4 Ağustos 2006

Birbirini Tanımayan İnsanlar

Sana, neye asla inanmayacağımı
söylemek istiyorum.

Hiç bir insan asla kötü değildir,
bütün insanlar iyi olmak için
mücadele verir; aranılan hep
iyilik ve güzelliktir.

İnsanları birbirine düşman eden esas
unsur, birbirleri hakkında hep kötü
olduklarını düşünmeleridir, ve tabi elbette
karşıdan hep kötülük göreceklerine
inanmış inandırılmış olmalarıdır.

İşte mesele!..

Bu işten sorumlu olan da
insanın kendi içinde hapsettiği
kötülüktür, onun da adı nefstir.

İçimizdeki kötülük, iktidar hırsı ile
yanıp tutuşur; en çok olmayı ister;
zenginlikleri ister; paylaşmak istemez;
en iyi olduğuna inanır, daha pek
çok egoistce istek ve arzular...

Bu bir insan değildir, nefstir.

İnsanların ortak düşmanı olan,
şeytana karşı birlik olunmalıdır.

Akıl yolu ile mücadele verilmelidir.

İnsanlar hep birbirlerinde arıyorlar
suçu, hatayı, kusuru.

Evet, insanlar birbirlerini tanımıyorlar...

Rabbim, senin yarattığın sistem
içersinde kardeşlerin birbirlerine
düşmanlık duygusu beslemelerine
mani ol!

Yarattıkların olarak senden beklediğimiz
böyle bir tecellidir; kin ve nefret
istemiyoruz.

Senin büyüklüğün, kardeşleri birbirine
öldürtmek midir?!

Sana inanmanın bedeli, toplum
içersinde hor görülmek
dışlanmak mıdır?

Böyle bir yaşam düzeni istemiyoruz!

İçimize kattığın kötülüğü, geri çağır;
biz insanlar huzuru, mutluluğu, barışı
arıyoruz..

Seni sevmeyenlere merhametini
çok görme, biz senin bize bildirdiğin
kadarını bilebilenler değil miyiz?

Kâzım Mızrak

17 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

Sana, neye asla inanmayacağımı
söylemek istiyorum.

Hiç bir insan asla kötü değildir,
bütün insanlar iyi olmak için
mücadele verir; aranılan hep
iyilik ve güzelliktir.

Onlardan ?Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevketme? diyen de vardır. Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem kâfirleri elbette kuşatacaktır.
Tevbe 49


İnsanları birbirini düşman eden şey,
birbirleri hakkında hep kötü olduklarını
düşünmeleri inanmalarıdır..

İşte mesele!..

Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah?a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.
Hucurât 12


Bu işten sorumlu olan da
insanın kendi içinde hapsettiği
kötülüktür, onun da adı nefstir.

İçimizdeki kötülük, iktidar hırsı ile
yanıp tutuşur; en çok olmayı ister;
zenginlikleri ister; paylaşmak istemez;
en iyi olduğuna inanır, daha pek
çok egoistce istek ve arzular...

Bu bir insan değildir, nefstir.

İnsanların ortak düşmanı olan,
şeytana karşı birlik olunmalıdır.

Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayasızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah?ın size lütfu ve merhameti olmasaydı sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı.......
.....
Nûr 21


Akıl yolu ile mücadele verilmelidir.
.....
...aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek...
...
Bakara 178

Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah?tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.
Bakara 153


İnsanlar hep birbirlerinde arıyorlar
suçu, hatayı, kusuru.

Evet, insanlar birbirlerini tanımıyorlar...

Rabbim, senin yarattığın sistem
içersinde kardeşlerin birbirlerine
düşmanlık duygusu beslemelerine
mani ol!

1. Hep birlikte Allah?ın ipine (Kur?an?a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah?ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.
Âl-i İmrân 103

2. Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.
Furkan 43, 44


Yarattıkların olarak senden beklediğimiz
böyle bir tecellidir; kin ve nefret
istemiyoruz.

1. Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah?ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?
Mâide 91

2. Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: ?Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.?
Haşr 10

Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık. Altlarından da ırmaklar akar. ?Hamd, bizi buna eriştiren Allah?a mahsustur. Eğer Allah?ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler? derler. Onlara, ?İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!? diye seslenilir.
A?râf 43

Biz onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.
Hicr 47


Senin büyüklüğün, kardeşleri birbirine
öldürtmek midir?!

1. Eğer yüz çevirirlerse (bilesin ki), biz seni onlara bekçi göndermedik. Sana düşen, sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımızda ona sevinir; ama elleriyle yaptıkları işler yüzünden onlara bir kötülük dokunursa o zaman da insan pek nankördür.
Şûrâ 48

2. Mü?minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah?a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.
Hucurât 10

3. De ki: ?Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.?
Zümer 13

Kim de Allah?a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.
Nisâ 14

İsrailoğullarından inkar edenler, Davud ve Meryemoğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü.
Mâide 78

4. ?Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin?
Seni Rabbine ileteyim de ona karşı derinden saygı duyup korkasın!?
Nazi'at 18, 19


Sana inanmanın bedeli, toplum
içersinde hor görülmek
dışlanmak mıdır?

1. Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez.
Hac 38

2. Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kateder.
İnsan 3

3. Şüphesiz Allah, mü?minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah bunu Tevrat?ta, İncil?de ve Kur?an?da kesin olarak va?detmiştir. Kimdir sözünü Allah?tan daha iyi yerine getiren?(!!) O halde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.
Tevbe 111


Böyle bir yaşam düzeni istemiyoruz!

Hani, ?Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O halde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin? demiştiniz. O da size, ?İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var? demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah?ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah?ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.
Bakara 61


İçimize kattığın kötülüğü, geri çağır;

Halbuki Allah?ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah; çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Nahl 18


biz insanlar huzuru, mutluluğu, barışı
arıyoruz..

1. Allah şöyle bir memleketi misal verdi: orası güven ve huzur içinde idi. oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah?ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı.
Nahl 112

O, İstediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah?ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.
İbrahim 34

Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): ?Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı? dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık.
A?râf 95

2. Orada boş söz işitmezler. Yalnızca (meleklerin) ?selam!? (deyişini) işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır.
Meryem 62

Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler.
Sadece ?selam!?, ?selam!? sözünü işitirler.
Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!
Vakia 25, 26, 27

?Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah?dan bir ağırlama olarak, Orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.?
Fussilet 31,32


Seni sevmeyenlere merhametini
çok görme, biz senin bize bildirdiğin
kadarını bilebilenler değil miyiz?

Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah?tan bağışlama dilerse, Allah?ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.
Nisâ 110

De ki: ?Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?? ?Allah?ındır? de. O merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
En?âm 12

...
...Allah?ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana uyardınız.
Nisâ 83

Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Furkân 70

?Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.?
Neml 11

5 Ağustos 2006 02:29  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

...işte görüyorsun ya, ben senin inandığın Allah'a inanmıyorum.

Bu nasıl oluyor diye sorduğunu duyar gibiyim.

Zekanı zorla, içinde yaşadığın evrenden çık dışarı.

Şu soruyu cevapla; sonsuz ilim ve kudret sahibi neden Filistin'deki savaşa dur demiyor?

Tatışmak istemiyorum, sadece eylem bekliyorum; hayır amacım İsrail'in üzerine taş yağması değil?!

Nasıl bir anne çocuklarını taş yağmuruna tutup onların canına kıymak ister.

Allah dediğiniz, kendisine inanmayanları helak etmekle korkutuyor!?

Bu nasıl bir din, nasıl bir Tanrı bu Allah dediğiniz!?

Savunmasız, biçare zavallı insanları zebanilerin eline teslim edecek olan Allah'ı tanımıyorum ben!

Öyle bir put edinmişsiniz ki kendinize, onu sizi korkuttuğu için seviyorsunuz.

Ya da ona muhtaç olduğunuz için.

Neden, bizi kendisine muhtaç bırakıyor? Sevilmek için başka çaresi yok mu bu Tanrının?!

Hem bir Tanrı nasıl olur da sevilme ihtiyacı hissedebilir!?

Bu konuşmayı yapıyorken, sadece korkuyorum. Ya o varsa, ve ben böyle düşünüyorum diye beni cehenneme atacak diye!?

Yooo, beni sev diyor; seni cennete gönderirim!?

Hayır!!!

Burada rüşvet geçmiyor Rabbim, eğer bir tek insanı bile cehenneme gönderecek olursan; sana hakkımı helal etmem!!!!!!!

O halde beraber gireriz o yaktığın ateşin içine!?

Benim çektiğim azabı sen de çekeceksin, yok öyle ben Tanrıyım ayakları!?

Bütün insanlığı affedecek, ve böyle çirkin bir oyun tezgahladığın için özür dileyeceksin!!!!!!!

Bütün bir insanlık ölümü bekliyor, cehennem ateşlerinden korkuyorlar, hepsi deli olmuş; sana yakarıyorlar, sen ortalıkta yoksun!!!

Senin sonsuz kudretin bu mu?!

Senin şefkatin bu mu?!

Hayır, ben yalnızca Müslümanlar için beklemiyorum seni; İsrail'e de gideceksin, o zavallıları da affedeceksin; Amerika'ya da gideceksin; Çin'e de gideceksin..

Bu insanların tek suçu dünyaya gelmeleri; onları bu hale getiren sensin; biz mi sana söyledik yaratmını Ademi!?

Mukayet olamayacaktın madem ki, neden yarattın Şeytanı!?

Kötülüğü de yarattın, ateşi de yarattın, karanlığı da yarattın, ölümü de yarattın...

Son nefesimden sonra bana neden işkence edeceksin anlamıyorum, beni de Muhammed gibi yaratabilirdin.

Ben mi, peki ya diğerleri?...

:(


***

@ MK

Gönderdiğin yorumu okumadan ben yukardaki yazıyı hazırlamıştım, göndermekte tereddüt edip bekliyordum.

İçeriği ağır olan bir yazı hazırlamışım, senin yorumunu henüz okumadım; nihayetinde bu yorumu, içeriği ağır olsa da gözümü kapatıp göndereceğim.

Kalbi mühürlenmişler arasında mı görürsün beni bilemem, aklımdan geçenleri yazdım.

Şimdi bu yorumu gönderiyorum, ve senin yazını da okuyacağım hemen.

Senin acını ben anlayamam, benim içinde bulunduğum bunalımı da sen anlayamazsın.

Seni anlamıyor oluşum şu demek: Senin derdini sıkıntını acını anlayamıyor olduğum için özür dilerim senden...

Beni anlayamayacak olman da şu demektir: Yazdıkların bir sonuç vermeyebilir, birileri söylediklerini tasdiklemiyor diye üzülme ve inancında şüpheye düşme!

5 Ağustos 2006 03:07  
Anonymous Adsız dedi ki...

Andolsun, biz bu Kur?an?da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
Kehf 54

İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı halde Allah hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer.
Hac 3

Allah?ın âyetleri hakkında inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez. Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın.
Mü?min 4

?Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa İsa mı?? dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur.
Zuhruf 58

Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: ?Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah?a teslim ettim.? Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: ?Siz de İslâm?ı kabul ettiniz mi?? Eğer İslâm?a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kullarını hakkıyla görendir.
Âl-i İmrân 20

Kavmi onunla tartışmaya girişti. Dedi ki: ?Beni doğru yola iletmişken Allah hakkında benimle tartışmaya mı kalkışıyorsunuz? Hem sizin ona ortak koştuklarınızdan ben korkmam; ancak Rabbim?in bir şey dilemiş olması başka. Rabbim?in ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız??
En?âm 80

(Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: ?Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir? diyecekler. Yine, ?Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir? diyecekler. Şöyle de diyecekler: ?Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.? De ki: ?Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur?an?daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.
Kehf 22


O herseye ragmen insana Rahmetle muamele edendir. Merhametlilerin en merhametlisidir. Kalpleri cekip cevirendir. Kalbinize iman, gonlunuze nur, yureginize ferahlik temennisiyle..

..Kalbinizin Sahibine emanet olunuz.

...
..
.

5 Ağustos 2006 03:23  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ MK

...ikinci yorumunuzu okurken, yüzüm kızarıp bozardı.

Nefsimin bana asilik ederek cevap vermesinden endişe duyuyordum, inatlaşmasından korkuyordum.

"Kendini bilen, Rabbini bilir." öğretisinden hareketle, nefsin ne gibi hastalıklar ile insana musallat olabileceğini az çok gördüm kendimde.

İnsan kendisini tanıdıkça, akidesini açığa çıkarma hususunda adım adım yol alıyor.

***

Yıllardır inanç mevzusu üzerinde pek çok arkadaşım ile konuştum konuşurum, bloğumda inanç bunalımlarımı konu alan bir çok yazı vardır.

İşte bu süreçler beni daha da bilgilendirdi, olgunlaştırdı.

İkinci yorum, içerik bakımından inanç konusunda kendisini yetiştirememiş bir kimse için gerçekten de kişiyi inada sürükleyebilir cinsten.

Kanaatimce ben bu sancıyı dünde bıraktım..

Tabi bunu söylerken de, hafiflik yapmamak gerektiğinin farkındayım, bu da kaynağı nefs olan bir özgüvendir ve aldatıcıdır.

Burada sizin konuya nokta koymuş olduğunuzu görüyorum, ben de yazdıklarınıza razı kaldığımı ifade ederek bitiriyorum sözümü.

***

"O herseye ragmen insana Rahmetle muamele edendir. Merhametlilerin en merhametlisidir."

Mu'minleri mujdele.
Tevbe 112

5 Ağustos 2006 04:36  
Anonymous Adsız dedi ki...

açıkçası mızrak bey yaptığınız ilk yorum beni korkuttu.korkutmanın ötesinde üzüldüm biraz.
aslında çok şey söylemek gerekir ama işin teferruatına girmeden hissettiğimi yazmak istedim.

ama yaptığınız ikinci yorumla üzüntüm bir nebze olsun azaldı.

bu dünya imtihan dünyası.başımıza iyi bir hal gelince şükreder,kötü bir hal gelince de sabrederiz.ve her halukarda kazananlardan oluruz inş.olaya bu bakış açısıyla bakarsak gönlümüz ferahlayabilir.yoksa isyan edecek o kadar şey var ki.

ya ne yalan söyleyeyim.söyledikleriniz karşısında bi acayip oldum.biliyorum bunlar sizin düşünceleriniz.benim bişey deme hakkım olamaz ama bir daha yazmazsınız inş derim ama.

noktayı koymuşsunuz zaten "O merhametlilerin en merhametlisidir" diyerek...

ALLAH gönül huzuru,ferahlığı versin...

5 Ağustos 2006 10:51  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Suveyda

- korkutmanın ötesinde üzüldüm

- ama işin teferruatına girmeden

- ikinci yorumla üzüntüm bir nebze olsun azaldı.

- imtihan dünyası

- başımıza iyi bir hal gelince şükreder,kötü bir hal gelince de sabrederiz.

- bu bakış açısıyla bakarsak gönlümüz ferahlayabilir.

- bunlar sizin düşünceleriniz.

- bir daha yazmazsınız inş derim ama.

- noktayı koymuşsunuz zaten

- ALLAH gönül huzuru,ferahlığı versin...


***

Sağol Suveyda, şimdi yazmak istemiyor olduğum bir vakit, ben de sana senin kaleminle bir resim çizdim..

Rabbim kalbinize kalbimize sevgisini nakşetsin inşâllah, dilerim..

***

.:.: Bağlantı :.:.

http://www.mucizeler.com/


site:mizrak.web.tr Kuran, Tanrı


***

Sormaz ki bilsin,
bilse sorar;

Bilmez ki sorsun
sorsa bilir.

Vesselâm...

5 Ağustos 2006 16:29  
Blogger İbn-i Sina dedi ki...

@süveyda
korkmakta haklısınız bir yandan, ama kazım beyin muhasebesi böyle, muhasebesini güzel yapan güzel sonuçlar elde eder inşallah.

Ama Kazım bey,
bir de şu var, bazen bazı şeylerin fazla üstesine gitmemek hakkımızda daha hayırlı olabilir. Peygamberimize Sahebeler bir kaç soru sormuş (ne ile alakalı hatırlamıyorum açıkcası). Peygamberimiz cevap olarak şunu demiş: "Çok soru sormayın! Sizden önceki kavimler çok soru sordukları için helak oldular."

Muhasebe yapılmadan herşeyi kabuletmek, taklidi iman olur, ki bu en zayıf iman çeşididir. Tahkiki iman ise sorgulayarak elde edilen imandır, genelde daha kalitelidir :)
Ama işte kimileri sorgularken hataya düşebiliyor, dikkat etmek lazım...
Bence sizin aklşınıza takılan sorulara İmam-ı Gazali cevap verebilir.
Bir deneyin bence...

6 Ağustos 2006 00:17  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ İbn-i Sina

Muhterem Kardeşim,

İnan birisi gelsin de şöyle bir yazı yazsın diye duâ ediyordum..

Suveyda'ya da biraz kaba sayılabilecek bir cevap yazmış üzülüyordum.

Belki Suveyda pek önemsememiştir yanıtımı, lâkin ben bu düşünce içersindeydim; onun yerinde sen olsaydın ve aynı cevabı vermiş olsaydım yine aynı sıkıntıyı duyardım.

***

Aylardır bloğumda inanç konusunu işliyorum.

Ne kadar normal görüyorsunuz beni bilemem, dışardan ne ölçüde sıradan bir insan profili çiziyorum o sizin takdiriniz.

Lâkin benim de kendime göre sıkıntılarım bunalımlarım var, ve aşmak için aklım yettiğince kendimi tedavi etmeye, problemlerimi düşünerek nefsi muhasebemi yaparak çözmeye çalışıyorum.

Bu tarz yazılar da bu sürecin bir parçası olarak kendine yer buluyor bloğumda.

***

Evet, Allah'a inanıyorum; Suveyda'nın şaşkınlığı da şeklen Allah'a inanan bir kimsenin bu şekilde yazabileceği olsa gerek zaten.

Bu yazı ya da yorumlarım dışardan bakıldığında bir isyan yazısı olarak anlaşılabilir.

Fakat ümit ediyorum ki, yanlış olanı çürütmeye yönelik olan bir düşünce yazısı olarak ele alınsın.

***

İç muhasebemin bir yansımasıdır; Rabbim diyorum bana merhamet et, ben seni tam manasıyla layık olduğun şekilde idrak edemiyor, seni her bir zerremde hissedip tesbih edemiyorum.

Sesimi duy, feryadımı duy Rabbim, bana yardım elini uzat, bana kendini bildir; sevdiğin kullarına halimden haber ver, bana seni anlatsınlar...

Medet umuyorum hiç tanımadığım insanlardan..

***

Sonra üzülüyorum; bu insanların suçu günahı ne diye düşünerek. Onlar da acizler, onlar da dert keder içersinde sıkıntı çekiyorlardır.

Pişmanlık duyuyorum, yanlış yerdeyim diyorum kendime...

***

Senin önerin güzel; İmam-ı Gazali ya da başka başka emin kaynaklara yönelmeliyim.

Burada laf düellosu ile bir sonuca ulaşamayacağım meydanda; MK kardeşimiz de durumu öyle tahlil etmiş ki, tartışmanın bir sonuca ulaşmayacağı kanaatine varıp son yorumunda konuyu kapatmış.

Nefsim onun son yorumu sonrasında üzerime geldi; inat edip bâtıl'ı savunmaya kalkacaktım; halen de nefsimle mücadele veriyorum, bâtıl'ı nasıl savunabilirsin diye kendimi ayıplıyorum telkinler ile.

***

Çareyi susmakta buldum; düşünmeli ve araştırmalıyım.

Burada gönül yormaya kalp kırmaya gerek yok; hepimiz de insanız, sevinci neşeyi mutluluğu arıyoruz..

Peygamber efendimiz demiş ya; kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, sevdiriniz nefret ettirmeyiniz diye.

Hep bunu düşünürüm; kalp kırıcı bir davranışda bulunduğumda kendimi affedemiyorum, insan ilişkilerimde bana problem yaşatan en büyük negatif işte.

Affedebilmek; karşıyı değil, insanın kendisini affedebilmesi, benim bir türlü yapamıyor olduğum..

Böyle kabullendim içimdeki insanı, ve zamana bıraktım; en azından barış içersinde yaşıyoruz onunla.

***

Hiç kimse ile problemim yoktur, hakkınızı helal edin; ben konu üzerinde düşünür araştırmasını yaparım.

inşâallah aklıma ve kalbime hitap edebilecek, benliğime işleyebilecek kaynaklara doğru zamanda doğru yerde ulaşabilirim.

Ömür her saniye tükeniyor, hayal ve düş alemi perdesini aralayıp sokağa atmalıyım kendimi.

Özümdeki insanı yaşamalıyım, yaşamaya da bir yerden başlamalıyım artık...

6 Ağustos 2006 01:46  
Anonymous Adsız dedi ki...

önemsemez olurmuyum.önemsiyorum tabiki.
evet biraz kabaydı.olabilir var bi bildiği dedim.
alıştım artık bu cevaplarınıza:)

yok esfr tabiki...kabalık falan yok ortada yazmak istemeyebilirsiniz o anda.sayfa sizin sayfa.el sizin el..)


dikkatimi çekiyor zaten benimde inanç konulu yazılarınız çok.

dikkatimi çekiyorda olaylara o kadar mantıklı, o kadar akılca yaklaşıyorsunuz ki.bence bu bi yerde yanlış yönlendiriyor.şimdi diyeceksiniz islam akıl dini.kullanmayacaksak niye verildi.hayır tabiki kullanılacak bu akıl.dekor diye konmadı elbet ama bence bi yerde tam teslimiyet olmalı.
mantığı bu kadar işin içine katarsak olaylar çıkılmaz oluyor.şeytanda mantıkla sapmamışmıydı yoldan.
''Ben ateştenim,O sudan ...'' demişti.

araştıracaz,sorgulayacaz,öğreneceğiz,düşüneceğiz ama bir yere kadar...işte o kör noktada teslimiyet olmalı.
yoksa işin içinden çıkılmaz.

benimki acizane bir yorum işte...

en doğru lafı siz söylemişsiniz.ömür her saniye tükeniyor.
öyleyse yapmamız gereken bişeyler olmalı biz tükenmeden...

6 Ağustos 2006 12:06  
Anonymous Adsız dedi ki...

"Evet, Allah'a inanıyorum; Suveyda'nın şaşkınlığı da şeklen Allah'a inanan bir kimsenin bu şekilde yazabileceği olsa gerek zaten."

burasını anlayamadım.ben nasıl şeklen inanıyormuşum ki.
yada benmi yanlış anladım.
bu konuda bana bir açıklama yaparsanız sevinirim.

aksine benim şaşakınlığım daha çok üzüntü şeklinde olmuştur.sizin gibi akıllı bir insanın (yazılarınızdan çözdüğüm kadarıyla ) bu şekilde bir yazı yazması üzdü beni.cümleler biraz ağır geldi bana sanırım.

ferahlıkla, huzurla kalın inş...

6 Ağustos 2006 16:41  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Suveyda

Merhaba, yorumunuza tebessümle mukabele ediyorum ben de, sağolun.

***

Şeytan da mantıkla sapmamış mıydı derken ki tespitiniz beni düşündürdü.

Bu bakış açısını değerlendirerek, düşün fırtınasında istifade edeceğim.

Teşekkür ederim..

***

Kur'an-ı Kerim de o kör noktaya değinmiş, şöyle diyor:

"Sana Kitab?ı indiren O'dur. Ondan, Kitab?ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir.

Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar.

Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez.

İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler.

Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez."


Al-i Imran Suresi - 7


Görüldüğü gibi, Kur'an-ı Kerim o bahsettiğin kör noktanın varlığından haber veriyor; ve kelime anlamı teslimiyet olan İslamiyete davet ediyor muhatabını.

Bu hususu özümsemeliyiz, ben karşı değilim bu ayete, elbette beş duyu organıyla şu sonsuzluğu idrak edebilmemiz asla mümkün olamayacaktır.

Hangi noktaya kadar mümkün olabileceğini de inşâallah düşünerek tefekkürle zaman içersinde tahlil edeceğiz.

***

En doğru laf konusuna dikkat çekmeniz yerinde olmuş, gerçekten de ömür tükeniyor ve dilerim ki ömrümüzü şu bilgisayarın başında bitirenlerden olmayız ;-)

Ailem sürekli bana kızıyor sitem ediyorlar, bilgisayarın başında harcadığım vakte acıyorlar; ben de onlarla hem fikirim.

Bir yıl sonunda kendimi daha iyi hissediyorum, yazdım, sürekli yazdım; düşün dünyamı allak bullak eden dertlerimi sıkıntılarımı yazdım; artık bir yerde zarar vermeye başladı yazmak, vaktimi ziyan etmeye başladım.

Kitap okumak daha bi faydalı olur sanırım, hem gözlerim için de iyi olacak monitörün fişini çekmek..

***

İkinci yorumunuza değineyim.

Yazmanız iyi olmuş, bir yanlış anlaşılma varsa düzeltilmeli; bizden kaynaklanıyordur muhtemelen, zira zaman zaman devrik cümleler kuruyorum.

"Evet, Allah'a inanıyorum; Suveyda'nın şaşkınlığı da şeklen Allah'a inanan bir kimsenin bu şekilde yazabileceği olsa gerek zaten."

Şeklen Allah'a inanan kimse ben oluyorum burda; hani sürekli inşâallah diyorum ya.

Ama özde de inanıyorum bir noktaya kadar, fakat işte o kör noktaya gelince ufkum tutuluyor; inancımda şüphelere düşüyorum.

Dün şöyle bir söz okudum Suveyda,

"İmanın, insanın sinesine tastamam yerleşmesi ancak amelle mümkün olur. Salih amelle beslenmeyen imanın solması hatta sönmesi her zaman muhtemeldir."

Herkül.Org

Evet Kâzım dedim; sen hem ibadetlerini tamam etmiyorsun, hem de imanım zayıf diyorsun diye düşünerek bir öz eleştiri yaptım.

Bu durum hepimiz için az çok geçerli olsa gerek; yaşamak lazım, söz ile değil yürünerek varılıyor menzile.

***

Üzüntünüzü hepimiz paylaşıyoruz, İbn-i Sina ve MK'da sağolsunlar düşüncelerini uslubu ile ifade ettiler..

Akıllı ifadesini kabul etmiyorum, öyle bile olsam :)

Zira bu ifade, söylendiği cemiyet içerisinde ortamda bulunan diğer kimseler için hicâb ve üzüntü kaynağı olabiliyor.

Kendimden biliyorum; birileri öğretmen olan küçük kardeşim hakkında iltifat ile söz ederken, ben hem kardeşimi kıskanıyor hem de başarısızlıklarıma karşı derin bir üzüntü duyuyorum o sıra.

Böylesi durumlar da, toplum içersinde beni suratı asık bir insan haline getiriyor.

***

Sizlere de gönül ferahlığı diliyorum, kalpleriniz huzurla dolsun inşâllah.

Kibirden, büyüklük taslamaktan, bilmediğini saklayıp övünmekten, yalandan, dedikodu yapmaktan, harama heves etmekten, haksıza sessiz kalmaktan, masuma zulmetmekten Rabbim bizleri alıkoysun..

Yaşayacağımız varsa da yaşamayalım bir saniye daha...

Âmin.

6 Ağustos 2006 19:35  
Anonymous Adsız dedi ki...

bende bir söz okudum.
yazmasam hatrı kalır şimdi:)

"sizi harekete geçirmeyen İMAN ,sizi sırat köprüsünden de geçirmez"

evet herşey iman etmekle başlar ama sadece başlar.devamı ibadetle gelir.iman , ibadetle harekete geçer ve bizde.

namaz kılmadan namazın huzuru, kuran okumadan kuranın hazzı anlaşılmaz.bunlar akılla değil kalple hissedilen şeyler.
bazan içimiz öyle daralır,öyle sıkılır ki ne olduğumuz yere sığarız nede gittiğimiz yerde rahat ederiz.hepimizin hayatında olur böyle şeyler.o anda okunan bir kuran sayfası bile bizi rahatlatır.bence bunun akılla açıklanması mümkün değil.sanki kalbiniz yarılıyor içine görünmez bir el birparça huzur koyuyor.
diyorum ya bu anlatılacak bişey değil sadece yaşanacak birşey.

hidayete ermiş bir hanıma bir soru soruluyor:
_biriyle konuşuyor olsanız ve ona ALLAH a inanmanın gerekliliğiyle ilgili birşeyler anlatsanız,neler söylerdiniz?
cevabı şöyle:
_kendi dilinde ALLAH ı nasıl adlandırıyorsan öyle,ister yahova ister God. dile ki O'ndan senin kalbini açsın.çünkü kapalı kalplere girmez,yalnız açık kalplere girer iman.

yeterki isteyelim bence.biz bir adım gitsek O on adım geliyor.

incil de bir bölüm varmış.şöyle yazdığını duymuştum:"sahip değilsin çünkü istemiyorsun"

çok üzgünüm ayetin ismini hatırlayamayacam ama şöyle:

"şayet biz hepinizi aynı şekilde yaratsaydık ki öyle yapabilirdik.buda bizim için kolay bir iştir fakat biz sizi farklı yarattık.birbirinize kin ve ve öfke duymanız için değil birbirinizden bir şeyler öğrenmeniz için"

bir an için üzerime alındım bu ayeti ve diyorum ki bende insanlardan çok şey öğreniyorum.
sizdende öğrenmişimdir bişeyler kimbilir:)

sakın yanlış anlamayın sözlerim size değil.öyle konuşacak bir yer buldum konuşuyorum işte.
düzeltiyorum yazıyorum olacaktı:))

yazdıklarıma baktımda çekirge gibi oradan oraya zıplamışım:)

ama ne olduysa sizin dün şöyle bir şey okudum suveyda dedikten sonra oldu.
artık orada koptum olaydan ve illa yazacam dedim.böyle aşure gibi bişey oldu:)
yazmayacam bidaha.nokta:)

7 Ağustos 2006 18:28  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

"sizi harekete geçirmeyen İMÂN, sizi sırat köprüsünden de geçirmez"

@ Suveyda

Başlamak var, fakat ya sonrası; başladığımızla kalıyoruz, ben de çok kez başladım, ve sonrası hüsran..

İbadetin en makbul olanı az da olsa takip edileni, ama terk edilmeyeni değil mi..

Yaşamak lazım işte, hep bu tavsiye var; bu kelime üzerinde duruyor akıl danıştığım insanlar, yaşamak!

***

Bahsettiğiniz bayanın hidayete ermesi hususu yanıltıcı olabilir okuyanlar için, biz diyelim ki hidayet yolunda kendisini bulan kimse :)

Evet bu tabir daha iyi oldu zannımca, çünkü kimin hidayete erdiğini bilemeyiz, okuyucuları yanıltmayalım ;-)

O bayan çok güzel bir cevap vermiş soruya; hangi sözüyle peki, demiş ya inandığınız Tanrının bir adı olmasına gerek yok!

Öncelikli ve önemli olan şey kalbin yaratanını idrak etmesi, ve kendisini bu arayış yoluna teslim etmesi.

Ah bir teslim olabilsem olabilsek layık olduğunca :(

***

Allah, God, Yehova ya da başka bir isim; ne önemi var ki, isimlere takılmak şekilcilikten ibarettir.

Bunu tüm kalbimle söylüyorum, fakat tartışmasını yapacak değilim; ille de ismi Allah olsun diyenler ile.

Ayrıntı daha sonra geliyor, ilk olarak teist düşünceyi inancı yaşayabilmek; usül ikinci planda.

Zaten, arayan belasını da bulur mevlasını da diye boşuna dememişler; samimi bir imân ile günahtan uzak durabilir insan bir ölçüye kadar.

***

İşte uygulama da burada önem kazanıyor; namaz niyaz ile pekiştirilmeyen imân, maalesef yukarda da dediğimiz gibi soluyor ve hatta sönüyor!

Doğru ibadetler ameller İslamiyet'te vardır diye düşünüyorum; Tasavvuf da bu işin öğretildiği okullardır, mesela bir örnek olarak Nakşibendi Tarîkatı :)

***

Bir dönem Hatme'lere katılırdım, tövbe aldım bu tarîkattan; şikayetci de değilim, memnunum; ilerleyen zaman içersinde yeniden kendimi bu yola bırakacağım inşâallah.

Bakınız: Nakşibendi Tarîkatı'nın Gayesi

Kimileri şirk diye itiraz ediyorlar, tek kelime ile hata! Yanlış düşünüyorlar, işin içine girmeyince, konu hakkında malumat edinmeyince öyle bir kanaate ulaşıyorlar ne yazık ki.

***

İncil'i kutsal kitaplar arasında görüyoruz şüphesiz, yine de altını çizerek bu kitabın sözlerini ilahi bir söz olarak ele almadığımızı da hatırlatmış hatırlamış olalım.

***

Peki, yanlış anlamam; müsterih olalım ikimiz de, kendi dünyanızdaki devinimleri yansıtmışsınız.

Ben pozitif olanı görme gayretindeyim, usluplar farklı olabilir; anlayışlı olmalıyız, uyarıcı olmalıyız her daim.

***

Başladığımız nokta, Allah'ın varlığı konusundaki şüpheler ve nasıl bir imân mevzusuydu!?

Burada oluşan bilgi birikiminin, yaşantımızda istifade edebileceğimiz dersleri çıkarmamıza vesile olmasını ümit ediyorum.

Kalp kırmadık, dedikkodu yapmadık, kelâm öğrenmeye öğretmeye çalıştık ve nihâi olarak nefsi muhasebimizi yaptık.

Kalbinize huzûr ve ferahlık diliyorum,
Allah'a emânet olunuz..

İllâ Tefekkür,
Kâzım Mızrak


***

.:.: Bağlantılar :.:.

http://tasavvufalemi.com/

http://sufizmveinsan.com/

http://sufizmveinsan.com/tasavvuf.html

http://menzil.net/

http://dervisan.com/

http://sufism.20m.com/

http://geocities.com/tasavvufvesufiler/

http://islam-tarikat.com/turkce/


***

ben de
biz de
ne de
yeter ki
İncil'de
bu da
ben de
sizden de
baktım da

8 Ağustos 2006 03:08  
Anonymous Adsız dedi ki...

gecenin fazileti üzeriinize olsun
harika bir konuydu okurken konuya öyle bir adepte olmuşum ki kendimden geçtim helede şu mısraları okurken.

"işte görüyorsun ya, ben senin inandığın Allah'a inanmıyorum." ve hemen toparlandım
"İnsanları birbirini düşman eden şey,
birbirleri hakkında hep kötü olduklarını
düşünmeleri inanmalarıdır..Şu yazı düşündürdü beni. ve tahminim doğru çıktı. Konuyu çok sade bir şekilde açıyorve sonuca çok güzel bağlıyorsunuz ...

18 Ağustos 2006 03:00  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Bu postaya yorum bırakan herkese teşekkür ediyorum, düşünce birikimime katkı sağlayan her bir kimseye.

Sayın Anonim, size de ayrıca teşekkür ediyorum elbette..

Nedir bu teşekürrün mahiyeti acaba?

Sevincimizi ifade etmenin en kolay yolu olabilir mi dersiniz.

Çünkü bilmediklerimizi bize öğretme azminde olan insanlara ulaşabilmişizdir, bu ne güzel bir mutluluk kaynağıdır.

Kuşku duyulmasın ki, insan seviniyor.

İnşâallah hepimiz de, bu şekilde yolumuzu aydınlatan kimseler ile karşılaşırız karşılaşabiliriz diye duâda bulunmak istiyorum.

Şunu da söylemeliyim ki, çok zaman bloğa yorum bırakacak kimsenin olmadığı zamanlarda da ben yazmayı sürdürdüm.

Acizane, yılmayalım diye ümit ediyorum; belki sizin çevrenizde yol gösteren birileri olmamıştır, ricâ ederim bize haset etmeyin üzmeyin kendinizi.

Ümit ediyorum ki, birbirimizi en temiz düşünceler ile hatırlarız.

Su-i zanda yarar yok, hakkımızda iyi olanı görmeye gayret edelim.

Diğer yönden, gün gelir bir yanlışımızı damarımıza basacak bir üslup ile ifade edecek olursunuz; o gün size bugün olduğu gibi sükunet ile mukabele edebilecekmiyim bilemiyorum.

O gün anlayışınızı ve sabrınızı ricâ ederim sizden.

***

"Konuyu çok sade bir şekilde açıyor ve sonuca çok güzel bağlıyorsunuz..."

Blogdaki yazılar bir kaç dakikada yazılmamıştır, saatlerce üzerinde düşünüp tahlil edilerek bir kurguya hizmet etmesi için hazırlanmış yazılardır.

Bu bakımdan, okuyucu üzerinde bir yolculuk hissi uyandırması beklediğim ümidinde olduğum bir sonuçtur.

Amma ve lakin, bütün yazılar hakkında bu şekilde düşünmemek de lâzım, aksi halde sizi yanıltmış kandırmış olurum :)

Yüzümüzün kızarıp, şurda da şöyle bir hatamız olmuş düzeltelim diyebileceğim yazıların olmadığını asla iddaa edememem; etmemeliyim de.

Karşılıklı olarak birbirimizi düşündüreceğiz, ve eksik yanlarımızı aklımızın yettiği yere kadar göreceğiz göstereceğiz inşâallah.

Bu arada farkettim ki alıntıladığınız birinci cümlede anlatım bozukluğu olmuş; "inanmalarıdır" derken cümlede bir eksiklik var.

Hemen düzeltiyorum...

18 Ağustos 2006 03:32  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Buyrun, düzenleme sonrası şöyle bir cümle ortaya çıktı:

"İnsanları birbirine düşman eden esas
unsur, birbirleri hakkında hep kötü
olduklarını düşünmeleridir, ve tabi elbette karşıdan hep kötülük göreceklerine
inanmış inandırılmış olmalarıdır."


Bir vesile ile hatamızı düzeltme imkanı sağladınız, sağolun efendim.

Saygı ve selamlarımla..

18 Ağustos 2006 03:44  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Sayın Anonim,

İnsan ben diye diye övünmemelidir değil mi, içime dert oldu yazayım dedim bu sözü. İki satır yazının lafını yapıyoruz şurada, ayıp yaa.

Gören de Orhan Veli demeç veriyor sanıcak.

Yok şöyle yazmışım, yok böyle yazmışım; dünden beri vicdanım sızlıyor, gene verdim veriştirdim kendime..

***

Allah kalbinize lâyık olanı nasip etsin efendim, nasıl güzel görüyorsanız öyle güzellikler ile mükafatlandırsın sizi de..

***

Bu kadar işte, dünya varmış, rahatladım yaa. İki satır yazı için insan kendisini inkar etmemeli, de mi ama?!

Mürekkep tez biter, dangalaklık bâkîdir :)

18 Ağustos 2006 17:04  

Yorum Gönder