8 Şubat 2009

Bir İskenderun Çocukluğu

İskenderun'da geçti çocukluğum. Aslında İskenderun'da demem hatâ olur. Çünkü çocuktum o zamanlar. Neresi deselerdi İskenderun, bilmezdim nerededir.

Leyleklerimiz vardı bizim. Ormana konarlardı. Biz, merakla peşlerinden koşardır.

Leylek leylek havada, yumurtası tavada diye leyleklere sevgi gösterisinde bulunurduk. Bize baksınlar diye miydi bu çığlık çığlığa haykırış. Acaba nerelerden geliyorlardı, ve nerelere gidiyorlardı ?

Onları çok severdik.. .

İpek böceği dediğimiz tırtıllarımız oldu. Dut yapraklarıyla beslerdik onları. Oburdular.. doymak bilmezlerdi, her gün yapraklarını değiştirmek gerekirdi. Taze yaprakları üstlerine serperdik. Bir kutucuğun içinde yaşarlardı.

Sonra bir gün, kaybolurlardı bu tırtıllar.

O da nesi, birer koza bırakırlardı arkalarında. Sonra, kelebek çıkardı bu kozalardan. Anlatırlardı ki, ipek elde etme için kaynatırlarmış bu kozaları suda.

İpek'ten o gün nefret etmiştim işte. Aslında hâlâ da bilmiyorum. Doğru mu bu ? İpek için, bu savunmasız hayvancıkları öldürüyorlar mıydı canlı canlı ?

Gazoz kapaklarımız vardı. En çok kimin varsa, o zengindi. Güllelerimiz vardı. Mile derdi kimileri. Cikletten çıkan futbolcu resimlerimiz vardı. Nasıl da kıymetliydi hepsi.

Çocuktuk o zamanlar. Camiye giderdik yaz tatilimizde. Elif, be, te, se, cim, ha, hı, dal, zel derdik. Her yaz öğrenirdik Kur'an-ı Kerîm okumasını. Sonraki yaza kadar unuturduk ama.

Daha, neler neler.

O eski günler, bir masaldı bizim için. Biz de masalın içindeki kahramanlardık. Şimdiki nesil ise, masalı kitaplardan okuyorlar. Biz ise ta içinde yaşamıştık.

Ne güzel günlerdi.. .

Elhamdülillah.

5 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

"Ah ne kahraman, ne cesur
Ne güzel çocuklardık
Her yeni günü ümitle
Nasıl kucaklardık..."

SelamunAleyküm...

Narsu

9 Şubat 2009 14:02  
Blogger Sunusy dedi ki...

Tabi doğrudur, çocuk olmanın coğrafyası olmaz da.. bu iskenderun bambaşka bir yer.
Erkeklerin doğduğu ve doyduğu yer haricinde bir uzak memleketleri daha oluyor.. İskenderun'da askerlik yapmış olmak beni iskenderunlularla hemşehri yapar.

Çocukluğun bir rengi varmış gibi gelir bana. Ne zaman turuncu görsem aklıma çocukluğum gelir; hiç kötü anım yoktur, bu yüzden turuncu da gözümde çok mutlu bir renktir.

Sevgili kardeşim, umarım hastalar hayırlısıyla şifa bulmuştur.. İstanbul'a gelmiştin fakat görüşememiştik. Uzun zaman oldu, Mevladan iyiliğini dilerim.

Selamlar
sunusy

16 Şubat 2009 15:06  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Narsu

Çocuk olarak kalmalıydık. Ekmek elden, su gölden hesabı. Ağlaması bile güzeldi çocukken. Ne içli ağlardık. Özledim yaa. Bak yine depreşti özlemim. İskenderun'un benim. Bekle, bekle ! Geleceğim bir gün.

Şurada düşmüştüm diyeceğim. Şurada ağlamıştım. Şurada gülmüştüm. Şurada deniz benim olmuştu, ben de denizin. Öyle ki, az daha son nefesimi verecektim o vakit.

...

19 Şubat 2009 12:05  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Sunusy

Bazen olmak istediğim insanlar vardır. İşte siz de onlardan birisiniz. Bazen sevmem kendimi. O vakit sevdiklerim aklıma gelir. Bu ismi hiç unutmadım. Hangi yönünüzü sevdim ! Ne önemi var, bin yönünüzden brisini sevmişim işte. Neyse. Dillendirmeyelim. Sevmek, hesapsızca. Neyi, niçin sevdiğimizi bilmeden.. daha güzel, değil mi.

Hastamıza gelince. Hâlâ yaşıyor. Onun hakkında burada yazmak istemiyorum. En azından şuan için. Gerçekler acıdır, mukabilinden.

Ama, endişe edecek bri şey yok inanın. Kan kanseri, ha diyince iyileşlecek bir hastalık değil ki. Bir ömür boyu süren bir yıkım, bu. Safha, safha.

İnşâ Allah, muhterem annecim.. bu safhaları yavaş yavaş geçer.

Âmin.

Akyuvar hücreleri, sayıca oranca kanda artıyor. Öyle ki, alyuvarların kandaki oranı azalıyor.

Lenf bezlerideki aşırı faaliyet yüksek ateş yapıyor, dalak şişiyor.

Bir safha geliyor ki, dalak ameliyatla alınıyor. Sonra, bir talihsizlik eseri.. ameliyat yerinden fıtık olunuyor. Bir ameliyat daha, olunuyor.

Her şeye rağmen, yine de ölünmüyor.. güç belâ yaşanıyor.

Rabbim.. kimselere ne böyle bir hastalık, ne de başka bir hastalık vermesin. Aç da bırakmasın, açıkta da bırakmasın.

Allahu âlem.

Âmin.

19 Şubat 2009 12:19  
Blogger Sunusy dedi ki...

Seven Allah rızası için sevince, uzakta hiç görmediği kardeşini de seviyor, çocukluğundan kalan bir rengi de sevebiliyor..

Ekmek elden su gölden çocukluğu severiz tabi, bu bize bilinçaltımızda müminliğimizi hatırlatıyor bence. Allah'ın aciz ve en mümin kulları çocuklarmış ya.. ga diyince mama gu diyince su.. ne rızık endişesi, ne ihtiras, ne de telaş, ibadet bile borç değil henüz.. sanki cennet..

20 Şubat 2009 10:07  

Yorum Gönder