31 Ocak 2012

Daglari dize getirebilir misin?

Zorluklar, bir daga tirmanmak gibidir. Surec itibariyle zahmetli, yildirici, biktirici. Sonuclari itibariyle tadina doyulmaz bir keyif.!

Zirveye ulasip, ardiniza baktiginizda, geldiginiz yolu gorunce, dusup kalktiginiz anlari dusundukce, bulundugunuz yerin kiymetini bilir ve gulumsersiniz.

Bir zirveye cikiyoruz, engeller dag gibi, ama yuregimiz o daglari dize getirecek kadar inancli ve cesur.

Ali Ekber Çiçek › Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim

Etiketler:

Allah'ın, zayıf kullarına verdiği nimetlere bakıp, düşünüyorum.

Haklı....!

Bu zayıflıklarıyla, ortada kalıp, kendilerine mukayet olamayacakları aşikar.

Benim anlamadığım, bu kimselerin, edindikleri nimetleri, bir lütuf olarak görmemeleri.

Siz, başkalarından daha akıllı ve çalışkan olduğunuz için sahip değilsiniz elinizdekilere.

Bunu düşünüp, biraz daha vakur olsanız....!
Faruk: Sen inançsızsın dediğinde, hissettiğim tek şey, üzüntüydü. Yanlış bir şey söylemiyordun, tamam, inancım zayıftı. Oysa, duymak istediğim şey bu değildi, bir gün her şey güzel olacak, umutlarını yitirme diyebilseydin, beni sevindirecektin.

Selin: Seni, şu zayıf aklımla yargılayıp, böyle bir şey söylediğim için, üzgümüm. Her ne kadar, hırçın, öfkeli tavırların olsa da, biliyorum, evet, bu senin verdiğim mücadelenin, kavganın dışa vuran bir yansımasıydı. Kalbindeki güzelliği göremedim. Esas olan da orası değil miydi.?! Özür dilerim, sen çok güzel bir insansın. Kırıcı oldum.

Faruk: Dört mevsimin dördü de bir değil ki.! Bak, baharla açan çiçekler yaz mevsimi kuruyup soluyorlar. Sonra yaprakları güz mevsimiyle dökülüyor. Kış mevsimi ile, geldikleri yere dönüyorlar. Oysa, bir papatya denilince, akla hep masumiyet ve bir sıcaklık gelir. Beni, böyle anmanı anlamanı isterim. Baharla hayat bulup, gözlerinin içi gülen bir güzellik olarak.

Selin: Peki ne olacak, böyle mi sürecek, bu öfke, bu hırçınlık.?

Faruk: Eğer öyleysem, bu da sana zarar veriyorsa, biraz sus ve uzak dur benden.

Selin: Gitmemi mi istiyorsun.?

Faruk: Sence.? Bunu isteyen kim olabilir.? Şikayetci olan ben miyim.?

Selin: Kalmamı da istemiyorsun ama.?

Faruk: Aslına bakarsan, hiç bir şey istemiyorum.

Selin: Oldu o zaman ben gidiyorum.

Faruk: ...

30 Ocak 2012

Bu da gecer, ya Hu.!
Suphesiz bu izdirap, bu kahir, bu huzun yuklu sessizlik;

ayriligin getirmis oldugu bir elemdir.

Oyle ki; vuslat icin carpan kalp, hep onun ismiyle yanar durur.

Ey yar, ey olu bedenlerimize hayat veren sevgili.!

Iste yine seni aniyor, yine seni ozluyorum.

Ey askin vav hali!

Ey sebeb-i sukutum!

Ey can!

Ey can!

Ey can!

Muazzez Ersoy › Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim

Etiketler:

Oya İşboğa › Rüyalarda Buluşuruz

Etiketler:

Oya İşboğa › Başka Söz Söylemem

Etiketler:

Özge Eyüpoğlu › Ey Büt-i Nev Eda

Etiketler:

29 Ocak 2012

.

27 Ocak 2012

Bu parçada asıl anlatılmak istenen nedir? :)


KPSS ne mi oldu :)

Türkiye birincisi olmak gibi bir hayâlim var :)

Çok mu yukarıdan oldu :))

Ben dediğimi yaparım, görürsün bak :P

BAzen, soru çözerken, öyle bir dalıyorum ki, KPSS'yi unutup, sırf soru çözmenin keyfini çıkarıyorum.

Çok zevkliymiş öğrenci olmak, ahh ahhh zamanında kıymetini bilememişiz :))

Bu arada, şekil A'da başarı için inanç ve çalışmak konusunda bir takım şeyler zırvalanmış :)

Paylaşayım da, memleketin eğitim öğretim düzeyi artsın dedim :)

Eee, ne demişler, eğitim şart :)

Gülmek ne kadar güzel değil mi, bir de gülmek için bulaşıcıdır derler :))

Sayın okuyucu, sen ne dersin bu işe...?

:)

Biri beni durdursuuun :)

Hâlâ gülüyorum yaaa :)

Hayırdır inşâ Allah.

Neyse, şimdilik bu kadar yeter :)

Güz Günleri



Organik tarım seferberliğim, domates bahçemden bir kesit :)

Çok güzel günlerdi; evimizin arkasında küçük bir bahçe vardı.. bu bahçede domates, salatalık, bakla, sivri biber yetiştirdim ben de :)

Önümüzdeki sezon için yâ Allah diyorum :)

Stres atmaya, gönül dinlendirmeye bire bir.. .

25 Ocak 2012

Allah'ım. Sen affetmeyi seversin, beni de affet.

24 Ocak 2012

Söz Verdin...!


Fazla mı güldün ,ne gülüyorsun denildi,

Biraz kendine döndün, pek içine kapanık oldu denildi

Umulan tepkileri vermediğinde , asi damgası yedin.

Sıkıldın ,bunaldın yine de devam ettin yoluna...


Kalabalıklar içinde bir ufak ayrıntıya dalıp deryalara açıldın, an içinde huzur buldun,

Anlık düşüncelerle de huzur bulunacağını hatırladın.

Şükürsüz değildin ,nankör değildin

Ama yapamadıklarının sızısı vardı yüreğinde,

Anlatamadın ,anlaşılmayı beklemedin...


Sanıyordun yanıldın,

Hatalardan ders aldın hatalardan sonra yol aldın,,,

Bilmiyordun öğrendin, öğrendikçe sessizleştin,

Zanlarından sıyrıldın

Bu uğurda çok da fazla sınandın...


Hayatı sorguladın,yaşadıklarını sorguladın

Gün geldi yoruldun,

Yorgunlukların sana doğruları net görmende öncü oldu..


Değiştin ,ilerledin,çıkmazlarda kaldın,

Zamanı durdurdun yaşadıkların içinde.

Şikayet ettiklerini yaptın

Şikayetlerine utandın..


Hayat sorgulanmak için değilmiş

Bir şekilde öğrendin

Ne olursa olsun

Sevmekten ,kendin gibi olmaktan vazgeçmedin...

Önce gören önce seven sen oldun

bundan pişman hiç olmadın..


Kızdın,kırıldın ama asla başkaları gibi olmadın

Onlara kendilerinin dilinden değil

Kendi yürek dilinden cevap verdin tepki verdin ...

Seni sen yapan duygularının ,düşüncelerinin köreldiğini sandın

Fakat baktığında gördüklerinde yeşerdi, kaybolduğunu sandığın

Söndüğünü düşündüğün, umutlarını tutundurduğun duyguların...


Söz verdin kendine;

Her şey değişse de duygularını kendine saklı tutsan da öldürmeyeceğine...

Ne olursa olsun kendi hayatının resmini yine kendi duygu ve düşüncelerinle ,

kendi fırçanla çizeceğine..


Pabuç

http://kararli.blogspot.com/
Sabır, her şeye rağmen, yine de gülebilmektir. Tebessümle, hafiften, bu da geçer yâ hû diyerekten.

19 Ocak 2012

Dostun Attığı Gül


“Kardeşlerimden ricâ ederim ki: Sıkıntı veya ruh darlığından veya nefis ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan arkadaşlardan sudur eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine küsmesinler ve ‘Haysiyetime dokundu’ demesinler. Ben o fena sözleri kendime alıyorum. Damarınıza dokunmasın, bin haysiyetim olsa kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete fedâ ederim.” Uhuvvet Risalesi, s. 74

Hallac-ı Mansur, cezbe ve sekir halinde söylediği ve mazur bulunduğu Ene’l-Hak cümlesi yüzünden idama mahkûm edilir. Onu asılacağı meydana getirdiklerinde etrafta mahşerî bir kalabalık vardır. Hallac-ı Mansur darağacını görünce güler ve kalabalık arasında gördüğü dostu Şibli’den seccade isteyerek iki rek’at namaz kılar. Ardından şöyle duâ eder: “Allah’ım burada senin dinin uğruna gayrete düşüp beni öldürmek için toplananların suçlarını affet.”

Bu esnada kalabalık içinden özellikle düşmanları, fırsat bu fırsat diye Hallac-ı Mansur’a taşlar atarlar. Hallac-ı Mansur bunlara ah bile demez hatta tebessüm eder, ama dostu Şibli ağlayarak kırmızı bir gül atınca Hallac-ı Mansur inler ve şöyle der: “Taş atanlar avam takımı, bilmiyorlar, halden anlamazlar. Onların taşı bizi incitmez ama halden anlayan bir dostun attığı gül bile bizi incitti, canımızı acıttı.”

İnsan hayata daha çok dostlarıyla, sevdikleriyle tutunur. Sevinçlerini onlarla paylaşarak arttırırken, acılarını hüzünlerini yine onlarla paylaşarak azaltır. Kişi, tanımadığı kimselerden bir kötülük, bir haksızlık gördüğünde çok incinmez, en azından hayal kırıklığına uğramaz ama dostundan gördüğü küçük bir eziyete bile katlanması çok zor olur. Başkalarının, hakkında yanlış düşünmeleri insanı fazla üzmez, yıpratmaz; ama sevdiği birisi, hakkında yanlış düşünürse, zarar verecek bir davranışta bulunursa işte bu insanı üzer, incitir. O kişi sıradan biri değildir çünkü, belki en zor günlerinde yanında olmasını beklediği insandır. Her şartta desteğini umduğu, hayatta en çok güvendiği kimselerden biridir. Hani Temel deniz kenarında yürürken elinde bir yılan taşıyormuş. “Neden elinde yılan taşıyorsun?” diye sorulunca “Denize düşersem lâzım olabilir” cevabını vermiş… İşte dostluk, denize düştüğümüzde yılana sarılmak zorunda kalmayışımızdır. Elimizden tutup bizi çıkaracak birisini her zaman yanımızda bulabilmemizdir.

Dostun gönlü, dostuna karşı hassastır, çok şeyler bekler ondan… Bu yüzden insan dostluk hukukuna çok dikkat etmelidir. Özellikle dostla hal ve harekete, konuşmaya özen göstermek gerekir. Çünkü bazı sözler, keskin kılıç gibidir, dostluğu keser, kalpte tedavisi zor yaralar açar, kalpteki muhabbet çiçeklerini kurutur. Bazen yerinde olmayan gereksiz bir istek, küçük bir tavır veya söz bile, çok büyük mutlulukların elden kaçırılmasına sebep olur.

Dostluk, fedakârlık ve emek ister. Her şeyi karşısındaki insandan bekleyerek elde edilemez hakikî dostluklar. Dostluk; mutluluk, üzüntü, hastalık, sağlık, darlık ve bollukta dostunun yanında olabilmektir. Marifet iyi gün dostu olmak değildir. Sadece iyi gününde yanında olmak dostluk da değildir zaten. Sahte dostluktur olsa olsa. Günümüzde ahlâkî bozulmanın etkisi dostluklarda da gösteriyor kendisini maalesef. Artık menfaat hesapları ortaya girince dostlar birbirlerine taş atmaktan bile çekinmiyorlar. Ve nice pırlanta yürekli insanlar, çok önemsiz basit dünyevî meseleler uğruna birbirlerinden ayrı düşüyorlar.

Bediüzzaman, kendisine en ağır haksızlıkları yapan insanlara bile bedduâ etmeyecek ve onların imanlarını kurtarmaları için duâ edebilecek seviyede gönlü büyük bir insandır. Böyle bir insanın eserlerini okuyanlar, günümüzde en ufak meseleleri gurur meselesi yaparak, amel cihetiyle bir nevî ortaklıkları da bulunan kardeşlerine küsebilirler mi, küsmeye hakları var mıdır?

Evet, insan dostun attığı gülden bile incinir ama Uhuvvet Risâlesi gibi bir reçeteye sahip olanlar, kardeşi kendisine gül değil taş bile atsa, o kardeşine karşı adavet beslemez, beslememeli. Kendisine düşmanlık edenlerin, hatta kendisini zindana atanların bile ıslâhı için duâ eden ve onlara acıyan bir Üstad’ın yolundan gidenler, her ne kadar ummadıkları bir şekilde dostları veya kardeşleri tarafından haksızlığa uğrasalar da, onlara gücenmeye hakları olabilir mi? Mesleği haliliye, meşrebi hıllet olanlar, birbirleri için ‘en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş’ olmak zorundadırlar. ‘Bizler muhabbet fedaileriyiz, husûmete vaktimiz yoktur’ diyen Bediüzzaman’a talebe olma arzusunda bulunanlara yakışan şey, gerçekten muhabbet fedaisi olabilmektir. Ve marifet, Uhuvvet Risâlesi’ni başkaları için değil, insanın kendisi için okuyabilmesidir. Zira uhuvvet anlayışında küsmenin yeri yoktur. Bazen içten bir tebessüm, bazen bir selâm, bazen bir ses bile dostun gönlünde sevgi çiçeklerinin yeşermesini sağlayabilir. Zaten, ne hayat birilerine adavet edecek kadar uzundur, ne de dünyevî meseleler birilerine adavet edecek kadar önemlidir… Hafız-ı Şirazî’nin de dediği gibi, ‘Dünya öyle bir metâ değil ki, bir nizâa değsin.’

Hayatımızda kaç tane güzel dostumuz var acaba? Ya da tersinden soracak olursak, şu kısa hayatta kaç kişi için gerçekten güzel bir dost, güzel bir kardeş olabildik? Dostlarımıza, kardeşlerimize karşı hareketlerimize çok dikkat edelim ve kalplerini kırdıysak hemen özür dilemeyi de asla ihmal etmeyelim. Çünkü yarın özür dilemek için çok geç olabilir.

Ne mutlu İhlâs ve Uhuvvet anlayışının gereğini yerine getirebilenlere… Ne mutlu şu kısa hayatta en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olabilenlere…

Hasan Yükselten

Gülün Hikâyesi

















Gülünce gözlerinin içi gülüyor,
Kendimi senden alamıyorum.
Bilmem bakışların neler söylüyor,
Cesaretim yok ki soramıyorum.

İçime dert oldu mahzûn bakışın,
Seni düşünmeden duramıyorum.
Beni öylesine aldın ki benden,
Kendimi arayıp bulamıyorum.

Emel Sayın

18 Ocak 2012

Sabret can, sabret.!
Ya, Kayyum.
"Evamir-i ser'iyeye (seriatin emirlerine) karsi itaat ve isyan oldugu gibi, evamir-i tekviniyeye (yaratilis kanunlarina dair emirlere) karsi da itaat ve isyan vardir.

Birincisinde mukafat ve mucazatin ekseri (cogu) ahirette; ikincisinde, aglebi (daha cok) dunyada olur.

Mesela, sabrin mukafati zaferdir; ataletin (tembelligin) mucazati (cezasi) sefalettir (fakirliktir); sa'yin sevabi (calismanin karsiligi) servettir; sebatin (yilmamanin) mukafati galabedir (galib gelmektir)."

Mektubat, Hutbe-i Samiye, 466

17 Ocak 2012

Golge Insanlar

Bazen insan nefsinin onunde oyle kuculur ki, ona tabi olmaya baslar. Anladigi nefsinin anladigidir, gordugu nefsinin gordugudur, yaptigi nefsinin yaptigidir.

- O sirada, insan, kalbinde beliren kisik ama samimi sesi duymaz duyamaz; nefsinin davetkar baskisina boyun bukup onu taklit eder. -

Bu kucukluge sen, ben, o, hepimiz dusebiliriz. Cunku insan beserdir, sasabilir. Iste bu anlamda buyukluk hata yap(ma)makla degil, yapilan hatayi farketmek ve duzeltmekle mumkun olur.

Peki sorun kendinize, siz ne kadar buyuksunuz? Hatalarinizin ustunu genellikle ortuyor musunuz, yoksa onlarin uzerine gidip yanlisinizi duzeltmeye mi calisiyorsunuz?

Sen; yaptigin hatayi farkedebiliyor anlayabiliyorsan, pismanlik duyabilecek kadar erdemli durabiliyorsan ve hatani telafi edebilecek kadar cabaliyorsan buyuksundur arkadas.!

Aksi halde, evet, nefsinin arkasinda saklanan kucuk (kucucuk) bir golgesindir.

Acilarin Sessizligi
Kazim Mizrak
Aldirma gonul.
"Evet madem ki bu alem, nev-i beserin (insanligin) imtihan meydanidir ve musabaka (yarisma) yeridir; iyilikle fenaligin birbirinden tefrik edilemeyecek (ayrilamayacak) derecede muhtelit ve karisik olmalari lazimdir ki, insanlarin dereceleri tezahur etsin (ortaya ciksin)."

Isarat'ul- I'caz, 193

16 Ocak 2012

Allahu âlem.. .

15 Ocak 2012

Masum Değiliz › Sezen Aksu

Etiketler:

"Insan zaiftir; belalari cok. Fakirdir; ihtiyaci pek ziyade. Acizdir; hayat yuku pek agir. Eger Kadir-i zu'l-Celal'e dayanip tevekkul etmezse (guvenmezse) ve i'timad edip teslim olmazsa, vicdani daim azab icinde kalir. Semeresiz (neticesiz) mesakkatler, elemler, teessufler onu bogar. Ya sarhos veya canavar eder."

Sozler, 6. Soz, 16
Kelimelerin kifâyetsizliği.

14 Ocak 2012

Suya rengini veren, masumiyet.
Dal, kirilmistir bir kere.
Fani dunya; ha varsin, ha yoksun.
Sened-i ittifak, Tanzimat Fermani 1839, Islahat Fermani 1856, 1,inci Mesrutiyet, 2'inci Mesrutiyet, Temsil Heyeti, Osmanli Mebusan Meclisi, TBMM

Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, Amasya Gorusmeleri.

Mondros Ateskes Ant. Sevr, Mudanya Ateskes Ant. Lozan Baris Ant.

Gumru Ant. Ankara Ant, Moskova Ant.
Bir gul, ne bu siddet bu celal?