26 Mayıs 2006

İnsana, Taşıyamayacağı Yük Verilmez (miş).

Sırtına taşıyamayacağın yük konulmaz demek ne anlama gelir?

Dertlerimden yakınıyorken, ben bu derdi çekemiyorum, o halde neden bana veriliyor diye üzülüyordum. Öyle ya, madem ki bu yükü kaldıramayacağım, bana da verilmemesi gerekir. Bir de başka bir şekilde düşüneyim dedim. İfadenin şu anlamına ulaştım :)

Eğer sorumluluk almak istiyorsan, isteklerin varsa, taleplerin varsa; bu taşıyabileceğin yükü kaldırmak için de maddi manevi güçlü olman gerekiyor!

Anlaşılacağı üzere, eğer madden ve de manen zayıfsan, amaçlarına ulaşamazsın; güçlü ol ki sana verilecek sorumlulukların altında ezilme. Aksi halde bu sorumlulukları yerine de getiremezsin, altından da kalkamazsın; ısdırap içinde acı çekerek yaşarsın, ta ki arzu ve isteklerini sahip oldukların ölçüsünde talep etmesini öğreninceye kadar...

Demek ki, bize taşıyamayacağımız yükü vermedi diye Allah'a sitemde bulunmayacağız; nihayetine erdiremeyeceğimiz işlere bulaşmayacağız, aklımızın yetmediği sözü söylemeyeceğiz, yerine getiremeyeceğimiz vaadin sahibi olmayacağız, hakkını veremeyeceğimiz bir hayalin peşinde koşmayacağız...

İnsan yokluğunu hissettiği dünyevi nimetleri, neden benim de olmasın diye heves eder; elde edemeyince de üzülür, kederlenir.

İşte bu vaziyet, nefsidir ve kişiyi Düna'ya bağlar. Yokluğa üzülmemeliyiz, ve hatta çaresizlik içersinde üzülmek yerine sebep sonuç ilişkisi ilkesini muhasebe ederek, içinde bulunduğumun acınası duruma kendimizin sebep olduğunu düşünerek, yaşantımızda bir takım değişiklikler yaparak kendimize çeki düzen vermeliyiz.

Eğer okulun bitseydi, ve bir işin olsaydı; bu halde hiç kimseye karşı boynun bükük de kalmazdı. Dediğini yapardın, ya da yapamayacağını da demezdin. Lakin, ne okul bitmiştir; ne de biteceği vardır. Şu halde, içinde bulunduğun durumun sebebi de tabi ki yine Allah'a şükür ki sensin, bir başkası değildir.

Eğer sebep sen değil de, bir başkası olsaydı; senin yokluktan kurtulman da o kimsenin keyfiyetine bağlı olacaktı; ama görüyorsun ki böyle bir çaresizlik içersinde değilsin, yaşamını etkileyecek olan yegane irade senindir!

Eğer bu şuûra erişemiyorsa akıl sahibi, her yanlışa düştüğünde veya her başarısızlık ile karşılaştığında; çevresindeki insanlarda arar hatayı. Böyle bir akıl yürütme yolu çok yanlıştır, zira kişinin özünü eleştirmesine ve dolayısıyla da kendisini tanımasına mani olur.

Taşıyamayacağın yükü sana vermezler, bu sözü iyi düşün!

Meselen, bu sözdeki hîkmeti anlayabilmektir ama isyan etmek değildir. Sabırla bekle, mücadeleni ver; geçmişi hatırladıkça ibret al ve geleceğini imar et ;-)

Allah'a emanet olasın....

5 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

...içeriğe son hali verilmiştir.

26 Mayıs 2006 00:32  
Blogger Hayâl dedi ki...

Bir hadis-i şerif vardır:" Dünya işlerinde aşağıdakilere, ahiret işlerinde yukarıdakilere bakmadıkça helâk olursunuz."

Bunu uyarı olarak da, şükre açılan bir kapı olarak da alabilir insan...

Ayrıca " Kazaya rızadır" üzerimize düşen...

Bize verilen her şeyi ya haketmişizdir...Ya da bizim için bir imtehandır...

Ama taşıyamayacağımız yükün bize yüklenmeyeceği de İlahi bir müjdedir...

Yanlış hatırlamıyorsam amenerrasulu'de geçen bir ayettir bu...

26 Mayıs 2006 11:45  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Hayal

Bloğunuza bir yorum bırakmıştım, sevdâ hakkında.

Vermiş olduğunuz yanıt beni bir ölçüde üzdü, inanın ki üzdü :)

Acaba ben mi yanılıyorum diye düşündüm, eğer siz doğru söylüyoranız ben yanılıyordum ve bir yerlerde yanlış yapıyordum :o(

***

Sevdaya nasıl bulanmalıdır insan, söyler misiniz?

Yetmişinde iki büklüm olacak bir kadına nasıl bir sevdâ duyabilirim ki ben?

Hayır, böyle bir aşk hissedemem; varsa da o aşk değil hevestir, meraktır ve bu duygular da nefsidir!

Siz hangi sevdâya bulanmayı kastedmiştiniz, tam olarak anlayamadım.

İlahi sevdâya bulanmak mı mesele, yoksa dünyevi sevdaya mı?

***

İnsanın insana duyduğu sevgiden bahsediyorsanız, müsadenizle yanılıyor olduğunuzu söylemek istiyorum.

Böyle bir sevdâ, aşk yoktur; varsa da masaldır ben inanmıyorum!

Hörmetler.

27 Mayıs 2006 00:28  
Blogger Hayâl dedi ki...

Yetmişinde o kadın iki büklüm olduğunda siz de pek farklı olmayacaksınız ki :)..Ayrıca ben cisme sevdalanmaktan bahsetmedim.Ruha sevdalanmaktan bahsettim.Cisimler geçicidir ama ruh kalıcıdır.

İnsanın insana sevdalanması....Derin mesele...Çözebildiğimi söyleyemem...Ama olmadığını da söyleyemem.

Bazen öyle bir an olur ki SEVGİLERİN AŞKLARIN YALAN OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ BİR ANDA, Rabbim kalbinizi ısıtacak bir sevgi yerleştirir içinize.

http://www.yagmurdergisi.com/konu_goster.php?konu_id=442&yagmur=bolum2&sid=21&kat=18

Yukardaki linkteki hikaye belki biraz fikir verir.

İlahi sevdaya gelince...Asıl bulanmamız gereken sevda odur.Belki dünyevi sevdalar ilahi sevda için bir basamaktır...Sevmeyi öğreniriz böylece belki de...

http://hayalheybesi.blogspot.com/2005_09_01_hayalheybesi_archive.html

Bu linkde de Sevmek Nedir? adlı bir yazı var nacizâne benden...

Ama en başta da söylediğim gibi aşk çözemediğim bir muamma...Yorumla sizi üzdüysem affola...selam ve dua ile....

27 Mayıs 2006 11:03  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Hayal

Merhaba, link olarak verdiğin her iki yazıyı da okudum :(

Beni gene üzdün :)

Yağmur dergisindeki yazı, beni kahrettirdi kendime; öyle birisi olamadım da sevemedim de :(

***

Bloğundaki yazın (Sevmek Nedir?), yukardaki soruma bir cevap olmuş.

Başta, kul aşkından mı söz ediyor diye düşündüm okurken; sonlara doğru Allah aşkına değinmişsin.

Allah sevgisi, bize bütün kapıların kilidini açacaktır, inşallah.

Ama biz o kapıların içersindeki hazinelere göz ucuyla dahi bakacak durumda olmayız ki o gün :)

Hörmetler.


.:.: Dip Not :.:.

"Yorumla sizi üzdüysem affola...selam ve dua ile...." demişsiniz.

Bu Dünya'da hiç kimsenin hakkı üzerimde kalmasın diye duâ ediyorum ben de...

Birilerini üzdüğümde, ben de kendimi üzecek birşeyler buluyorum. Bir bakıma kısasa kısas yapıyorum, kendi aklımca.

Hakkımı size de helal ederim, niye böyle yazdınız ki diye hesap sormam inşallah :o)

27 Mayıs 2006 12:38  

Yorum Gönder