30 Eylül 2007

Sebât

"salakmısın nesin, bir yıldır son yazım deyip duruyon." (Bkz.)

Bloglar arasında yolunu kaybetmiş olduğunu düşündüğüm bir yazar, bloğuma böyle bir yazı bırakmış. Bu yazıyı buraya alıntılamak istedim; amacım kendisini utandırmak değil, ya da kınamak gibi bir vazife edinmeyi düşünmüyorum açıkcası.

Esas dikkatimi çeken; bu arkadaş gibi düşünebileceği, insanların da. Belki, siz böyle düşünmüyorsunuzdur; ama inanıyorum ki, birileri böyle düşünebiliyordur:

Farz-ı misâl..

bloğa ilk defa gelen bir ziyaretci; yorum yazarken "Son" diye bir not görünce.. haklı olarak "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu." şeklinde söylenebilir. Bu kimseye verebilecek bir cevabım yoktur, kendisini haklı görüyorumdur çünkü.

Ama emin olunsun ki.. o kimse, öyle düşünüyor diye; bloğun kapısına kilit vuracak değilim.

Günlerdir, haftalardır, aylardır.. bir son 'a oynadığımı zaman zaman söyledim durdum; bunda mânâ.. eğer bir gün burada ol(a)mayacak isem, önceden bunun haberini vermektir.

Salak 'lık meselesine anlam veremeyip üzüntü duyabilecek kimseler için bir açıklama izâhat yapmış olayım, dedim; söylenen sözü, sebât ile karşılayınız.

...

28 Eylül 2007

Anlayış

Mutsuz oluşunuzun
haklı sebebini anlıyorum,
muhterem dost..

mutsuzluğunuzu
var etmek için,
bir çaba sarfetmeniz
gerekmiyor.

Değil mi.. .

26 Eylül 2007

Yüksek Ruh

@ Ecemsu

Efendim.. niçin yazımıza mukabelede bulunmazsınız, merak ederim.. üzüntü duyuyorum. Bir merhaba, bir hoşgeldiniz bekliyorum.. bir yanlış söz mü söyledik ki diye kendimde hata kusur arıyorum. Fikir ve düşüncelerimizde muhalif olduğunuz yerleri işaret edebilirseniz memnuniyet duyacağım.

Mesele bir sobe oyununa mı iştirak etmektir yalnızca, oysa hasbihal arıyorum.. cevap bulursa bu talebim, mutlu olacağım. Yazamayacak kadar meşgul iseniz, bundan haberdar ediniz en azından. Husnü zandayım, düşüncelerimi ifade ediyorum ki; buna göre burada ağırlanalım.. eğer, ille yazmayacak iseniz.. bunu da bir şekilde anlayışla karşılarım.

Hazırlayacağımı söylediğim yazıya gelince.. şu günlerde severim diyebileceğimden ziyade.. hayır sevmiyorum hiç bir şeyi diyebilecek kadar neşem yok.. gecikmeyi buna bağlayınız.

Bir sebep çıka gelir ki, ben de o anki eşref saati vesilesi ile kaleme kağıda sarılabilirim. Severim demek sözde kolaysa da, hayata küskünken rafadan yumurta yapması bile zulüm geliyor insana.

Buyrun.. yukarıdaki yazımıza bir mukabele bekliyorum.. . hoşgörmüşüz diyebilmek imkanını bulabilirmiyim lütfen (?)

[ Şuraya yazmışım: www.ecemsu.blogcu.com ]

Haber

Ey imân edenler!
Size.. bir fâsık, bir haber getirirse;
bilmeyerek bir topluluğa zarar verip
yaptığınıza pişman olmamak için
o haberin doğruluğunu araştırın.

Hucurât 6 (Bkz.)

25 Eylül 2007

Bu, Ne Yaman Çelişki..

Aşağıdaki yazı.. sayın Ali Kahya tarafından, web sayfasında kaleme alınmıştır. Gündem teşkil ettiği nazarıyla, anlatım yönü, ve içerik bakımından değerli kabul ettiğim sebebiyle.. bloğumda yayınlamayı uygun gördüm; vakitsizlik bahanesi ile ben bir yazı hazırlayamadım şu güne kadar.

Mahalle Baskısı mı Dediniz? O Ne?

Son günlerin popüler tabiri mahalle baskısını toplum yıllardır yaşıyor ama ne hikmetse şimdi gündeme geldi bu baskı. Niçin? Çünkü baskıyı uygulayanların farklılaşacağı öngörüsü var. Önceleri baskıyı uygulayanlar şimdi kendilerine baskı yapılacak korkusundalar.

Türkiye Medine Bircan'ı unutmadı. 2002 senesinde İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesine getirilen kanser hastası Medine Bircan'ın sağlık karnesindeki fotoğrafı başörtülü olduğu için tedavi edilmemiş ve hayatını kaybetmişti. Mahalle baskısı mı dediniz? Hayır, bu hastane baskısıydı.

Yıllardır üniversitelerin kapısında başlarını açmak zorunda kalan başörtülü öğrencilerin yaşadıkları da mahalle baskısı değildi. İkna odalarının kâşifi bugünkü CHP'nin milletvekili olan Nur Serter baskısıydı onun adı da.

Demokrasi bayramı niteliğinde sayılabilecek bir katılımla ve neticesi itibari ile mecliste büyük bir çoğunluğun temsilini sağlayan 22 Temmuz seçimlerinden çıkan sonuçların demokrasimiz için ne kadar anlamlı olduğu gün gibi ortada iken derin medyanın demokrasi abası altından sürekli darbe sopasını göstermesi de mahalle baskısı değil. Onun adına medya baskısı deniyor.

Rahmetli Turgut Özal sayesinde utancından kurtulduğumuz eski ceza yasasının 141,142 ve 163. maddeleri sayesinde, bugün başbakan olan bir kişinin cezalandırılmasına neden olan 312. madde sayesinde ömürleri adliye koridorları ile cezaevleri koğuşlarında geçmiş düşünce mağdurlarının üzerindeki baskı da mahalle baskısı değildi. O baskı da kanun baskısıydı.

Evet, çeşitli baskıları burada tek tek vasıflandırıp adlandırmaya kalkışsak yer darlığı çekilir. Türkiye'de türban veya başörtüsü üzerinden yaşanan bir iktidar mücadelesi var. Esasında sorunun tanımı bu. Türban ya da başörtüsünün bunu istemeyenler açısından çok da bir ehemmiyetinin olduğu kanaatinde değilim. Sorunun kaynağı bürokrat elitin iktidarını halka kaptırmak istememesidir. Kısaca bürokrasi demokrasiye direniyor.

24 Eylül 2007

Bakış

(Sen) ..ne kadar güzelsin, bugün !

15 Eylül 2007

Talep

"Derslerimdeki başarısızlığım karşısında; kendi isteğimle.. okul ile ilişiğimin kesilmesini, ve kaydımın silinmesini talep ederim."

K. Mızrak

7 Eylül 2007

Saygı Duruş

"Zaten Münzevi'ye yakışan kutlama da inzivasında olmalı. Bildiği doğruları savunmuş, öngörülerini, değerlendirmelerini ilgilenen küçük fakat kaliteli bir okur kitlesi ile paylaşmış olarak ağzında taş taşıyan bir ebabil işlevi görebildiysek ne mutlu bize. Duaların kabul olduğunu hissetmenin verdiği huzur ve ümitten güzel kutlama mı olur?"

@ Bekir bey,

Okuduğum parağraf.. bana, Paul Coelho'nun Işığın Savaşcısının El Kitabı'nı hatırlatmakta; sizden râzı oluşumuza dair bir memnûniyetle, zât-ı âlînizi saygıyla selâmlıyorum muhterem.. . sağlık, mutluluk, neşe dileğimle.

[ Şuraya yazmışım: www.bekirlyildirim.wordpress.com ]