23 Ocak 2006

Öfke, Çaresiz Korkunun Ta Kendisidir!

İnsanlar görüyorum, nefret ve öfkeyle dünyaya hıçım saçıyorlar. Galiba, ben de onlardan birisiyim. Keşke, korkusuz olup hiç öfkelenmesem...

8 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Korku duymayan bir kimse, asla öfkelenmez.

Eğer kimse, birşeylerin yoksunluğundan endişe duyuyorsa sinirlenir.

O kişiyi arzu ve istekerinden mahrum bırakıyor olan objeye doğru nefretini öfke ile yansıtır.

Dünyaya bağlı olan insanlar hep birşeylerin arayışı ve özlemi içersindedirler.

Öfke o kimseler için yaşam savaşında bir tür katalizör işlevi görür.

Ahiret hayatına inanıp bu uğurda nefes alan kimseler için, dünyada yaşamak bir emel değildir.

O kimseler dünyevi lezzetlerden yoksun olmaları karşısında asla üzülmezler ve de öfkelenmezler!

Geri Zekalı, Aptal!
Kâzım Mızrak

24 Ocak 2006 23:41  
Anonymous Adsız dedi ki...

"Dünyaya bağlı olan insanlar hep birşeylerin arayışı ve özlemi içersindedirler."


özlem ve arayış içerisindeğim..demek ki, ulaşamadığım özlemlerim bundanmış. dünyadan kopmam lazım :)

24 Eylül 2009 09:31  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Sürekli aradığımız için bulamıyoruz sanırım.

Ben hep buldum ama, bulduklarım hâlâ aradıkları için ben bulunmuş olmadım.

Aramayı bırakıp bulduğumuzla meşgul olsak, mutlu olacağız gibi geliyor bana.

İnsanın gözü aç olmasın; ne bulduğunu görüyor, ne de aradığını bulabiliyor.

Size dair değil bu düşünüşler.

Belki siz de bulunamadınız henüz, ve bir gün bulunursunuz inşâ Allah.

Biraz aramak, biraz beklemek, biraz umut etmek, biraz kavga vermek.

Sevgiyle.

24 Eylül 2009 14:56  
Anonymous Adsız dedi ki...

ben de aynı durumda olduğumu desem ve benimde aradıklarım, aramayı sürdürdüğünden halen arıyor olmam gerektiğini düşünüyor olabileceğimi desem.
yani bu durumda tekrar aramak gerekmez mi? bulmadık sayılmaz mı?

24 Eylül 2009 15:10  
Anonymous Adsız dedi ki...

bulduğumu biliyorum..! aramayı kesmem gerek dimi? dünyaya bağlılığım kopmalı ama neden hala kopmuyor? :((

çoğu zaman koptuğunu düşünüyorum an geliyor ki, bir de bakmışım bir bağlantı var.. ben halen kopmamışım...:(

24 Eylül 2009 15:27  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Bugünlerde kendimi pek iyi hissetmiyorum sevgili Adsız.

Dert yanmak değil muradım, belki blog ile eskisi gibi ilgilenemediğimden bir özür dilemek gayem.

Bloğa olan emeğinin farkındayım, hakkını helâl et lütfen.

Sen o adsızların adsızı dediğim kimsesin değil mi, yanılmıyorumdur inşâ Allah.

İşte isim yazmayınca böyle oluyor :)

Aramaktan vazgeçmeyelim, ya da beklemekten.

Ben küsmedim hâlâ.

Sen de küsme olur mu.. .

Demek aynı durumdayız, ne güzel aynı kaderi paylaşıyoruz seninle; yalnız değiliz öyleyse.

Yokluktan kim ölmüş; hem düşün, yokluğa vardıkça O'na c.c. yanaşıyoruz.

Bağlantı ha diyince kopmaz ki Adsız. Bir yerde, bir sebep çıkıyor karşına.. zamanla olgunlaşıyor insan:

Sonra bağlanmak istese de, bağlanamıyor bu yalan hayata.

Biliyoruz, bir yanılsamamadan ibaret herşey.

O boyalı ve şatafatlı hayatların ardında beyaz bir kefen var.

Onlara mı imreniyoruz dersin Adsız?

Sanmıyorum.

Kalbinin güzelliğini görebiliyor hissediyorum.

Eskiden nasıldınız bilemem; ama oradan buraya sabrıma güç katıyorsanız eğer, ne mutlu bana ki sizin gibi bir kulun selâmından bizi mahrum etmemiş Rabbim.

Bir yol arkadaşı, dert ortağı kılmış Rabbim sizi bana.

Bugüne değin nefsinizi incitecek en küçük bir kelâmda veya davranışta bulunmuşsam, özür dilerim.

Ölümü düşündükçe, bunları yazabiliyorum.

Hayatın gelip geçici olduğunu düşündükçe, aklıma bunlar geliyor sevgili Adsız.

Sabır, sabır, sabır !! !

Allah'a emânet olasın.

K.M.

Sevgiyle.

25 Eylül 2009 14:44  
Anonymous Adsız dedi ki...

"Bugünlerde kendimi pek iyi hissetmiyorum sevgili Adsız."

aynen.. ruhlarmızla ortak noktaları taşıyoruz gibi geliyor bana ( yada benzer noktalar)

bedenimle, işte onu bilemem.... ruhumu iyileştirmedeki başarsızlıklarım allah tan bedenime yansımıyor.. yoksa vah hallerine derdim; sorumluluklarım altında olan kişilere..

bedenime söz geçirmede güçlüğüm.her ne kadar yıkmaya çalışsalarda ayakta kalıp, hayata gülümseme başarılarımla hayatla yarşabilme cesaretim var..

ruhumda da öyle olabilsem keşke, o zaman her şey dahada güzel olurdu belki kim bilir?..

dualarınaza muhtac bu aciz kul.
eyvallah

25 Eylül 2009 15:23  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Adsız

Allah râzı olsun, mukabelenizi okuduk ve tebessüm ettik.

Konumuz itibariyle bize faydası dokunabilecek şöyle bir yazı derledim, beraber istifade etmiş olalım.

Tarikat ehlince vakıf olunan, insanın tekâmül yolunda ilerleyip katettiği dört merhale vardır.

Bu merhaleleri kat etmeye seyr-u sülûk denilmektedir, birinci basmaktan başlayalım.

1) Terk-i Dünyâ: Zâhid bütün dünyâ nîmetlerini, malı mülkü âhiret için terk eder.

2) Terk-i Ukbâ: Ârif cenneti ve nîmetlerini, ilâhi Cemâli temâşâ için terk eyler.

3) Terk-i Hesti: Sâlik kendi varlığını da terk ederek, Hakk'da fânî olur.

4) Terk-i Terk: Kâmil ârif terki de terk eder, aklında fikrinde terk diye bir kavram kalmaz.

Bâzıları terk-i dünyâ eder ama, ikide bir dünyâyı terk ettiklerini söyler veya bunu düşünürler.

Gerçek terk dünyâyı terk etmeyi terkle olur; burada terkle, terk etmeme birdir.

Bu mânâda..

Terk ettim dediğimiz şey, hâlâ akıldadır. Öyle bir terk vakti gelir ki, terk ettiğimizi bile unuturuz.

Söz gelimi namaz esnasında hasana hüseyine ne kadar borcumuz vardı diye düşünmek Terk-i Dünya'nın edebine riayetsizlik demektir.

Bu merhalelerde zikir, fikir, şükür ile ilerleme sağlanır. Kaba bir tabirle bu üç kavramı inceleyelim.

Yemek yerken besmele çekmek zikir, yediğimiz gıdaların önümüze sunanın Allah olduğunu düşünmek fikir, yemeğin sonunda Yüce Mevla’ya nimetlerinden dolayı teşekkür etmek de şükürdür.

Anlaşılacağı üzere, yemek yerken bile ilim irfan tahsil edilebiliyor.

Demek istemem o ki, Terk-i Terk makamına ermek için kütüphaneler dolusu kitap okumak elzem değildir.

Biraz ilgi, biraz sabır, biraz sevgidir ihtiyacımız olan.

Herşey.. O'nun c.c. rızâsını gözetmekle başlıyor sevgili Adsız.

Kurallar belli.

Kalp kırma, gönül yıkma, yardımcı ol, hak ettiğinle yetinmesini bil, çalma çırpma, harama el uzatma, namazını kıl, orucunu tut, zekatını ver, müsrif olma, kimseye eziyet etme, adaletli hükmet, ve sair.

Gücümüz yettiğince bu kurallara riayet edelim, Allah Teâla sözünü tutar; biz üstümüze düşeni yerine getirelim yeter ki.

Sözü böylece bağlamış olalım..

En emîne emânet ediyorum sizi efendim.

Sevgiyle.

25 Eylül 2009 16:34  

Yorum Gönder