20 Kasım 2005

Uydurmayı, Anlamaya Tercih Edenleredir Sözüm!

Beyninde iki gram bile zeka olmayan kimseler ile karşılaşıyorum hayatta:

Konuşurlarken, asla sizin varlığınızdan haberdar değillerdir, sanki bir duvar vardır karşılarında; sizi duymazlar. Söylediklerinizi akıllarının erdiğince uydurur da uydururlar.

"Ben böyle söylemedim!" dersiniz, onlar ise "Sen dengesizsin!" derler...

Allah yaratmış işte, isim vermek istemem; ama bu yazıyı okuduklarında onlar, "Biz mi gerizekalıyız?" diye alınganlık gösterirler...

Doğruya Doğru,
Kâzım Mızrak

19 Kasım 2005

Türkiye: Mahkemeye - İsviçre: Almanya 2006'ya

Türkiye:4 - İsviçre:2Resimde, İsviçreli futbolcuları kovalayan bir Türk futbolcusunu görüyorsunuz.

Resmi, http://www.lequipe.fr/ sitesinde buldum.

Bir Fransız spor dergisi olduğunu anladığım Lequipe, Türkiye - İsviçre maçı ile ilgili olarak ana sayfasına bu fotoğrafı yerleştirmiş. Keşke, dünyada Fransızlardan başka milletler de yaşıyordur diyerek, sayfayı bir de İngilizce olarak hazırlamış olsalardı :-/

Şimdi, kendi yanlışlarımızı unutup Vatan - Millet - Sakarya edebiyatı yapmak istemiyorum; konuşmaya başlamadan önce insanın kendisine şöyle bir bakması lazım gelir.

İsviçre'ye çamur atacağınıza, siz kendi kalitenizi ortaya koysanıza kardeşim! Böyle yaptılar da, şöyle davrandılar da... Laf laf laf...

Siz doğrusunu yapın, efendilik sizde kalsın; ama yok illaki çirkefe karşılık çirkeflik olacak...

Türkiye'yi bu olaylarla gündeme taşıyanlara mı kızmalıyım, yoksa bizi böyle dile düşürenlere mi?

Özeleştirimizi yapabilelim, lütfen :-/

Değişmeliyiz!

Bize Deli Gömleği Giydirenlere, Bir Sitemdir!

"Bir umudu yaşatırken içinde, hiç olmanın anlamını düşünebilir mi insan?"

Özlem, yoksunluğun bir işaretidir.

"Seni özledim!" demekle, acizliğini dile getiriyorsun :-/

Sen, dünyalara sahip çıkan cıvık zekalı aptal yaratık!

Neyin sana ait olduğundan dem vurup da; onun yokluğundan şikayetci olursun?

Doğruya Doğru,
Kâzım Mızrak


.:.: Dip Not :.:.

Yukardaki alıntıda, bana göre anlamı bozmayan küçük bir değişiklik yaptım, sen de farketmişsindir zaten.

Ben de kendi penceremden, konuya karşı düşüncelerimi dile getirmek istedim.

Hayatta, en yalnız insanlardan birisi olabilmen dileği ile...

Toprak Beden,
Kâzım Mızrak


"Özgün olabilme yolunda ödenen bedele, yalnızlık denilir!"

17 Kasım 2005

Problem Bir İnsan Olma Durumuna Çözüm Arayışları

Böyle bir başlıkla neyi anlatmak istemiş olabilirim? Beni sevenleri, sorunlu bir kimse olarak sürekli üzdüğümün farkında olduğumu ifade etmek için olabilir mi acaba? Kısmen evet....

Bu konuyu değerlendirirken, problem kimse olmanın, etik kurallarına göre yanlış bir durum olmadığının altını çizmek isterim. Problemli olmanın ve problem olmanın arasındaki farkı anlayalım önce!

Problem İnsan Olma, çevresine sürekli sıkıntı ve dert getiren kimseler için kullanılabilir. Bu bakımdan ben problem bir insanım.

Problemli İnsan Olma, çevresine sürekli olarak dert ve sıkıntı yansıtırken, kendisi için de bir takım sorun ve dertleri yaşıyor olması söz konusudur. Bu durumda, ben bu sınıfa da giriyorum.

Şimdi geldiğimiz noktayı inceleyelim.

Kendimi ne ölçüde iyi ifade eder ve ne olduğumu anlarsam, doğru olarak ne işe yarayabileceğimi de kolaylıkla tayin edebilirim...

Buradan yola çıkarak, aynı zamanda iki şey (iki kategoriye ait) olduğumu ifade edersem, olumlu sonuçların doğmasına mani olan bir durum ile karşı karşıya kalırım.

Burada derince düşeneyim ve tam olarak hangi kategoriye girdiğimin bilincine varayım.

Ben, Problem miyim, yok sa Problemli miyim?

Problem olduğumu söylersem, aynı zamanda çözülmesi gereken bir sorun olduğumu da ifade etmiş olurum. İşte bu bakış açısı beni, yaşam mücadelemde bir otorite olmamı sağlar ki; karşı karşıya kaldığım sıkıntılar ile bire bir savaşma gücünü bana verir.

Nasıl mı bu gücü elde ederim? Bir problem olmam cihetiyle, kendi kendimi çözerek tabi!

Problemli İnsan Olmayı kendimle özdeşleştiremiyorum.

Zira yaşayan bir insanın asla ve asla problemleri olamaz. İnsan, bir ölümlü (fani) olduğu için, gelip geçici olan dert ve sıkıntıları kendisine mâl edemez.

Edemez, çünkü bu dünyada olan hiç bir şey o kimseye ait değildir.

Bir kimse ancak sahip olduğu öğe üzerine otorite kurabilir. Bu öğe de, sadece o kimseye ait olan düşünce gücüdür; işte bu da, çözülmeyi bekleyen esas problemin kendisidir: Akıl!

İçsel Kavgam,
Kâzım Mızrak

15 Kasım 2005

Birey Olma Bilinci ve Bedel Ödeme Felsefesi Üzerine

"Yaşam senin,doğrular senin ve bedel ödenecekse ödeyecek olan gene sensin."

Sevgili Gökhan,

Bu alıntıyı nasihatlere pek meraklı olan kimse olma münasebetiyle buraya almadım.

Konuya karşı getirmiş olduğunuz yorum, menfi anlamda düşünce ve değerlerime paralel bir anlayışı dile getiriyor.

Keşke diyorum, bu düşünceyi özümsemiş insanlar çevremde sayıca fazla olsaydı.

Böylelikle, yaşam mücadelesinde bir birey olarak dünyada yalnız olduğumun bilincine daha anlamlı bir şekilde varabilirdim.

Yalnızlık bilinci demekle; bireyin seçebilme ve seçtiğini hiç kimsenin şunu yapıyosun da neden bunu yapmıyosun şeklinde müdahalesi olmadığı bir halde özgürce yaşayabileceği hakkından bahsediyorum.

Öğretim metodlarının, en berbatı ve de karşı taraf için çekilmezi nasihat etme metodudur.

Bu metodun uygulanan kimse üzerinde ne denli verimsiz olduğunu aklı selim olanlar bilirler ve boş dil ile nasihat yerine örnek davranışlar sergileme metodunu uygularlar.

Yıllardır, milletin akıl verme hevesatına kurban olmuş bir düşün gazisi var karşınızda.

Her selam verdiğimden teselli niyetine laf dinlemek beni yaşamaya küstürür oldu (yakın geçmişe kadar böyleydi, şimdi değil)

Artık, Necip Fazıl (Kısakürek) gibi çilemi doldurmak istiyorum kendi köşemde !!!

DipNot: Bu yorum, akıl sahiplerini muhattab alır...

* Bu Yazı, kendi bloğumda bulunan http://mizrak.web.tr/2005/11/nereye-bu-gidi-nereye-kadar.html sayfasına yaptığım bir yorumdur. Çok beğendiğim için yorumu buraya taşımak istedim.

14 Kasım 2005

Rüyamda, Ağzı Salyalı Dev Canavarlar Gördüm

Ağzından salyalar akan canavarlar gördüm rüyamda.

Bir gökdelenin içinde mahsur kalmış biz insanları yeme yarışına girmişti canavarlar. Herkes can derdine düşmüş, bir oyana bir buyana kaçışıyordu, ben de çok korkuyordum.

Bu yaratıklar ile mücadele etmek çok güçtü, tek çaremiz kaçmaktı. Büyükçe bir odaya saklanmıştık hepimiz de, sonra oraya da geldiler.

Canavarlardan biri peşime takılmıştı; ben hemen balkona koştum, demir korkuluklardan tutunarak oradan kaçmayı düşünüyordum.

Bir kuytu yere sığınarak karanlığa yumdum gözlerimi, sanki gözlerimi kapatınca tüm acı gerçekler yok olacakmışcasına...

Dip Not: Bu yazı, blog ziyaretlerim sırasında yazdığım bir yorumun modifiye edilmiş halidir.

12 Kasım 2005

İsviçre:2 - Türkiye:0

Türkiye Milli Takımının, "maçta varlık gösteremediği" fikrini savunuyorum.

Neden hala Hakan Şükür'de ısrar edildiği konusunu pek anlamadım.

Evet, forvetteki varlığı ile rakip defansı tedirgin bırakıyor; ancak gol atamayan ve hatta gol atmaktan ziyade gelen topları da değerlendiremeyerek atak pozisyonlarını zayıflatan bir forvet için, bu taktiği uygulamak ne kadar akıllıca olabilir ki?!

Fenerbahçe'de top koşturan Serkan'ın, profesyönel futbol ile bir alakası yok gibi geldi bana. Bu adamı mı hatalı görmeliyim, yoksa Fatih Hoca mı bu oyuncuyu seçerken hata yapmaktadır?!

Aklıma, Türkiye'de başka futbolcu mu kalmadı sorusunu getiren bu durumu üzülerek anlamaya çalışıyorum!

İsviçre Milli oyuncularının, kendilerine inanmış olarak topla mücadele etmeleri, futbol adına göz doyurucu sahneler ortaya koyuyordu. Ancak, bizimkiler korkak duruşlarıyla topa vurmaktan acizdiler.

Bu olumsuzluğu, zevk alarak dile getiriyor değilim.

Ancak, "problemin çözümüne ulaşmak onu anlamakla başlar" felsefesiyle hareket ettiğimizde, bu akşamki mağlubiyetin olumlu sonuçlar doğurması için bir adım atmış olabiliriz diye düşünüyorum...

Almanya'daki dünya kupasına, kazanmaya inanmış takım haline gelen İsviçre yakışır diyorum. Yine de önümüzde bir maç daha var.

Yanlışlarımızı inatla yapmaya devam edersek, maçın rövanşını da kaybetmemiz çok doğal gibi görünüyor.

Önümüzdeki maçı belki kazanabiliriz, ama bir gol yediğimiz taktirde, turu geçmemiz için dört gole ihtiyacımız olduğunu da hatırlatmak isterim; zira, İsviçrenin 2:0 lık galibiyeti onları tura daha yakın duruma getirdi.

Zaten, böyle bir Türkiye'yi Almanya'da görmeyi de istemem doğrusu.

Sahada top koşturan milli oyuncuları mı değiştirelim; Fatih Hocayı mı kovalım; yoksa, bir toplum olarak başarısızlığımızın sebeplerini anlamak için, nerelerde yanlış yapıyor olduğumuzun sorgulamasını mı yapalım?!

Bir Aptalın Korkusuzluğu,
Madrup Kâzım Mızrak

9 Kasım 2005

Madrup Kâzım Mızrak, Nerden Nereye!?

Gülümse KaderineYa Rabbi! Bana, Yaşamın ve Ölümün Hayırlı Olanını Nasip Eyle!

Elhamdülillah...

6 Kasım 2005

Kainat Sonsuz Olsaydı, Tanrı Kainatın İçinde Olurdu!?

Kainatın sonsuzluğu üzerine, bir çok kez "sozsuz bir evrende yaşıyoruz" gibi lafın ağza geldiği gibi dışarı çıkdığı konuşmalarımız olmuştur.

Oysa bizim sonsuz dediğimiz evren, bilimsel olarak (yapılan deney ve gözlemlerin neticesine göre) bir sınıra sahip olduğu söyleniyor. Bu iddaa ise Big Bang teorisine dayanıyor.

www.yeniumit.com.trBu teoriye göre evren, büyük patlamadan sonra hala bir genişleme (genleşme) süreci içerisinde ve kütle çekim kanununa göre bu genişleme bir süre sonra duracak ve maddenin merkeze dönüşü başlayacak; bir diğer anlatımla evrenin büzülmesi ya da içe çöküşü söz konusu.

Big Bang teorisine göre evrenin maddesel algı düzeyindeki şekli sonsuz değildir...

Madrup Kâzım Mızrak

* Bu yazı, evreni sonsuz olarak algılayıp, sonsuzluğu kainatın maddeselliğinde arayan zihinleri eleştirmek için yazılmıştır. Sonsuz olan, cisim değil isimdir.

* İsminin sonsuz olduğunu idrak eden bir kimse, "
başlangıç ve son bilincine" göre eylem ve davranışlarını kontrol etme gereği düşüncesini bilinç düzeyine taşır !!!

Bireysel Gelişim

5 Kasım 2005

Nereye Bu Gidiş, Nereye Kadar?!

Bugün bloğuma birşeyler yazma isteği uyandı içimde.

Birşeyleri paylaşma ihtiyacı hissediğinizde, kalemi defteri elinize almanız en iyi çözüm olabiliyor kimi zaman; her zaman değil tabi. Gözlerinizin içine bakıp, hakkınızda olumlu şeyler söyleyen birilerini görmek çok daha iç ısıtıcı olabiliyor.

Hakkımda olumsuz şeyler söyleyen (ama düşünen değil) kimseleri yanımda istemiyorum artık. Daha düne kadar, sabır niyeti ile böylesi insanlara anlayışla sukun ediyordum...

Cav cav konuşup kötü ve istenmeyen insan olmaktansa; herkes yoluna deyip "bir bildiği varmış" şeklindeki bilge insan olmayı tercih eder duruma geldiğimi düşünüyorum. Bu hallenme, elbette zamanın üzerimizdeki tekamülü sayesinde olmuştur.

Benimle alıp veremediği olan kimselere sesleniyorum, siz kendi bildiğiniz yolda ilerlemeye devam ediniz, "kendi olmak" insanın kendi inandığı değerleri yaşamasıyla mümkün olabilir ancak. İşte o değerler, eşsizdir, benzeri yoktur!

Toplumun tek düze sistemler üreten zihniyetine karşıdır benim savaşım. Ahmet'in Mehmet gibi olmasını bekleyen ve aynı zamanda Mehmet'in de Ahmet gibi olması konusunda Ahmet'e dayatmalar yapan komik ve özgünlükten uzak anlayış, her bir bireye aynı tarz hedefler gösteriyor....

Söz gelimi, belediyede çöpçü olduğunu söyleyen bir gence insanların acıyan gözlerle bakmaları bu zihniyetin bir mahsülüdür. O zavallı kardeşim de, bu anlayış ile yetiştiği için, çaresizce belediye başkanı olamadığına içi yanarak boynunu büküyor.

Böylesi sahnelere hiç mi şahit olmadınız, ben her gün yaşıyorum.

Akranları askerliklerini bitirip aile sahibi olurlarken; ben 25 yaşında elinde defter kitap hala öğrencilik mesleğini icra ediyorum. "Öğrenciyim abi..." diye söylediğimde, kimisi bana aptal muamelesi yapıyor da kaale almıyor adamlığımızı; kimisi de acıyıp "okumanın yaşı yoktur evlat" diyor, ben de hikayeyi yemiş gibi davranıp "öyle abi" diyorum.

İşin en çekilmez yanı da, bu halde olmamın yegane sebebi olarak benim gösterilmem! Sanki, böyle eşşek gibi okula gidip gelmekten büyük zevk alıyorum?!

Okulu bitirmemi aileme, ailemin çevresine, bu millete söyleyip dayatan, o yukarda bahsettiğim zihniyetdir. O zihniyet ki, milleti aç ve açık kalmakla tehdit eder!!!

Ve ne acı ki ben de, okulu bitiremeyince içine düşeceğim zelil durumdan korkuyorum.

Beni tanıyan insanların gözünde bir köpek kadar değerim olmayacak, beni yıllarca devletin başına bela olmuş bir bit gibi görüp, "o kadar sene para yedin, kör mü okusaydın diyecekler" ve sıvışıp gidecekler yanımdan, ben yine bana kalacam...

Okuyunca da, aynı insanlar yanıma gelip sırtımı sıvazlayacaklar, "helal olsun, işte sen busun" diyeceklerdir!

Mücadelemin bir anlamı olsun, ama birilerinden afferin kazanmak için olmasın bu mücadele.

Mücadelemin bir anlamı olsun, ama bugün bana aptal diyenlerin yarın akıllı demeleri için olmasın bu mücadele.

Mücadelenin bir anlamı da olmasın !!!

Ben, topraktan gelip yine toprağa gideceğimi bileyim. Ve benim çevremdeki insanlar bunu bilsinler. Ve hiç kimse, okul okuyup mezun olamadım diye bana kahreden gözlerle bakmasın!!!

Beş Parasız ve de Salak,
Madrup Kazım Mızrak