Takvim yaprakları bir bir dökülüyor, kahpe ölüm hâlâ kapımı çalmadı, kim bilir nerede sürtüyor. Evet biliyorum bir gün gelicek, bu sebeple zaman zaman korkuyorum; ona karşı duyduğum öfkeyi hissettiğinde
(fark ettiğinde), ruhumu daha bir hoyratca Azrail'in eline teslim edicek.
- & -
Yağmurlu bir Karabük akşamı karşıladı ondokuz otuz'u, ben de özlediğim kış mevsimine kavuşmuş olduğumu düşünerek mutlu oldum. Sonra en iyi yaptığım şeyi yaptım, yani düşünmeyi; neden mutlu olduğumu düşünmeye başladım, acaba gelen kış değil de yaz'ın bitmesi miydi beni mutlu eden şey!?
- & -
Kaybettikçe, kaybetmelere alıştı; her alışılmışlık önceki hazlara karşı bir özleme sebep oluyordu, öncekileri yaşamamalı mıydı, zaten geçmiş'e neden öfke duyuyordu ki..
- & -
Bir karanlık olup güneşin doğuşunu beklemek var, ya da güneş olup karanlığa doğmak var. Hangi rolü oynamayı isterdiniz, karanlıkta kalmak korkutucu, ve bekleyen olmak acınası; bu pek sarmadı gibi. Öyleyse güneş rolünü verelim size, beklenen olun..
Yıkılmış bir kentin üzerine doğan güneş olalım en iyisi, hepimiz de. Köşe bucak karanlığı arayalım; ölümü bekleyen yüzlerde bulalım onu, ağlayan bakışlarda ve zır cahil kafalarda...
- & -
Müslüman bir kimse, genç ihtiyar her yaratılmışa şefkatle muhabbet eder ve kardeş nazarıyla bakar, gayrısı aldanılmışlık halidir. Edebiyat denilen sanat da, bu gayrı fuzuliyatı kendisine kaynak edinmiştir.
Bizler edebiyat ile değil hakikat ile meşgul olmalıyız, nefse cazip görünen fânî arzuların peşinden koşmamalıyız.
Böyle bir şefkati kalbine mühür edinebilmiş kimse, muhatabını şu gurbet aleminde misafir olarak gören bir kimsedir, ki misafir kalıcı değil gidicidir. Gurbete düçar olup vuslata ermeyi bekleyene de merhamet etmek esastır.
Birbirimize hayırlar dileyerek duâlarda bulunmak dururken, zaten zor ve sıkıntı ile dolu dünya yaşantımızı birbirimize çirkin sözler söyleyerek daha da çekilmez hale getirmemeliyiz.
Kâzım Mızrak