ! Sonunda, kabre çıkar bu yolun kıvrımları. Ne, kaldırımlar kadar seni anlayan olur.. ne, senin anladığın kadar kaldırımları.

Necip Fazıl Kısakürek

18 Şubat 2009

Everything, will be fine.

8 Şubat 2009

I Love You - Ömer Faruk Tekbilek

Etiketler:

Bir İskenderun Çocukluğu

İskenderun'da geçti çocukluğum. Aslında İskenderun'da demem hatâ olur. Çünkü çocuktum o zamanlar. Neresi deselerdi İskenderun, bilmezdim nerededir.

Leyleklerimiz vardı bizim. Ormana konarlardı. Biz, merakla peşlerinden koşardır.

Leylek leylek havada, yumurtası tavada diye leyleklere sevgi gösterisinde bulunurduk. Bize baksınlar diye miydi bu çığlık çığlığa haykırış. Acaba nerelerden geliyorlardı, ve nerelere gidiyorlardı ?

Onları çok severdik.. .

İpek böceği dediğimiz tırtıllarımız oldu. Dut yapraklarıyla beslerdik onları. Oburdular.. doymak bilmezlerdi, her gün yapraklarını değiştirmek gerekirdi. Taze yaprakları üstlerine serperdik. Bir kutucuğun içinde yaşarlardı.

Sonra bir gün, kaybolurlardı bu tırtıllar.

O da nesi, birer koza bırakırlardı arkalarında. Sonra, kelebek çıkardı bu kozalardan. Anlatırlardı ki, ipek elde etme için kaynatırlarmış bu kozaları suda.

İpek'ten o gün nefret etmiştim işte. Aslında hâlâ da bilmiyorum. Doğru mu bu ? İpek için, bu savunmasız hayvancıkları öldürüyorlar mıydı canlı canlı ?

Gazoz kapaklarımız vardı. En çok kimin varsa, o zengindi. Güllelerimiz vardı. Mile derdi kimileri. Cikletten çıkan futbolcu resimlerimiz vardı. Nasıl da kıymetliydi hepsi.

Çocuktuk o zamanlar. Camiye giderdik yaz tatilimizde. Elif, be, te, se, cim, ha, hı, dal, zel derdik. Her yaz öğrenirdik Kur'an-ı Kerîm okumasını. Sonraki yaza kadar unuturduk ama.

Daha, neler neler.

O eski günler, bir masaldı bizim için. Biz de masalın içindeki kahramanlardık. Şimdiki nesil ise, masalı kitaplardan okuyorlar. Biz ise ta içinde yaşamıştık.

Ne güzel günlerdi.. .

Elhamdülillah.
Bi ismi, Allah.

4 Şubat 2009

Ağlama Bebek

22 şubat benim doğum günümmüş.

Ben, iyi ki doğmuşum diyen bri insanım. Şimdi o günü bekliyorum. Rabbim.. ben iyi ki varım diyebilmek için. Sabırssızlanmaya başladım.

Bir cuma sabahıymış. Annem öyle diyo. Ben, ilk çocuğuklarıymışım. Beni en çok sevmişler. En çok da, ben üzmüşüm annemi çocukken.

Bir cuma sabahıymış. Rabbimin bana, İkrâ ile seslendiği günlermiş. Ağlamışım, dünyaya geldiğime. Yine ağlıyorum.

İkrâ ile seslenmiş Rabbim bana. Beni ismimle an demiş, bulursun. Bu bir ayrılık, kavuçacağım yine. İşte bu da avuntum. Bunun için yaşıyorum.

İyi ki doğmuşum, elhamdülillah. Her şey acı olsa da, ayrılık acı olsa da, kavuşmak var sonunda. Elhamdülillah.

Bebekler niye ağlar diye sorma bir daha !

En sevgiliden ayrılan, nasıl gülebilsin ki.

Atıl

Son günlerde, cevap yazamadığım mukabelede bulunamadığım yorumlar için bir özür dilemem gerektiğini düşündüm.. şu dar zamanımda. Kabul görür mü bilmem ama.

Bırakılan yorumlar, öksüz kalıyor ya. Aslında ben ona üzülüyorum. Bloğum.. tarihinde hiç, bu denli öksüz kalmamıştı. Sanki, bir kenarda atıl kaldı garibim.

Şimdi, uzaklardasın. Gönül hicranla doldu.. diyor içimdeki bir ses.

İşte Öyle bi(r) şey.