15 Eylül 2007

Talep

"Derslerimdeki başarısızlığım karşısında; kendi isteğimle.. okul ile ilişiğimin kesilmesini, ve kaydımın silinmesini talep ederim."

K. Mızrak

16 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

#

Pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayalım dedik.

Dedik ama, biraz geç oldu galiba; neticede.. şiş de yandı, kebap da.

Bu gerçeği kabul etmek zorundayım.. mağlûbiyeti, bir zafer edâsıyla ağırlayamam !

15 Eylül 2007 04:01  
Anonymous Adsız dedi ki...

"
Pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayalım dedik. "
bu bir bağlubiyet olmamalı.

hadi bulgurdanda olsaydınız.
bağlubiyet sayılıyorsa eyer ardından da bir zafer kazandırmış, sizi bulgurdan etmeyerek.
hayırlısı diyelim.
hayırlı ramazanlar
duayla..

16 Eylül 2007 12:26  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

# Semih

İletiniz.. 19/09/2007 tarihinde, saat 05:08 sularında yayınlanmıştır.

* * *

"ardından da bir zafer kazandırmış, sizi bulgurdan etmeyerek."

@

Paradigmanızla çok yaşayın, e mi :-)

* * *

Allah râzı olsun,

"El hamdü lillahi rabbil alemin."

Şükür.. âlemlerin rabbi olan, Allah (c.c.) 'adır.

Makam, mevki.. şân, şöhret; onun izni sayesindedir.

Bu irfân ile de; "hay 'dan geldik, hû 'ya gideriz." denilir.

Zîrâ.. bilinir ki; kefenin cebi, yoktur.

* * *

Katkınız için teşekkür ederim, ben de âcizane açılımda bulunmayı uygun gördüm.

Selâm, ve duâ ile.. .

19 Eylül 2007 06:55  
Anonymous Adsız dedi ki...

"Bloğun, son yazılarıdır.. farkındayım, savruk yazıyorum.. belki, bundan sonra da yazmam."

Nereye kaçacaksın? Daha kuytu neresi var ki?

Yazmaktan da, o aptal okulu bitirmekten de vazgeçme! Geç bir tavsiye mi? Boşveer! Sanki o diplomayla alim olacaktın...Altı üstü bi baltaya sap olmamakla suçlayacaklar. Baltaya sap olunca, ağaç keseceklerdi bizimle. İyi böyle. İyi..

20 Eylül 2007 00:47  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

# Debra

İletiniz.. 22 Eylül 2007 tarihinde, saat 21:30 sularında yayınlanmıştır.

* * *

@

Harika bir yorum, sağol. Seninle (de) hem fikirim.. düşüncelerime destek bulmuş oldum.

Dipnot: Asıl aptallık.. bitiremeyeceğim bir okula, haybeye gidip gelmekti; artık, öylesi bir dert sahibi değilim.

22 Eylül 2007 22:01  
Anonymous Adsız dedi ki...

peki neden bitiremeyeceğimiz bir okula başlarız acaba? bitirememekte büyük etken herhalde sevmemektir. neden sevmediğimiz bir okula başlarız ki?
ailemizmidir bizi buna zorlayan? ya da karar vermek için yeterince olgun olmamamız mıdır bizi bu hataya sürükleyen?
yada 18-19 yaşında liseyi bitirirken doğru kararı alamayacak kadar ham bırakan sistem midir?

hayal111

24 Eylül 2007 11:59  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

# Hayal111

İletiniz.. 24 Eylül 2007 Pazartesi tarihinde, saat 21:20 sularında yayınlanmıştır.

* * *

@

Hoşgeldiniz efendim.. sizi gördüğüme memnun oldum; bu ne böyle, nefes almadan soruları sıralamışsınız.. hani, sizi bilmeyen de öğretmensiniz sanıcak :)

(Nükte yapılmıştır..)

* * *

Benim sorunum aile olsa gerek, diye düşünüyorum. Babam, çocuk yaşlarda öksüz kalmış; babannem büyütmüş üç erkek evladı.. arada kız olmayınca, bir kadın başına üç erkek evlat yetiştirmek güç olsa gerek.

En küçükleri yetiştirme yurduna verilmiş, en büyükleri ise almış başını çekmişgitmiş istanbul'lara.. ortancası ise, yani benim babam da; iyi çocuk rolünü oynayıp babannemin yanında kalmış; ailenin orta direği olmuş.

Şuraya geleceğim.. hayat kötü sallamış bizimkileri; babam, babalık görmemiş; ben de onun eksikliğini görüyorum diye bir neticeye ulaştım yıllar var ki.

Keşke.. sorumlarımızı konuşabilsek baba oğul; ama hayır, bir kavga tartışma başlar.. .

Bu yazı biraz daha uzardı.. ama daha fazla zaman ayıramayacağım, evde değilim; misafirlikte de, yüzsüzlük yapmayayım.. . izlinizle.. .

Sonra.. yine yazarım inşâ Allah, bu konu hakkında; sorular, o kadar çok ki :-)

Saygılarımla.. .

24 Eylül 2007 21:28  
Anonymous Adsız dedi ki...

hoşbulduk efendim
sesimize ses veren birilerinin olması da bizi memnun etti.
oradan bakınca öğretmen gibi görünebiliyorsak ne mutlu bize:)

sanırım hikayenize aşinayım...Benzer haller bizim evde de yaşanmıştır.Ancak babalık görmemiş olsanız da sanırım siz daha iyi bir baba olacaksınızdır...

Babamız ocak ayında ani bir kalp krizi neticesinde vefat etti ve geride bizim elimizde yaşanamamış güzelliklerin pişmanlığı yanında yaşadığımız kızgınlıkların pişmanlıkları kaldı.

Kaldı ki abim ve ablam babamla çok daha fazla tartışırdı ve ben sadece bir defa sesimi yükselttim akabinde özür dileyip helalleştim ama yine içimde ona kızdığım zamanların nedameti kaldı.O bana çok düşkündü...

Vefat ettiği gece onu aramak için telefonu elime aldım.Hastaydım, kan transfüzyonu yapıldığını ve iyileştiğimi söylemek için arayacaktım.Saate baktım ve geç oldu uyumuştur diye bıraktım.gece 1:30 da haber geldi.

velhasılı kelam ne olursa olsun gönüllerini hoş tutmak lazım Kazım Bey.

bu yazı da yayınlanmaz ve aramızda bir hasbihal olarak kalırsa sevineceğimi bilmenizi isterim.

diğer soruların cevaplarını da misafirlikte olmadığınız bir zaman yazarsınız inş.

hayırlı günler efendim.
selametle
hayal111

25 Eylül 2007 14:28  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Hayal111

Yazınızı henüz okumadım.. bu demek oluyor ki, okuyacağımdır; ve inşâ Allah cevap da yazacağım.

Ne yazdığınızı bilmemekle beraber, katılımınız için teşekkür ediyorum size; memnun oldum.

Niye böyle oluyor diye düşünürsünüz siz şimdi :) kendinizi kötü hissetmeyiniz;

yazınız dinleniyor, ve burada işlenen konuyu zihnimde demlendiriyorum.. şeklinde bakıyorum (ben), meseleye.

Bu sayfayı, benden önce ziyaret ederseniz; bu açıklamayı okuduğunuza dair bir not bırakınız lütfen.

Selâm, ve duâ ile.. .

26 Eylül 2007 22:15  
Anonymous Adsız dedi ki...

merhabalar efendim
tsk etmissiniz
birsey degil
yazinizi 27 eylul persembe,Turkiye saati ile 13:43 sularinda okudum.
bilginize...

27 Eylül 2007 13:43  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

"yazinizi 27 eylul persembe, Turkiye saati ile 13:43 sularinda okudum."

@

Siz de çok yaşayınız, muhterem :-)

(Bkz.)

Devâm edecek..

28 Eylül 2007 02:22  
Anonymous Adsız dedi ki...

gulumsetebildikse ne mutlu bize...
Cok yasamak?
hangisi hakkimizda hayirlidir bilemeyiz ama ben cok yasamak istemem :)
bu arada biz saatlerimizi geri aldik,ayni saatlerdeyiz.
devam edecek demişsiniz
bekliyoruz efendim
selametle
hayal111

29 Eylül 2007 12:03  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

# Hayal111

İletiniz.. 29/09/2007 tarihinde, saat 15:00 sularında yayınlanmıştır.

@

"gulumsetebildikse ne mutlu bize..."

Böyle bir jest beklemiyordum, ilk gördüğümde tebessüm etmiştim; hikâyesi böyle.

* * *

Çok yaşamak konusunda, aynen sizin gibi düşünerek yazmıştım o nükteyi. Acaba dedim çok yaşamak istiyorlar mı? Cevabım "sanmıyorum" olmuştu;

eğer öncelikle hayırlı yaşamak istiyorlarsa, bunu da söylesinler artık şeklinde düşünüp.. meseleyi çözüme kavuşturmuştum ;)

* * *

"bu arada biz saatlerimizi geri aldik, ayni saatlerdeyiz."

İyi o zaman, biz geri almayalım :)

* * *

Devâm ediyor..

Yazıya yansıyor meslekler, kendi terminoloji 'lerini kullanıyorlar dır genelde:

Fizikçi ile, tarihçi farklı dili kullanıyorlar 'dır gibi. Öğretmenlik de o bahis, karşımda bir sürü soru görünce; kendimi sırada ayağa kalkmış bir ilköğretim öğrencisi gibi hissettim.

Fakat şikayetci değilim bu durudan, yıllar öncesine bir seyahatte bulundum sayenizde.

Ladybird 'ün bloğunda.. öğretmen olduğunuzu yazmışlığınızı da ekliyeyim hemen; okumadığımı düşünmüyordunuzdu muhtemelen, oradan aklımda kalmış.

* * *

Benzer hâller konusunu işlemeden evvel şunu söyliyeyim; yazınızın sonuna doğru düştüğünüz notu çok geç farkettim, özür dilerim ki; talebinizi yerine getiremedim. Ümit ettim ki, anlayışla karşırsınız.

Aile büyüğünüz için taziyede bulunuyorum, hatırlatmak istemem; fakat bu bir gerçek ki.. o kimse şuân aramızda değil.

Kabirler, mevtler ibret içindir; yedi göbek uzağımızdaki bir insan vefat ettiğinde; neredeyse umurumuzda olmuyorken, ailemizden birisi vefat ettiğinde hiç olmayacak bir hadise gibi karşılıyoruz bu kaçınılmaz elim gelişmeyi.

Böyle olmasını da olağan karşılıyorum.. lâkin, ibretlik bir misal olduğunu aklımızdan çıkarmayalım ölümün; bizler de sıramızı kolluyoruz efendim.. .

Hülâsa, konuya böyle bakılmasında fayda var..

Babanızın size karşı olan ilgisinden bahsederken, ve yazınızın sonuna doğru neticeye ulaşırken, bir hüzün hissettim.. keşke öyle olmasaymış dedim; keşke haberinizi alabilseydi.

Evet, siz iyi olduğunuzu haber etmek istiyordunuz; istiyordunuz ki.. endişelenmesin, huzûrlu olsun.. ve ondan râzı oluşunuzu duysun, bilsin.

Âcizane, böyle yorumluyorum düştüğünüz durumu.

Yine de efendim.. gönüllerin hoş tutulmasına gelince; bunu yalnızca ve yalnızca bir tavsiye öneri olarak kabul ediyorum kendime.

Bizim için çok zor gibi bu.. babamla iki ayrı dünyanın insanı değiliz elbette; fakat, yukarıda bahsettiğim kadarı ile anlaşılan.. bir iletişim sorunu yaşıyoruz.

* * *

"peki neden bitiremeyeceğimiz bir okula başlarız acaba?"

Başa döndüğümüzde; ailenin, kişinin sosyal hayatındaki başarısısı üzerinde.. ne denli etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Bitirmek için başlanılan bir üniversite; sonra.. destek yerine, köstek görme ! öğrenciyi önce yaşamaya, sonra okumaya küstürüyor :)

"bitirememekte büyük etken herhalde sevmemektir. neden sevmediğimiz bir okula başlarız ki?"

Bu soruyu beğendim, ilki ile uyumlu. Buna mecburiyet diyelim, birey mecbura kalarak okula gider; başarısız oldukça, başarısızlığını gizlemek örtmek için sevmese de okula inadına devâm eder.. çünkü görünüşte başka şansı da kalmamıştır; ve artık çanlar çalar.. kırılma noktasını zaman haber verir, sonunda okuldan ayrılır. Askere gider :-)

"ailemizmidir bizi buna zorlayan?"

Süper bir soru daha.. evet.

ÖSS sınav sonucuna göre istediği puanı alamamışdır öğrenci; Fizik mühendisliği öğreniminden başarısılık sebebi ile kovulmuş olsa da; yine o ayarda bir okul düşlemektedir; az puanla; aza talim etmek, azla yetinmek istemez.

Bir yılı daha yeni bir sınav için hayatından çıkarmayı göze alır; ama buna ailesi şeklen "sen bilirsin" dese de; gördüğü psikolojik baskı.. "yeter artık, siz kazandınız" dedirtmiştir.

Aile babası.. üç kuruş masraf uğruna, ya da bu masrafı yapacak gücü olmadığına inanmışlığı ile; bir hayatı yakmıştır. Çünkü; neticede, çocuk.. sınav yerine, Makine Tasarımı diye bilinen üniversite bölümüne kayıt yaptırmıştır.

Bu gelişme de.. yıllar sonra; aile babasına nefret olarak geri dönecektir: Çünkü, ne yazık ki yaptığı yanlışlardan hâlâ ve hâlâ ders almamaktadır.. .

Üniversiteyi bitiremeyeceğini yıllar önce gören çocuğuna; uyguladığı baskı ile okula yönlendiren baba.. çocuğun askere gitme girişimlerini de sonuçsuz bırakmıştır.

Bütün bu olaylar cereyan ederken.. çocuk şeklen okula gitse de; ne dersleri ciddiye almıştır, ne de öğretmenlerini. Sınavlarda üçer beşer çakar. Okul beşe, altıya uzar..

En sonunda.. "hâl bundan ibaret ey paşa; benden bu kadar.. olmuyor bu iş diyerek." hükümete isyan bayrağını çekmiştir.

Ve de eklemiştir.. "herkes, kendi yoluna !!!" çünkü görmüştür ki, bu insanlar sadece kendi konuştuklarını duymaktalardır. Siz de takdir edersiniz ki; iletişimim olmadığı yerde, gelişim de olmaz.

"yada 18-19 yaşında liseyi bitirirken doğru kararı alamayacak kadar ham bırakan sistem midir?"

Aynı senteze ulaşmışız, diyorum. Ne doğru kararı alabiliyoruz, ne de bizi doğru hedeflere yönlendirebiliyorlar..

Giden yıllar, harcanan emek, yitirilen insanlık; ve ansızın gelen ölüm.. bunun da adı yaşamak oluyor.

Albert bey şöyle söylenmiştir: "Dünya; kötülük yapanlar yüzünden degil, seyirci kalıp hiç bir sey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir."

Ailemin.. bana iyilik yaptıklarını sanarak, kötülükte bulunmaları tabiî olabilir.. lâkin ben de onlara ortak olup; hakkımda çizilen yanlış yoldan yürüyemem.

Buna.. örf, ve âdetleri kullanarak doğru ve haklı olmadıkları hâlde beni zorluyorlarsa, asıl yanlışı onlar yapıyordur; böyle bir durumda "gönüllerini hoş" tutamam.

29 Eylül 2007 16:53  
Anonymous Adsız dedi ki...

Bir ogretmen olarak sorularimin begenilmesine sevindim:)
hikayeniz gercekten uzucu...kelimeler sizin icin anlamsiz olacaktir eminim.sessiz kalmayi tercih ediyorum.

ama yine de gulumseyecek sebepleriniz vardir eminim...mesela cok sukur yasiyorsunuz:)
selametle efendim
hayal111

4 Ekim 2007 12:31  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Hayal111

Burada anlamadığım.. saatlerin geri alınması bahsi vardı; arada kaynadı, mevzû açamadım.

Doğrusu nerede olup, nasıl bir durumda saatleri geri aldığınızı anlayabilmiş değilim.

Henüz erken değil mi, Kış saati uygulamasına başlamak.. belki, hadi bize göre erken, ama nereye göre geç oluyor peki ?

Sakınca görmüyorsanız.. ifâde ettiğiniz farklı ülkelerden hangisinde olduğunuzu söyleyebilir misiniz. Ne demek istediğinizi anlamam konusunda yardımcı olabilir, pekâlâ.

Ve de, saatlerin geri alınması konusunu izâh edebilirseniz; ayrıca, memnun olurum.. zîra, kafam karışmış durumda.

Meselâ..

biz Türkiye olarak, niye hâlâ yaz saati uygulamasına son vermedik de; sizin bulunduğunuz ülke, bize nazaran ivedi davranıyormuş acaba?

Konuyu siz açtınız, saat diyerek; ben de, anlaşılmamış olduğunuzu beyân ediyorum. Açıklamada bulunursanız, mâlûmât edinmiş oluruz sayenizde.

4 Ekim 2007 13:31  
Anonymous Adsız dedi ki...

merhaba ve dahi hayirli bayramlar efendim.
saat meselesine aciklik getirmemi istemissiniz. Bildiginiz gibi Erbil de calisiyorum.Tr ile aramizda 1 saat fark var.Biz 1 saat ilerideyiz.
Kis saati uygulamasina basladik ve saatlerimizi geri aldik yani sizlerde saatlerinizi geri alana kadar ayni saatlerdeyiz:)
neden bu uygulamaya erken baslandi bilemiyorum zira biz hala serinlemek icin klima, vantilator ve "muberride" kullaniyoruz.
sorunuzun cevabini da merak edip hic sormadim cunku bu soruya gelinceye kadar sorup da cevap alamadigim, isimi yaparken beni cileden cikaran o kadaaar cok hadise var ki...
bu sorunun cevabinin eksik kalmasinin benim icin hic bir mahzuru yok :)
iyi saatlerde olun efendim ;)
hayal111

13 Ekim 2007 19:03  

Yorum Gönder