19 Ağustos 2006

Mahur Beste'm

Az önce kardeşim yanıma geldi, oturdu bir köşeye; uyku semesi haliyle ne ile uğraştığımı anlamaya çalışan bir bakışla beni izliyordu, yüzümü bilgisayardan çevirip baktım; bir şey söyleyecek gibiydi:

"Hayatını hiç düşünmüyorsun abi..."

***

Birileri neden yazmayı bıraktığımı sorguluyor olabilir, ya da muhakkak eminim ki bir gün bu veda sorgulanacaktır. Bloğa son günlerde bıraktığım yazılar kendi üzerimde görüp pek tasvip etmediğim acizliklerle dolu. Nasıl bir acizlik diye sual ederseniz, size cevabım şöyle olacaktır; zayıflığın öfke dolu bir çaresizlik ile dışavurumu.

Güç, asla öfkeye başvurmaz; güç asla boyun eğmez; güç asla kendisine denk olmayanlar ile tartışmada bulunmaz; güç, asla çamur atmaz; güç, asla va'd vermez...

Güç, eylemde bulunur!

Biz ise, bir tavuk gibi olduğumuz yerde gıdaklayıp duruyoruz; tabi, konuşmak da olacaktır, istişare ve tartışma da olacaktır illa ki; lâkin işi tadında bırakmak lâzım değil mi?!

Gördüklerim belki yetersiz, belki daha pişmedim tava gelmedim; belki daha ziyadesiyle düşünmüş olan değilim; fakat içinde bulunduğum durum dahasına da izin vermiyor; bunu da görebilmek, farkında olabilmek, nihayetinde olumsuz şartların varlığını kabullenebilmek de güzel olan değil midir ki?!

***

Bu web sitesi bundan böyle misyonunu bitirdi; hayata küsmüş olduğum bir dönemde beni yaşama bağlayan bir mağara oldu burası; şimdi dışarı çıkma zamanı; burası beni almıyor artık; dedim ya misyonunu tamam etti; bana yetmiyor artık; beni ifade etmiyor, beni anlatmıyor, beni kucaklamıyor...

Bu sözler ne manaya geliyor acaba?

Elbette herkes kendisine göre yorumlayacaktır yazılanı; herkesin kendi bakış açısı paradigması vardır, bir noktadan sonra ben sizlerin gördüğünü göremem, siz de benim gördüklerimi.

****

Bloglarda geziyorken veya internette, blog yazanlara ya da interneti kendisine mesken edinerek sağlığını harcayanlara hitaben yazılmış yazılar okumuşumdur. Bu eleştiri yazıları şunu sorguluyordu; kendinizi kandırıyorsunuz!

Sokakdaki yaşam esas olarak aranan olmalıdır; burada neyin peşindeyiz, tatminsizliklerimize çare aramanın yeri internet mi olmalı?!

Bu kaçınılmaz nokta olarak görünen buluş, eninde sonunda kendisini bitirmeye mahkumdur, ben böyle düşünüyorum; tabi evvelce ben de bu şekilde düşünenlerden değildim, ya da düşünüyor olsam bile söylemiyor, şu pencerenin başında olmaya bulunmaya bahaneler arıyordum.

Sokakdaki yaşamdan kaçıyordum; çünkü sokakda yaşaması bana zor geliyordu, orada gerçekler vardı, acı gerçekler. Burası ise kimlik arayışına en kolay bir şekilde cevap bulunabilecek bir ortamdı, oysa son raddesine varılarak matematiksel hesaba vurulduğunda sıfıra sıfır ve elde var sıfır dedirtiyor insana.

Siz nasıl bir âlemde yaşıyorsunuz, benimkisi kadar kirli mi? Temiz olduğunu mu düşünüyorsunuz yaşadığınız yerin. Yazık bana, artık ben göremiyorum temiz olanı.

Siz görün, ve yaşayın...

***

Bir arkadaşım şu mealdeki konuşmasını sıkıntılarıma ortak olma babında yapmıştı; sonu gelmeyen hiç bir yaşanılmışlık yoktur. Acılar!?. Acı denilen de, yaşandıkça tükenir. Başka çaresi yok, çekeceksin çileni; bitireceksin sana dert olanı; gözyaşı tükenir, geride kalan huzurdur; bekle, sabırlı ol; bir gün bitecek!..

Biz, siz, onlar; gördüklerimiz farklı farklı muhakkak; tok açın halinden anlamaz, aç tokun halinden anlamaz.

Hepimiz de ifade etmeye kortuğumuz ya da ifade etmeye lüzum görmediğimiz kişisel dertlere sıkıntılara sahibizdir, hepimizin de gerçekleşmesi azminde olduğumuz pembe hayalleri vardır.

Ben böyle konuşuyorken, siz yine kendi bildiğiniz yolda ilerlemeyi sürdürün; tamam eleştirmiyorum, kınamıyorum; adımlarınızın sonu gelmeden beni anlayamazsınız ki zaten, veya sona gelen sizsinizdir de belki ben emekliyorumdur hâlâ!.

***

Bir misafir bana yaşamıyorsun diyerek, yazdığım doğru sözlere karşı muhalefette bulunmuştu. Kendisini bilir, kim demişse bana yaşamıyorsun diye; tabiki de kendisini bilir, o kendisini bilen bir insandı.

İşte o sözü hep düşündüm, aylar geçti ardından. Yaşamıyor, âdeta uyuyordum!..

Boş sözlerin avuntusuna bırakmıştım kendimi; şu şöyle doğrudur da bu böyle yanlıştır diyerek hayatı yaşamaktan düpedüz kaçmak, ve nihâyeti meçhul hayallerin peşine bir kör edâsıyla takılmaktı benimkisi.

Doğru olanı bilmek, sadece hedeflere ulaşma yolunda yeterli olmuyormuş efendim...

Nereye Kadar,
Kâzım Mızrak

İsrail, Savaşı Kaybetti: Göreceksiniz!

Resim: İsrail, Dünyaya Karşı Savaşı Kaybetti!

Dün, Dünde Kaldı Cancağızım. (Mevlâna)

# Ameller niyetlere göre değerlendirilir.
Buhari, Müslim, Timizî, Ebu Davud

# Üç şey münâfıklığın alâmetidir: Yalan söyler, sözünde durmaz, emânete hıyânet eder.
Buhari, Şehadet,28; Müslim, İman, 107; Tirmizî, İman, 14

# İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.
Müslim, Fedâil, 66; Tirmiî, Birr, 16

# Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.
Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6

# Nerede olursan ol Allah'a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.
Tirmizî, Birr, 55

# Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü'min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.
Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71

# Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mü'min) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah'da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet günü onun kusurunu örter.
Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58

# Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.
Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8

# Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; Ey Allah'ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.
Buhârî, Edeb, 57, 58

# (Mü'min) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getiremeyeceğin bir söz verme.
Tirmiî, Birr, 58

# Şüphesiz ki Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Ancak, kalplerinize ve amellerinize bakar.
Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9

# Allah'a ve ahiret gününe imân eden kimse ya hayır söylesin veya sussun.
Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75

# Her insan hata eder. Hata edenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30

# Mü'minin başka hiç kimsede bulumayan ilginç bir hali vardır; O'nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu onun için hayır olur.
Müslim, Zühd, 64; Dârim, Rikâk, 61

# Bizi aldatan bizden değildir.
Müslim, Îmân, 164

# Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe) cennete giremezler.
Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79

# Kişi arkadaşının dini üzeredir. Kim kiminle arkadaşlık ettiğine baksın.
Tirmizi Tuhfe c:7 sh:49

# Akıllı - şuurlu adam o kimsedir ki nefsini köleleştirir (veya hesaba çeker) ve ölümden sonraki (hayat) için (iyi) amel işler. Aciz adam da o kimsedir ki nefsini arzusuna uydurur (nefsini haramdan alıkoymaz). Sonra Alah'tan (mağrifet) temenni eder.
İbni Mâce, Cilt10, Syf.571

# Sizden herhangi biriniz, bir kötülük görürse onu hemen eliyle değiştirsin, eğer buna gücü yetmiyorsa dileyle değiştirsin, ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğz etsin; îmânın en zayıfı da budur.
Müslim Nevevi c:2, Sh:380

# Ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek gözü daha çok muhafaza eder, namusu daha fazla korur. Evlenmeye gücü yetmeyenler ise oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti kıran bir şeydir.
Buhârî, Savm 10; Müslim, Nikâh bahsi, c.1, Sh, 3

# Kişiye, her duyduğunu söylemesi günah olarak yeter.
Müslim Nevevi c1, Sh:188

# İnsanı helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Allah'a şirk koşmak, sihir, Allah'ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mü'min kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.
Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144

# Sizden biriniz kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz? Sahabeler: Onun kirlerinden hiç bir şey kalmaz! Peygamber Efendimiz: İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler buyuyurdu.
Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 282, (666); Tirmizî

# Hikmet ve ilim mü'minin kaybolmuş malıdır, onu nerede bulursa hemen alsın.
13 Tirmizî, İlm, 19

18 Ağustos 2006

Kötülük

Ricâ ederim efendim, siz kendi halinizde düşünce paylaşımında bulunmak istemişsiniz; gerçekten de bir tevafuk olmuş, müsterih olunuz, yazmayı bırakmama sebep olan değilsiniz.

Tabi olabilirdinizdi de, lâkin sizden şikayetci değilim, bir yanlışınızı görmedim, görürsem de susar mıyım suzmaz mıyım bilemiyorum; görmek lâzım, yaşamak lâzım; aksi halde şimdiden haybeye konuşarak ahkam kesmek olmaz.

Sizin iyi bir kimse olduğunuza kanaat getirdim ben, maalesef kötü kalpli olanlarını da görüyoruz, gördük de.

Kötü kalpli olmanın herkes için bir tanımı vardır tabi, bizim de kendimize göre kıstaslarımız vardır.

Genelde bu kimseler cahilliklerinden kaynaklı yanlışlar yapmaktalar; sanmıyorum ki kasten kötülük yapmayı kendilerine bir yol bilsinler.

Yazma konusundaki teşvikiniz beni memnun etti acizane, değindiğiniz dayanak noktası zihnimde yankı buldu.

İnsanlara faydalı olabilmek demişsiniz, muradımız da buydu baştan beri; kendimizi geliştirerek topluma faydalı bir insan olabilme gayemiz vardı..

Dangalak sözüne takılmış değilim, bu bir ironidir; söylenen söz tersi anlamda mânâlar çağrıştırır zihinde, anlayana tabi, anlayan anlasın anlamayan düşünsün diye.

Bloğumda çok yerde bu tarz bir üslup kullanarak biz de yazmışızdır; sizi anlamamız zor olmadı, bir olumsuzluk görmedim ifadede, ki görenler olabilirse de biz kendi anlayış derinliğimizden ödün vermeyelim.

Anlamayanların da anlamalarını ümit ediyorum zaman içersinde.

Bugün hakkınızda yaptığım tespitler yarın için değişebilir, bunu şimdiden söylemeliyim.

iki satır yazı ile tanınmıyor insan; bugün için sizi tanıdığım kadar iyisinizidir, yarın neler olup biter bilemeyiz, belki gün gelir hakkınızda olumsuz eleştirilerim de olabilir.

Düşündük düşündürdük, teşekkür ediyorum efendim.

Allah râzı olsun...


.:.: Bağlantı :.:.

http://mizrak.web.tr/2006/07/her-insan-kendisi-iin-yaamal.html

16 Ağustos 2006

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

Resim: Yüzünü, Güneşe Çevir...

6 Ağustos 2006

Hakîkati Arayış ve Varoluşu Anlama Çabası

Muhterem Arkadaşlar..

Bakın benim İslamiyet ile ilgili sorunlarım var,
bu sorunlar genel olarak Tanrı bilincinin insanlara
aşılanması üzerinde yoğunlaşıyor.

Diğer bir ifade ile ilahi dinler olarak ifade edilen
dinlerin hepsi de birer saçmalıktan ibaret; anlayacağınız
mesele geniş, Hristiyanlığı ya da Yahudiliği savunuyor
değilim ya da değiliz.

Asıl gayemiz bir yaratıcının varlığı ya da yokluğunu
anlamak, bu çerçevede konu dikkatle değerlendirilmelidir.

Çok hassas bir konu üzerinde konuşuyoruz, her hangi
bir dine inanmış insanların inançları ile alay etmemeli;
o kimselerin akıllarını zekaylarını küçümsememeli,
hafife almamalıyız.

Hulasa ile hiç kimsenin onurunu gururunu incitmemek
gerekiyor.

Şimdi, kainat nasıl meydana geldi sorusu her zaman için
varolan soru; Allah yok diyerek işin içinden çıkamıyoruz.
Bu nokta iyi anlaşılmalı. Akabinde gelen soru da şu, bir ilahi
yaratıcı varsa ona ne şekilde inanılmalıdır?

Bu inancın esas temsili kimlerdir, hangi dindir esas olan?!

Bu konuda salt bağlılık, olmayana görünmeyene inanmak
ve teslim olmak akılcılığa ters düşer.

İslamiyete göre insan akıl sahibidir, ve Kur'an-ı Kerim'de
çok yerde düşünmediler mi, ibret almadılar mı şeklinde
insan muhatap alınır. İbret almak için akıl ile istişare yapmak
gerektir, hesap kitap yapmak gerektir, muhasebe yapmak
gerektir.

Kat'i suretle anlaşılacağı üzere, akıl ile idrak etmeden, ben
Allah'a iman ettim demek de şekilciliktir, basitliktir, kolaycılıktır.

Bakın konuştuğumuz konu pek hassastır; kimi insanlar var ki,
yaşamları inançlarına bağlı. Şu dünyanın yaşam sıkıntısı ne
büyüktür takdir edersiniz. İşte bu çerçevede, insanların
dini inançları üzerinde tartışıyorken, çıkarımlar elde etmekle
beraber düşünce ifade ediyorken çok dikkatli olunmalıdır;
aksi halde toplumların kültür ve değerleri sarsılabilir, hiç hoş
olmayan kötü sonuçlar ortaya çıkabilir.

Bizler, insan neslini tehlikeye atacak yalan dolan ile meşgul
olamayız ya da olamam; ancak yalanlanması icap eden inanç
sistemlerinin takip edilmesine de sessiz kalamayız ya da
kalamam.

Bir din neden vardır, niçin vardır; iddaa edildiği gibi dinler
toplumların afyonu mudur; eğer öyleyse bu işten kazanç
sağlayanlar kim ya da kimlerdir?

Bu sorulara bir Müslüman tatmin olabileceği şekilde
cevap verebilmekte midir; eğer cevap veremiyorsa
ya ne diye Müslüman olmuştur?!

Benim öfke duyduğum konu da burda başlıyor. Ben inanç
konusunda bocalıyorum; ama çevremdeki insanlar hep
birlikte aynı ezberleri okuyorlar.

Akıl madem ki vardır, görevini yerine getirecektir;
düşünecektir. Varsa bir gerçek, zaten ayan beyan ortaya
çıkar, yoksa da bu konuda bir çalışma ortaya konulmuş
olunur veya mevcut çalışmalar gözden geçirilip tahlil
edilir.

Bu yolda mesafe almak da, bir bakıma Müslüman kimse
için mücadeledir. Bir inanç savunulduğu ölçüde değer kazanır;
susturulan, sen anlamazsın, anlamana da gerek yok tarzı
ifadeler ile akla duvarlar örülemez.

Son parağraf ile beraber şu hususa da dikkat çekmeliyim;
biz böyle bir adımı atıyorken kimselerden aferin beklenditisi
içersinde olmadığımız gibi, çevremizdeki insanların
bizi dışlamasını ve hor görmesini de göze almışızdır...

Kâzım Mızrak

.:.: Dip Not :.:.
Bu yazının devamı gelmeyebilir
,
gelebilir de; ölüm var biliyorum,
nefesimin yettiği yere kadar
diyorum ben de..

5 Ağustos 2006

Duymadın mı, Yoksa Anlamadın mı?

"İllallah", sadece Allah vardır, manâsını taşır. İçindeki "illâ" edatı, istisna edatlarındandır. Bu edat, kendisinden sonra gelen kelimeyi müstesna kılar, yani öncekilerin dışında bırakır.

Lâ İlâhe İllallah

Yani "hiçbir ilâh yoktur sadece Allah vardır" manâsının ortaya çıkmasını sağlar. Dolayısıyla "Lâ İlâhe İllallah", Allah'tan başka ilâh yoktur, demektir.


Yukardaki alıntı ve yazının tamamı:

http://www.menzil.net/ians/la_ilahe_illallah.htm

4 Ağustos 2006

Birbirini Tanımayan İnsanlar

Sana, neye asla inanmayacağımı
söylemek istiyorum.

Hiç bir insan asla kötü değildir,
bütün insanlar iyi olmak için
mücadele verir; aranılan hep
iyilik ve güzelliktir.

İnsanları birbirine düşman eden esas
unsur, birbirleri hakkında hep kötü
olduklarını düşünmeleridir, ve tabi elbette
karşıdan hep kötülük göreceklerine
inanmış inandırılmış olmalarıdır.

İşte mesele!..

Bu işten sorumlu olan da
insanın kendi içinde hapsettiği
kötülüktür, onun da adı nefstir.

İçimizdeki kötülük, iktidar hırsı ile
yanıp tutuşur; en çok olmayı ister;
zenginlikleri ister; paylaşmak istemez;
en iyi olduğuna inanır, daha pek
çok egoistce istek ve arzular...

Bu bir insan değildir, nefstir.

İnsanların ortak düşmanı olan,
şeytana karşı birlik olunmalıdır.

Akıl yolu ile mücadele verilmelidir.

İnsanlar hep birbirlerinde arıyorlar
suçu, hatayı, kusuru.

Evet, insanlar birbirlerini tanımıyorlar...

Rabbim, senin yarattığın sistem
içersinde kardeşlerin birbirlerine
düşmanlık duygusu beslemelerine
mani ol!

Yarattıkların olarak senden beklediğimiz
böyle bir tecellidir; kin ve nefret
istemiyoruz.

Senin büyüklüğün, kardeşleri birbirine
öldürtmek midir?!

Sana inanmanın bedeli, toplum
içersinde hor görülmek
dışlanmak mıdır?

Böyle bir yaşam düzeni istemiyoruz!

İçimize kattığın kötülüğü, geri çağır;
biz insanlar huzuru, mutluluğu, barışı
arıyoruz..

Seni sevmeyenlere merhametini
çok görme, biz senin bize bildirdiğin
kadarını bilebilenler değil miyiz?

Kâzım Mızrak

Cuma Namazı

Yarın Cuma, namaza gitmeliyim;
sanki çok özel bir günmüş gibi lanse
ediliyor ya şu cuma günleri..

Oysa ne kadar ale'l-ade ve sıradan
bir gündür; Cuma günü de namaz
kılınır diğer günler de, yani!?

Kimileri sadece Cumaları namaz
kılınır sanıyor ya, o bakımdan..

İçsel Kavgam

3 Ağustos 2006

Dün gibi değilim, Bugün oldum.

2 Ağustos 2006

Çocuğun Sitemi

Bana verdiğiniz rolü istemiyorum.

Babam okuyup büyük adam olmamı istiyor, annem de öyle; benim küçük adam olmayı istemeye hakkım yok mu? Bu anne babaların ihtirasları yüzünden, olan çocuklara oluyor. Nereye kadar dünyayı cebinize dolduracaksınız?!

Hem diyorsunuz rızkı veren Allah'tır, hem de başarısız olmama kızıyor surat asıyorsunuz. Bana böyle mi öğretiyorsunuz Allah inancını, musibetler karşısında sabır gösterebilmeyi...

İçsel Kavgam

1 Ağustos 2006

Harâma Giden Yolda Yapılan Duâ.

Bedelini gelecek zamanda ödeyecek olduğum
bir takım yanlış davranışlarda bulundum
yaşamım boyunca.

Hemen hemen her an, bu hesap içersindeyim.

Pişmanlık diz boyu, her zaman zihnimde şu
düşünce; bir geri dönüş yolu olmalı...

Bir bataklık misali, yaşadıkça daha da
beni sarıp donatıyor yanlışlarım. Bir gün
çıkamayacağım işin içinden, hepten çamura
bulanıp yok olacağım; ben, kendi kimliğim
ile görünmez bir hale geleceğim..

Bu endişe gelip beni bulduğunda, bu da
bir şükre vesiledir diyorum; zira geçmişin
bedelini ödemek anlamına geliyor bu yokoluş
gözümde.

Ölmeden bedelini ödemeliyim geçmiş'in. Böyle
bir hâlde güle oynaya Azrâil'in karşısına
çıkmak istemiyorum.

İnşâallah, harama yakın durduğumda, Rabbim
beni o yalda adım atmaktan alıkoyacak bahaneleri
çıkarır önüme..

Ya çıkarmazsa!?