28 Haziran 2007

Son

Bloğun, son yazılarıdır.. farkındayım, savruk yazıyorum.. belki, bundan sonra da yazmam.

27 Haziran 2007

Hayvan hakları şeysi..

Doğayı sev yeşili koru fikriyle yola çıkarak, hayvanların da bir takım hakları olduğunu açık seçik şüpheye yer bırakmadan ifade ediyorum. Bir önceki yazı'ma bıraktığım yorum pek bi taraflı olmuş diye düşünenler için böyle bir açıklama ile jest yapayım dedim. Bakın sizin de haklarınızı savunuyorumdur, huysuzluk etmeyin. Slogan ile alakalı olarak.. yeşilden kasıt otlardır, doğa da genel anlam itibariyle habitat üzerinde tepinen hayvanlar oluyor tabii olarak.

24 Haziran 2007

Fâni Hayat

Sırayla öleceğiz.. acele etmeyin,

22 Haziran 2007

Seçil(miş) Kişi

Akıl dolu bir yazı olmuş, tarih örgüsüne de sahip.. keyifle okuttu kendisini.

Yazıyı okuyorken, Recep Tayyip 'in başbakanlığı için bir komplo deniliyor; konusu aklıma geldi. Güyâ şiir okuması ve hapise atılması bir senaryo imiş.

Eğer bu bir komplo ise, 27 Nisan muhtırasını nasıl açıklayacağız ?

Peki CHP, Anayasa mahkemesi, Ordu, ADD (sözde cumhuriyet mitingleri tertipcileri) arasında yazılı olmayan işbirliğini ?

Erkan Mumcu (ANAP) ve Mehmet Ağar (DYP) İşbirliğini ? 11. cumhurbaşkanlığı siçiminde meclise girmemişlerdi.

Hadi bunları açıkladık, peki ya kartel medyanın namaza, dine, mayo shov ile İstanbul belediyesine saldırmasını nasıl açıklayacağız ?

Bütün bunları bir kefeye koyabiliyorsanız.. Türkiye Cumhuriyeti olarak, donumuza kadar satılmış olduğumuzu kabul etmeliyiz.

Bilmem anlatabiliyor muyum..?

Bu bağlamda.. Recep Tayyip Erdoğan hakkında, şiir okurken başbakan olacağı belliydi tarzı sinek mi'de bulandırır hikayelerinden mütevellid karalamalara; sadece gülüp geçiyorum.

[ Şuraya yazmışım: www.ahmetsalta.blogspot.com ]

20 Haziran 2007

Atilla Yayla, ve Liberal Anlayış..

Atilla Yayla, farklı farklı her düşüncenin özgürlüğünü savunuyor diye 'biliyorum; bir bakıma lâikliği olması gerektiği gibi yorumluyor.. günümüz Türkiye'sinde ise lâik anlayış, kanaatimce tek tip insan yetiştirmeye yönelik bir zihniyete hizmet etmektedir.

Bu insan tipi.. kamu alanında dinsiz, imansız, fikirsiz bir nitelik ile hakim ideolojinin kölesi şeklinde betimlenebilir. Oysa medenî insan.. inancını her dem yaşayabilen, ve özgürce ifâde edebilen bir modeldir. Bu insan modeli, hakim güç ile çatışmaz savaşmaz; fakat, akılcı fikir savuncaları üreterek uzlaşır.

Kürt, Arap, Türk ırk ayrımcılığı mevzu bahis modern insan modelimizde yer bulamaz; her millet merkezî devletin anayasası karşısında.. coğrafî, sosyo ekonomik kültürel imkânlar nisbetinde eşit hak ve özgürlüğe sahiptir.

Alevî, Sünnî, Hristiyan, Yahudi dinleri arasında farklılığa üstünlüğe bağlı ayrımcılık yerine; tercihe bağlı vicdan tasarrufuna saygı, ve karşılıklı bir hoş görü ahlâkı belirginlik gösterir.

Liberalizm denildiğinde, şahsen böyle bir yaşam hayâl ediyorum.

Bu çerçevede.. düşünce özgürlüğünü savunuyorken dogmalara mahkum edilmek istenen Atilla Yayla’nın yerinde, bugün biz de olabilirdik; ya da başka bir deyişle.. bugün, Atilla Yayla’nın şahsında biz oradayız.. . diyorum,

[ Şuraya yazmışım: www.derindusunce.org ]

Sultan Ahmet Camii Hakkında Konuşuyorken

"Keşke bizler de sadece günü düşünerek yaşamasak. Bu eserlerin ortaya çıkmasına vesile olanların düşündüğü gibi düşünsek ve geleceğe bırakacağımız eserler inşa etmeye çalışsak, bunun için kaygılansak. İnşa etme yorgunluğunu yaşamadıklarımız için hiç olmazsa koruma yorgunluğuna tahammül edebilsek."

@ Çuvaldız

Bu parağrafı.. özenle seçip; maddenin, mânâ bularak sosyal yaşamda varlık kazandığına.. bir kez daha dikkat çekmeyi yerinde gördüm.

Geçmişe sahip çıkıp muhafaza etmeye, yaşamaya, ve yaşatmaya çabalayanların; kimi, hangi akla hizmet ettiklerini anlayamadıklarımca yobaz gerici damgası yediği şu günlerde.. böyle bir bilincin, yeni nesile kazandırılması lâzım diye düşünüyorum.

Madde, kendisini varolduğu zamana hapseder; ve nihâyetinde târümâr olur. Bu bakımdan taş duvarlar, onlara bir mânâ yüklenmedikçe; madde misâli câmid olup, hiç bir değer de ihtiva etmezler.

Müslümanların mâbedi olan Kâbe örneğin; nasıl bir sanatsal değer taşıyor olabilir ki.. fakat o basitliğine rağmen, milyonların teveccühüne muhâtab oluyor; bu cihetle.. o taş toprak yığını, ancak onu sevenlerin güzeliği ile güzeleşiyordur diyebiliriz.

İşte Sultan Ahmet Camii, böylesi bir ilgi alâka ile hâlâ ayakta durabiliyordur; bizler bu alâkayı sevgiyi tesis edemez isek.. illâ ki bir taş yığını olmaktan öteye de geçemeyecektir.

Toplum olarak tarihimize yabancılaştığımız ölçüde, tarihî eserlerimiz de kıymetini günden güne yitirecektir.

Siz bu satırları yazıyorken, bizimle farklı bir düşüncede olabilirsiniz(di) elbette.. bunu da beyân edelim.

Saygı, ve selâmlarımla.. .

[ Şuraya yazmışım: www.dusunceler.org ]

16 Haziran 2007

Milliyetçilik akımına bir alternatif, hümanizm..

Kültür

Farklı kültürlerin birbirlerinden öğrenecekleri vardır ilkesini hep savunmuşumdur.. illâki Kürt kardeşlerimizden yerine göre öğreneceğimiz pek çok şey var. İşte kültür zenginliği diye övündüğümüz Anadolu gerçeğinin bir yapı taşı olarak belirdi Kürtler ! İtiraz edilemeyecek bir tespit..

Ekonomi

Ekonomi konusunda doğunun coğrafyası bizim için bir negatif, ama yörenin ticari kaynakları (tarım ve hayvancılık gibi) layık olduğunca verimli bir şekilde kullanılabilseydi; doğudan batıya belirgin anlamda bir göç yaşanmazdı. Böylelikle, kendi kendisine yetebilen bir doğu imar edilmiş olunurdu.

Milliyetçilik

Göçün ana sebeplerinden birisi de iş ve aş oldu.. bölgeden uzaklaşabilenlerin yanı sıra kalanlar da vardı. Kalanlar, maddi manevi yeni varolabilme arayışlarına yöneldi; bu arayışlar Kürt milliyetçiliğinin doğuşuna zemin hazırladı.. PKK terörizmi, bu yeni trende sahiplenerek kendi amacına hizmet edecek bir hâle getirme çabasında propaganda yaptı.

Asimilasyon

Gaziantep üniversitesinde fizik okuyorken, samimi Kürt arkadaşlarım oldu. Cana yakın, sevgi dolu insanlardı.. insanlık namına onlardan bir şikayetim olmamıştır. Şuraya temas edeceğim; kendilerini idealist gören kimi Kürt arkadaşlarım.. kültürlerini yaşayamadıklarından yakınıyorlardı.

İşte bu açlık, yoksunluk ister istemez onları Kürt milliyetçiliğine itiyordu. Çünkü yaşadıkları ortam onlara yabancı geliyordu.. ve kendi zenginliklerini yaşayamıyorlar paylaşamıyorlardı. Böyle bir durumda ise, alenen bölücülük yapmakla suçlanıyorlardı.

Özeleştiri

Bu minvalde, bir Kürt sorunu görmüyorum, ortada; ama ciddi manada bir Türk sorunumuz var gibi.. aynayı kendimize tutalım. Kalıpları yıkalım, hatâyı biraz da kendimizde arayalım.

Bu arada, milliyetciliğin her çeşidi ile yollarım ayrıdır. Kürtlerin de, bu saatten sonra uzlaşma konusunda.. millet olarak, mütevazi olmalarını bekliyor temenni ediyorum.

Kuzey Irak

Günümüzde bazı siyasi partiler; nefrete varan bir poitika yürüterek Kürtleri hâlâ terörizmin kucağına itiyor. Onları bağrımıza basmalıyız, dertlerini derdimiz bilmeliyiz. Aksi hâlde, çareyi Kuzey Irakta ararlar.. buna müsaade edemeyiz.

Mutualizm

Terörizmin bir amacının da, Türkiyede doğu - batı ayrımcılığını körüklemektir. Böylelikle harita üzerinde olmasa da, fiilen doğu bölgesi.. Türkiye'den kopartılmış duruma gelecektir.

Geçmişteki Olağan Üstü Hâl yönetimleri, işte böyle bir bölünmeye hizmet etmiştir. Bu yanlışı sürdürmeyelim.. terörizm bunu istiyor zaten: doğu - batı arasında ticaret hacmini arttırmalıyız; sosyal iletişimi daha da kuvvetlendirmeliyiz.

Hümanizm

Siyasi liderlerin, aydınların, yazarların, medyanın Kürtleri potansiyel terörist gösterebilecek şekilde yazmalarının, söylevlerde bulunmalarının önüne geçebilmeliyiz. Türk milliyetçiliğinin, önce Türk'lere zarar vereceğini anlatabilmeliyiz. Her türlü milliyetçilik değerinin yerine, bir alternatif olarak hümanizm anlayışını getirebilmeliyiz.

Bu madde uyarınca.. "Kürt Sorunu" ibaresinin ne denli bir su-i zan olabileceğini idrakında olabilelim. Böyle küçük düşürücü ithamların.. yapıcı değil, yıkıcı olduğunu önce vicdanımıza itiraf edelim. Sonra, gerisi gelir.. .

Kürtler, sorun olduklarını düşünmeye devâm ettikçe; onları kazanamayız. Bir nesilin, sorun ve problem olduklarını duya duya yetiştiğini bir düşünün; terörizm diye tabir ettiğim bölücü parçalayıcı güç odağı da bunu istemiyor mu zaten!?

[ Şuraya yazmışım: www.dusunceler.org ]

Derin Devlet Paranoyası

Monolog

Betül ve Deniz Demren 'in monoloğu (şuân için öyle görünüyor, betül cevap yazarsa diyalog olacak) günümüz Türkiye 'sinin sosyal bölünülmüşlüğünü bir bakıma ifade ediyor. Birisi ne düşündüğünü söylüyor, ama yarım yamalak.. nereye çeksen geliyor 'vari. Diğeri de, bir şeyler anlıyor; ama ne anladığını biz anlayamıyoruz. Deniz Demren 'in tavrı bana miting meydanlarındaki kalabalıkları hatırlattı. Ne tarafa yonttuğu meçhul..

Yâni.. millet param parça, birbirini anlamıyor.

* * *

Komplo

Bu arada; Ahmet Altan, düşünüp yazamadığım; daha doğrusu yazmaya cesaret edemediğim detaylara değinmiş. Altan, yazısında idari gereksizliklere ve beceriksizliklere dikkat çekiyorken; istikbalini tehdit altında gören bir vatandaş olarak ben, komplo teorisi üretmeye meyilli buluyorum kendimi.

11 Eylül ikiz kule faciasının, dünyanın dikkatini terörizme çekmek için derin devlet tarafından hazırlandığı söylenceleri ayyuka çıkmıştı. Güya iki kuleciği al aşağı eden terör eylemleri şak diye sustu.. devâmı gelmiyorsa, bu ABD 'nin başarılı olmasından kaynaklanmaz. Demek ki hesaplar öyle yapılmış. Yoksa iki kuleyi indiren, yirmi kuleyi de devirirdi.. diye düşünüyorum.

Sonrasında, uluslar arası iradeyi ikna eden ABD; Afganistan'da gövde gösterisinde bulundu. Yetmedi Irak 'ı nükleer silah arama bahanesi ile işgal ederek, İsrail'in ekmeğine yağ sürdü. Sıra İran 'a gelmişti. Ama, sert kayaya çarptılar.

Bu sefer Avrupa, Amerika 'nın gözü dönmüş yöneticilerine ibretle bakıyor sadece. Bir çılgınlık daha istemiyorlar. Ama bir fırsat kolladıklarını da söylemeden geçemeyeceğim. Onlar yüzyıllardır dünyayı küresel bir sömürge köyü olarak kullanmaya alışmışlar.

* * *

İç savaş

Şimdi derin devlet hesapları yapma sırası bizimkilerde sanırım. Hükümet İslamcı olmakla suçlandı yemedi, rejim tehdit altında denildi yemedi; şehitler üzerinden oyun oynamak son çare göründü.

Kürtlere acımamak elde değil.. bir toplum olarak, değerleri lekeleniyor. Bu asimilasyonun faturası, Türkiye 'ye pahalıya patlar. Savaş meydanlarında kazanılamayacak bir sivil düşmanlığın tohumları ekiliyor. İki toplum, birbirine düşman gözüyle bakmaya başladı.

Peki böyle giderse ne olacak. Her Kürt potansiyel terörist kabul edilecek. Bu revâ mı? Hadi bunu göze aldık, sivil savaşa mı başlayacağız ? Bundan kim kazançlı çıkacak ? Biz mi, yoksa uluslar arası emperyal rakiplerimiz mi !

Avrupa bile, bizi bizden çok düşünüyor gibi duruyor şu raddede. İç savaş ile, onlar da terörizm ithal edecekler bu topraklardan.. açıkcası onların da endişe sahibi olduklarını görebilmeliyiz. Akıl ile üstesinden gelinemeyen bir problem karşısında; silaha sarılmak bir acizliktir. Ve sorun da çözülmeyecektir.. aksine, körüklenecektir.

* * *

Anlayış

Milliyetciliğin, Türkiye'de Türklere ait olduğu tekeli ortadan kalkmadıkça.. bu sivil savaş komplosu günden güne güçlenir. İngilizce bir şarkı ile Avrupada temsil edilen Tüklük, onuru al aşağı edilirken.. Kürtlere gelince şeref timsali kesilen bir kafa ile bir arpa boyu kadar bile yol alamayız. Ahmet Kaya, sosyal hak ve özgürlükler peşinde mücadele etti, bölücülük ile suçlandı. İşte bizim yargı anlayışımız bu ne yazık ki.

27 Nisan muhtırasında, Ne mutlu Türküm demeye taraf olmayanları açıkca bir düşman ilan eden güzide ordumuz, bugün ektiği düşmanlık tohumunun mahsullerini topluyor belki. Önce Türklük değil, insanlık gelir.. insanlık gösterilmiyorsa, insanca yaşamak isteyenlerin birlik beraberlik barış duygusu ile cevap vereceklerini beklemek yüzsüzlüğün dik âlâsı olur artık.

[ Şuraya yazmışım: www.dusunceler.org ]

Bir siyasî rant malzemesi olarak, savaş..

Kuzay Irak müdahalesini MHP nin ısrarla yüklenmesi beni şaşkına çevirdi.. memlekette basiret (uzağı görüş) yoksunu siyasetcilerin hâlâ iktidara oynaması ne kadar da üzücü.

CHP kanadı ise şu günlerde biraz daha teyakkuz (uyanık tedbirli olma hâli) durumunda. Ama onlara da güvenmiyorum, her an hükümete yüklenecek gibi duruyorlar.

Vay efendim neden Kuzay Irak 'a girmiyor muşuz? girip de dağları mı döveceksiniz ? sanki sizi orada buyur edecek bir hedef var!

Aşikar olan.. siyasilerin, bu işte çirkeflik yapıyor olduklarıdır; milli politikalar üzerinde rant sağlamak adına ayrımcılık yapıyor olmalarıdır. Kuzey Irak operasyonu resmen başladığında ekonominin nasıl yara alacağını, uluslar arası arenada nasıl itibar kaybedeceğimizi ise ön göremiyorum.

MHP başkanı sayın Devlet Bahçeli'yi.. bir vatandaş olarak kınıyor ayıplıyorum. Seçim öncesi savaş kışkırtmalarıyla siyaset değil, seviyesizlik yapıyor.. bıraksın o koltuğu da, madem o kadar meraklıdır kendisi gitsin Kuzey Irak 'a..

Milletin ekmeğiyle oynayan birileri varsa, bu kimseler içinde bulunduğumuz siyasi iktidar bellirsizliği sürecinde, Kuzay Irak 'a bir askerî operasyon yapılması yaygarası koparanlardır.. şeklinde düşünüyorum.

[ Şuraya yazmışım: www.dusunceler.org ]

10 Haziran 2007

Aldanış

Herkes biliyor,
adı konulmamış
bir felâketin eşiğindeyiz.

Güzel bir şey söylemeli,
ve hatta gerekirse de yalan olsun.

Yalan(ı) yaşayalım,
aldanalım birbirimize.

Acıya karşı
hepimizin alerjisi var,
ne de olsa.

Be nedenli;

Sınırı aşmış
bir histerik hasta,
yatağında gülümsüyor.

Kâzım Mızrak

7 Haziran 2007

Hımar, ve Cilbab 'ın ne demek olduğu konusu..

"Nur Suresi 31'de geçen Hımar ve Ahzab Suresi 59'da geçen cilbab'ın ne demek olduğunu,"

@ ydmtd

Konu ile ilgili az çok bilgi görgü sahibi olduğunuzu tahmin ediyorum. Amacına hizmet eden her türlü tesettür hâli ! sizin yazınızda geçen Hımar ve Cilbab kavramlarına karşılık gelir diye düşünüyorum;

Başörtüsü kullanıp, mini etek giyenlerini gördünüz mü? Bakın bu durumun İslâmiyet ile bir alakası yoktur. Diğer yönden, başörtüsü kullanıp; iç çamaşırlarını belli edercesine bedenini ortaya çıkaran giyim tarzının da İslâmiyet ile bir alakası yoktur.

Bu tarz giyim, kişisel tercihlerin bir talebidir; ama İslâmiyet 'in değil. Dinimiz böyle bir başörtüsü kullanımını tasvip etmemektedir. Tesettür denilince, akla sadece başörtüsü gelmez: Ahlâk, ve edeb de bir tesettür hâli gerektirir.

İslâmiyet, kadına yabancı erkeklere karşı zinet 'lerini sakınmasını öğütler; erkeğe de yabancı kadınların baştan çıkarıcı (şehvete dâvet edici) hâl ve hareketlerine karşı yüz çevirmesini tavsiye eder.

Şimdi..

Hımarı 'rın veya Cilbab diye tabir edilen kıyafetlerin nasıl bir şekle şemâle sahip olduklarının bir anlamı kalıyor mu gerçekten de? Gaye 'si ile ters düşmeyen (çatışmayan) her türlü giyim, kuşam - örf, adet - hâl, hareket; İslâmiyet 'in bir kabulü olabilir !

Aksi hâlde din hükümlerine göre kişi günahkâr 'dır (yanlışta olan, hatâlı kimse). Kur'an, Sünnet, İcmâ, Kıyas ile belirlenen din hükümlerine muhalefet ederek inkar ediyor ise kâfir 'dir (bir mü'min olarak imân etmeyen kimse).

Bu din hükümlerinin doğruluğuna inanmadığı kabul etmediği halde, kendisini Müslüman gören; din hükümlerini inkara varır derecede eleştirip kendi işine geldiği gibi değiştirmek isteyen kimse de münâfık 'tır.

Münâfık kimse.. Müslüman olmadığını imâ ediyorsa kâfir (imânsız); din hükümlerinin doğruluğunu kabul ediyorsa günahkâr (hatâlı) olur.

Konu hakkındaki düşüncelerimiz, ve bilgimiz bu yöndedir.

Saygılarımla,

* * *

# Temenni

Bir münazaraya iştirak eden kimselerin, kullandıkları üslub ile yargılanması yerine göre hoş olmayan bir davranıştır.

Çünkü, diyaloğa tartışmaya iştirak edenler; zaten doğru olan bilgiye ulaşmak gayretindelerdir. Etiketlemek ile muhataplar birbirleri arasında görüş alışverişi yapamaz duruma gelebilirler..

Bu sebeple.. hiç kimse alenen kâfir olmakla, münâfık olmakla, veya günahkâr olmakla suçlanma(ma)lı yargılanmamalıdır. Bu durum güzel dinimizi (müslümanlığı) gayr-i ihtiyari çirkinleştirir.

Peygamber efendimiz: Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; sevdiriniz (müjdeleyiniz), nefret ettirmeyiniz.. şeklinde konuşuyor.

Din, dil, renk ve ırk ayrımı yapmaksızın.. bu ilkeye riayet edebilenlerden olabilmemiz dilegindeğim.

[ Şurada yazmışım: www.mustafaakyol.org ]

6 Haziran 2007

Okuma ve Öğrenim Görme Hakkı Engellenemez

@ Yetim kız

"bence bir insanın kesinlikle ama kesinlikle DİN ÖZGÜRLÜĞÜ OLMALI"

Din özgürlüğü olsun.. herkes inandığı gibi yaşasın. Tabi özgürlüklerin bittiği yerin, başka kimselerin başladığı özgürlük alanı oluncaya kadar olduğunu; unutmadan.

"OKUMA VE ÖĞRENİM HAKKI ENGELLENEMEZ"

Prensip olarak: Lâik anlayış ile çelişmeyen her hak, iade edilir. Türkiye'de lâik anlayışın toplumun her kesimince kabul gören bir izahı açıklaması olmadığı için de problem yaşanıyor.

Kişiye, ve kurumlara bağlı olarak bir lâiklik anlayışı var; aksi yönde düşünüldüğünde ise adı irtica yapmak oluyor. Yâni, din 'in devlet bürokrasi 'sine müdahale etmesi isten(mi)yor.

İçinde bulunup aşmaya çalıştığımız kaos (bilinmezlik, belirsizlik): İslâmiyet'in, lâiklik ile bağdaş(ma)dığı söylencesi.

Oysa, bu durumun bir paradigma (bakış açısı) olduğu aşikardır. Yâni.. Müslümanlık, esas olarak zâten lâik 'tir ! Kimileri, kendi paradigmasına bağlı kalarak; böyle düşün(m)üyor 'lar.

Bu minvalde: Dinde zorlama yoktur, serbestlik vardır ilkesine dikkat çekiyorum. Osmanlı İstanbul'una baktığımızda bu gerçeği daha sağlıklı bir şekilde görebiliyoruz. İbadethaneler yan yana kurulmuş, ve toplum (ilke olarak) inandığı gibi yaşamaya hür bırakılmıştır.

Eğer ben de: Kişisel bir yaklaşımla Türkiye'de (özellikle) Müslümanların inandıkları gibi yaşamalarını devlet aleyhinde görseydim; Anayasanın, Türkiye Cumhuriyeti Lâik bir Devlettir ilkesini.. inanç hürriyetini engellemek için, kullanırdım.

Demek ki..

Esasen Anayasada bir sorun yok; kimileri yaşama alışkanlıklarına bağlı olarak, dini bir vecibe olan tesettüre kamu alanı bahanesiyle muhalif oluyorlar.

Fakat bence bunlar bireysel özgürlüğe bağlı olan tercihlerdir; bu bakımdan (yaşam tarzını) hatâlı bir şekilde rejim ile alâka kurmakla beraber, bir insan hakları ihlali yapılmaktadır..

Dolayısıyla..

Bu savuncalar ışığında, yüksek öğrenim görmeleri engellenmiş olan öğrencilerin bu hakları geri iade edilmelidir.. şeklinde düşünüyorum.

Lâik rejim, din ve devlet işlerinin birbirine müdâhalesi olmadan; gelenek ve görenekleri farklı olan toplumların taleplerini mümkün olduğunca karşılayabilecek bir hayat standardını ayrım gözetmeden sağlamakla mükellefdir.

İşte bu ayrım gözetmeden ifadesi.. lâik anlayışın varoluş gayesi, ve bir olmazsa olmazıdır.

Bu bağlamda, lâikliğe gerçekten bağlı olan kimselerin.. devletin de din 'e müdahale etme(me)si gerektiği şeklinde düşünme 'lerini umutla bekliyorum.

Saygılarımla,

[ Şurada yazmışım: www.mustafaakyol.org ]

Cehennem ile Korku 'tuluyoruz (mu)

"başörtüsünün pozitivist bir şekilde, zorla ele geçirilmiş bir dini buyurganlık yolu ile kadınla zorla dayatılmasına ve vicdan baskısına sebep olmasına karşıydım. küçük çocukları cehenemle korktup olmayan bir şeyi zorla kabul ettiriyorlar"

@ Knz

Mü'minlerin rehberi olan Kur'an-ı Kerîm geçmişten, ve de gelecekten haber veren bir muhtevaya sahiptir. Bu münasebetle dinimizde, Cehennem bir korku tehdit şantaj unsuru olarak görülme(me)ktedir.. diye 'biliyorum.

Kitabullah, Cennet ve Cehennem hususunda temsilen ! hayvanlardan farklı olarak özgür akıl ve irade sahibi insanları; akıbetleri konusunda bilgilendirir.

Özgür iradesi ile (insanın) hangi tarafa meyl edeceği kendi tasarrufuna bırakılmıştır. Ne yazık ki: Bu bakış açısını, Müslüman bir toplum olarak tam manasıyla yakalayamadığımızı gözlemliyorum.

Dolayısıyla, insanların Cehennem ile korkutulduğu ifadenizi; bu savuncamızla kabul edilemez buluyoruz. Anlaşılacağı üzere problem, İslâmiyet değil; eğitim 'dir.. şeklinde düşünüyorum.

Saygılarımla,

[ Şurada yazmışım: www.mustafaakyol.org ]