17 Şubat 2008

Üç Kağıtcılar

Bu günlerde bir başörtsü tartışmasıdır gidiyor, meseleye ilişkin tavrım mâlûmdur; bu ülkede Müslümanların da yaşıyor olduğunu unutuyor birileri. Öyle ya da böyle, artık; lâiklik kavramını işlerine geldiği gibi anlayan üç kağıtcıların yola gelmesi lâzım !!!

9 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

:)
anlarlar inş..
güzellikler doğar bahşedilen bu mekanlara..
esin

19 Şubat 2008 01:28  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Esin

Hoş geldiniz efendim.. sizi gördüğüme sevindim :) hani, neredeyse bu siteye bir daha uğramadığınızı düşünmeye başlamıştım :D ve lâkin, ben.. siz yoksunuz diye; yazmayı bırakamazdım :o) öyle de oluyor, elhamdülillah. Son demiştik kaç kez, fakat.. hesaplarımız günü birlik değildir ki; hâlâ, buradayızdır inşâ Allah ;)

Plan Dahilinde
Kâzım Mızrak

23 Şubat 2008 12:24  
Blogger hayatvereninkulu dedi ki...

:)(:

25 Şubat 2008 17:29  
Anonymous Adsız dedi ki...

Bi İsmi Allah

insanlarımız artık eskisi gibi değil. bir çoğu sorumluluklarından haberdar.
gidilmesi gereken anın ne zaman olacağınıda en az sorumluluk sahibi kadar sorumluluk duyduğu kişilerde bunun bilincinde ve farkında.

yani demek oluyor ki ne zaman gidebileceğinizi biliyoruz siz burdasınız ve bizde takipten vaz geçmiyoruz burayı

esin

26 Şubat 2008 15:01  
Anonymous Adsız dedi ki...

"Allah varsa, ben yokum;
Ben varsam, Allah yok.

Be hey dost, bak gör;
Biz neyin peşindeyiz?!"

sözünüz bir ışık oldu.
varlığına inanıyoruz diyoruz, peki biz nasıl var olabiliyoruz.
"Allah varsa ben yokum" diyorum Ama yok olamıyorum. yok olmak için çabalıyorum..
dua ette çabam boşa gitmesin ve ben var olmayım.
şurda okudum birz önce yorumunuzu.

http://balbocegi.blogspot.com/2006/06/hz-mevlanadan-dua.html
melih

27 Şubat 2008 22:12  
Anonymous Adsız dedi ki...

"O varsa ben yokum " Ama Allah (cc) kendine eş kabul etmiyor öyleyse tam anlamıyla yok olamayız mı..
bu soru aylardır kafamı kurcalıyor ..

melih

27 Şubat 2008 22:45  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Melek

Anlayabildiğim kadariyle fevkalâdenin fevkinde 'siniz sanırım: hiç yorum yapmaya gerek duymam diyorsunuz yâni.. bir tebessüm ikonu, kâfi kalıyor; güzel 'liği takdire ;)

2 Mart 2008 13:00  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Esin

Meseleyi îzâhınız pek yerinde.. bir gün, yazdığınız gibi bir cevâb ile karşınıza çıkabilirim; savunmada bulunabilmek gayesi ile :)

Böyle bir bloğun takipcisi olmak, ayrıcalıktır diye düşünüyorum :P

Yâni ki,

Bizi izlemeye devâm ediniz, efendim ;) Bu blog ile gurur duyuyorum.. bilen biliyordur, bilmeyen de öğrensin ama :))

2 Mart 2008 13:14  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Melih

Size, haftaya yazacağım.. tabii bir aksilik olmaz ise :)

Yazdığım yazıyı sayenizde hatırlamış oldum.. hani derler ya benlik mefhum 'u diye: Öyle bişey..

Bunu aşıp, kaybolmadıkça, yok olmadıkça.. tekliğe eremeyiz gibi geliyor bana.

Yâni, ben ve o diye bişey olmamalı. Biz de diyemeyiz dolayısıyla :)

Vahdaniyet ilkesine göre, Allah (c.c.) birdir.. iyisiyle kötüsüyle görünebilen evren de, O'nun bir tecellisidir.

Dolayısıyla: O'ndan geldik O'na döneceğiz diyoruz.

Bizler.. ben, olarak kaldığımız sürece.. hırs ve ihtiraslarımızdan kurtulup nefsimize galip gelmedikçe; O'nu içimizde yaşatamayız, ve O'nu yaşayamayız.

Öfkeden sıyrılmalıyız, hased etmekten, kibirden kurutulmalıyız. Şehvetten geçmeliyiz.. ve sair benlik teşkil eden nefsi duygulardan arınmalıyız.

Aksi halde, biz var oluruz ki; bu da, kendi iç âlemimizde; Allah 'ın yokluğu anlamına gelir.. diye düşünüyorum.

Elbette.. işin teoriği böyle; fakat, pratiğe gelince; işin ne kadar zor olduğu görülüyor.

Tarikatlar da bu bağlamda ortaya çıkmış, insanın tekamülünü; varlıktan yokluğa olan yolculuğunu incelemiştir.

Tarik, kelime manası ile yol anlamına gelir.

İşte.. insanın, benliğinden kurtulmasına yardımcı olan kimseler de; bir tarikata gönül bağlar.

Seyr-u Süluk konusu da bu bahis altında işlenir. İnsan, öyle bir mertebeye gelir ki: Kendisini unutması gerektiğini unutur bir hâle erişir, yâni: terk-i terk makamına ulaşır.

Burada da, benlik kalmaz.. diyebiliriz.

Seyr-u Süluk 'un esaslarını hatırlayalım.. Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, ve terk-i terk!

Dikkatimi çektiği kadarıyla [ şu yazıyı ] okumamız faydalı olabilir.

Vaktim kısıtlı olduğu sebebi ile.. ben üstün körü göz attım; haftaya mezkûr yazıyı okuyacağım inşâ Allah.

Bakınız..

Biz işin teorik kısmını öğrenelim, yapamıyor olabiliriz: Terk-i dünya eylemek.. elbette tüm nimetlere sırt çevirelim anlamına gelmez.. helâl daire keyfe kafidir.. din, insana layık olduğu yaşamı vaad eder.. eziyet olmayı amaç edinmez!

Bu bağlamda.. cahil cühela tayfasını dinleyip; İslâm'a küsmeyelim.. anlamaya çalışalım.. .

(Kimi cehalet sahipleri, İslâm'ı sevdirmek yerine; nefret ettirmekteler 'dir. Öncelikle bunun bilincinde olmalıyız 'dır ki, yanılıp Sıratal Müstakim 'den şaşmayalım.. zira, farkında bile olmadan Gayril Mağdubi Aleyhim 'e yönelmiş oluruz.)

Artık.. bir yerde; o, kendisini anlatmaya başlayacaktır. Bize düşen, samimi bir adım atmak: ve takibinde: İnşâ Allah, adımlarımızın da ardı arkası gelir.. .

Şuna da dikkat çekeyim!

Seyr-u Süluk yolculuğunda olan bir kimse ile karşılaşmış olsanız; o kimse size.. yaşadıklarını, dil lisanı ile kani olabileceğiniz bir şekilde tam anlamıyla ifâde edemez.

Bu durum, şuna benziyor.. Güneş'e yolculuk eden bir kimsenin: oradan dönemeyecek olması gibi. Çünkü, o kimse.. artık, yoktur :)

Demek ki, biz de kendi yolculuğumuza çıkmalıyız.

İmâm-ı Rabbani 'nin [ Mektubat 'ı ] bu kapsamda ilgi duyulabilecek bir kitapdır. Fakat.. emekleyen bir kimse için anlaşılması güç olur diye düşünüyorum. Fakat.. aklı engin kimseler için: karanlıkta kalmışlığımıza bir ışık olur.. kanaâtindeyim.

Haftaya, cevâbınıza göre yine yazarım inşâ Allah.. (şimdi) yazmayacağım dedim se de; kendimi tutamadım :)

2 Mart 2008 14:14  

Yorum Gönder