4 Ocak 2006

Fâni Sevgilere Aldanılmışlık ve İlahi Sevgiyi Arayış.

Seven kişi, sevdiğinin kendisi hakkındaki düşüncelerine önem verir ve sürekli şunu sorgular; beni seviyor mu?

İnsan olduğumuz aklımıza geliyor ve sevgi arayışı içine giriyoruz. Diğer zamanlarda ise kendimize dair nerede menfi iş varsa onun peşine koşuyoruz. Bu hususda sevgi kavramını sorgulayacak olursak, sevme işi fedakarlık demekdir anlamı çıkıyor. ,

Fedakarlık yapabilme gücüne sahip olmak bir kıstas gibi görünüyor. Nihayetinde, sevmek için fedakar olmamız gerekiyosa, bu gereklilik maddi yada manevi bi güce sahip olmamız gerektiği anlamını da taşır.

Kadın ve erkek ilişkilerinde karşılıklı olarak duygusal bir sevgi mevzu bahisdir. Bu sevgiyi hissetmek manevi bir ihtiyaç mıdır, bu ihdiyaç nereden doğar? Kaynak, biyolojik olarak türün devamını sağlama noktasında insan bedeninde görülen hormonal değişimler olabilir mi? Yoksa psikolojik olarak belirlenmiş hedefi; yani karşı cinsi elde etme noktasında ortaya çıkan bir çeşit şartlanmadan mı doğar sevgi? Haliyle, sevgi oluşmadan karşı cinse bir yönelme de mevzu bahis olamaz.

Şimdi durumu derleyelim: Sevgi dediğimiz duygusal yönelim, doğanın insan türünün devam edebilmesi için, insana vermiş olduğu bir biyo-fiziksel niteliğe sahip olan güdülenme sürecidir. Bu güdülenme bireyin kendi yaşama alışkanlıklarına benzerlik gösteren karşı cinse yönelmesi şeklinde ortaya çıkar. Demek ki böylece sevginin oluşmasına dair, kökeninin biyo-fiziksel olduğunu anlamış oluyoruz.

Bu bağlamda oluşan sevginin duygusal bir boyut kazanamsını, vücutdaki hormonal dengenin değişmesinin beyindeki düşünsel aktiviteleri etkilemesi şeklinde ortaya çıkmasıyla meydana geldiğini söyleyebiliriz.

İşte şimdi insanların "Seni Seviyorum." demesine sebep olan döngüyü yakalamış bulunuyoruz.

Peki Birey neden "Beni seviyor mu?" sorusunu sorgular: Çünkü bahsetmiş olduğum benzer yaşam özelliklerine yönelme güdülenmesi çerçevesinde; bireyin karşı cinsden, bir diğer anlamda aşık olduğu kimseden, alacağı sevgi; bireyin sevdiği insanın yaşam tarzına ayak uydurabilmesi ya da benzemesi oranında olacakdır.

Bu bakımdan iç güdüsel olarak "Beni seviyor mu?" sorgulaması kişinin bilinç altında kendine yer bulur. Bu mekanizma her iki bireyin yaşam tarzlarının ortak noktalarını artdırır ve sonuç olarak ilişkilerin devamlılığını sağlar. Benzer yaşam tarzı, ilişkinin mekanik anlamdaki sorunların ortaya çıkmasını da engeller.

Bu mekanizmanın tersinde gelişme gösteren ben-merkezci anlayışda ise, her iki birey ya da yalnizca birisi kendi değerlerini ödün vermeden yaşamaya çalışıyor ve karşısındaki insanın değer yargılarını tanımayarak muhalefet eğilimi gösteriyorsa; bu durum görünür haldeki mekanik problemlere yol açacaktır. Bu sebeple bir süre sonra ilişki diye bişey kalmayacakdır ortada.

Dikkat çekmek istediğim husus, ikinci örnekdeki ilişkinin başlangıcında çiftler arasındaki düşünsel etkileşimin, bireyde ya da bireylerde biyolojik olarak etkili düzeyde bir "Beni seviyor mu?" güdülenmesinin oluşmasını sağlayamamış olduklarının anlaşılmasıdır.

Bu anlatdıklarım, aynı zamanda, insanda ya da insanlarda Tanrı inancı ve sevgisinin oluşmasında çalışıyor olan mekanizmanın da kendisidir.

Eğer Tanrı ile birey arasında ideal oranda "Beni seviyor mu?" güdülenmesi şeklinde bir sevgi bağı kurulamamış ise; zamanla, bireyin duygu ve düşün boyutunda, Tanrıya yabancılaşma görülür. Bu durum bireyi inaçsızlığa götürür.

Bu inançsızlık, bireyin doğasında varolan sevme ihtiyacının neticesinde yöneldiği karşı cinse odaklanmış "Beni seviyor mu?" güdülenmesini doğurur.

Bir insanı Tanrısallaştırma tehlikesi burada başlar...

3 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Orjinal Metin:

Kâzım Mızrak
"Beni Seviyor mu?"
www.mizrak.blogspot.com
30 Mayıs 2005, Pazartesi

4 Ocak 2006 02:37  
Blogger life dedi ki...

Yani sence bir insan karşı cinten bir insanı sevip aynı zamanda Allah'a da sevgi besleyemez mi?Doğrusu bu çok ince bir çizgi.Allah saptırmasın.Ama iyi,mutlu bir evlilik için sevmek gerekli.Ve körü körüne bu sevgiye bağlı kalmadanda çiftlerin Allah'ın rızasını kazanmaya çalışması da gerekli...

4 Ocak 2006 06:21  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Konu hakkında kendi düşüncelerimi paylaştım yazımda; vakti zamanında çok sevdim ve pişman oldum diyorum.

Bir Tanrı (yaradan) gerçeği burnumuzun ucunda duruyorken, biz nankörlük ederek bir yaradılmışı taparcasına seviyoruz :-/

Biz erkekler, sevdiğimiz kızın azından dökülecek laflara bakar oluyoruz; yeter ki gönlü olsun diye kılıktan kılığa giriyor, olmadık maymunluklar yapıyoruz.

Aman da hatunumuz üzülmesin diye bir dediğini iki etmiyoruz!

Nedenlerini anlamaya ve anlatmaya çalıştım yazdığım postada.

Olayın özümde fizyolojik ihtiyaçlar var; bir diğer anlatımla cinsel açlık!

Eğer kadına veya erkeğe endokrin sistemine müdahale ederseniz, karşı cinse olan ilgi alakanın azaldığına (ya da arttığına) şahid olursunuz.

Günümüzde tüketilen hormonlu gıdarın sağlığa olan zararları sık sık gündeme gelmektedir.

Kullanılan hormonlu gıdalar ergenlik belirtilerinin başlamasına, gecikmesine veya kişide aksi yönde cinsel gelişim belirtilerinin oluşmasına (kıllanma, göğüslerde büyüme vs...) neden olabilmektedir.

Travesti, lezbiyen, biseksüel gibi a-normal eğilimlerin sebebi hormonaların kişiyi o şekilde yönlendirmesindendir; yoksa o kimseler "dur ben bi travesti olayım" diye niyet etmezler.

Bu hormon muvzusuna, aşk nasıl başlıyor konusunu anlayabilmemiz için değindim.

Dünyevi anlamdaki aşk ya da sevginin bir menfaat beklendisi içersinde olduğuna inanıyor ve bunu söylüyorum.

Eşimizin iki damla göz yaşına dayanamayıp, rahatlasın diye onu sinemalara gezmelere götürüyoruz da; en yüce sevgiliye sırtımızı dönüyor, bizden istediği kulluk vazifesini yerine getirmiyoruz.

Şimdi bu mudur normal olan?!

Ben, bir hatunu bana Allah'ı unutturacak kadar sevmeye kapalıyım; bana karşı aynı bilince sahip olmasını ondan da beklerim...

Lakin lütfen, bu düşünceyi ne iyi olarak ne de kötü olarak algılayın. Bu bir idrak meselesidir, herkes farklı düşünebilir...

İnsanları oldukları gibi anlamaya ve kabul etmeye özen gösterelim.

Yine de uslubunca kendimizi ifade etmekten kaçınmayalım derim!

Sevmeden Olmaz,
Kâzım Mızrak

4 Ocak 2006 19:19  

Yorum Gönder