1 Haziran 2009

Kurtlar Vadisi Irak - Kadiri Zikri

Etiketler:

11 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Yâ Rabb, semi'na ve ata'na.. .

1 Haziran 2009 14:46  
Anonymous melih dedi ki...

pek uygun görmem ama, özelikle gitme gerği duydum bu filme..

öyle can alıcı bir sahneydi ki ve sahneyi izlerken kendimizden geçmeye yakın tekrar kendimize gelmeği başardık elhamdülillah az daha "ben varım burdayım" dedirtecekti bu sahne..

1 Haziran 2009 15:00  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Beni de kendimden geçirir bu sahne. Yıllar önce izlemiştim aynı videoyu, filmi izlememiş olsam da.

Bugün duygusal bir günümdeyim, tekrar tekrar izledim. Elhamdülillah.

Çok korkuyorum, acaba kalbim kararmış da mühür vurulmuş mudur diye içimde sürekli bir korku var. Bugün, öyle bir duygusallık içerisindeyim işte.

Öyle olunca, Rabbim unutur beni. O c.c. unutmuş, herkesin aklında olsam ne yazar ki.

Yüreğim titriyor, ve çok korkuyorum. Sevgiliden ayrılmak bu, nasıl üzülmem. Âşık maşukuna can sunmak ister diye bir dize aklıma geliyor.

O'nu c.c. sevebilecek miyiz candan geçercesine. Candan geçmek ne demek, nefsimizden geçsek bir. İnşâ Allah Melih bey, inşâ Allah.

Ümidimizi yitirmeyelim.

1 Haziran 2009 15:31  
Anonymous Adsız dedi ki...

"Öyle olunca, Rabbim unutur beni. O c.c. unutmuş, herkesin aklında olsam ne yazar ki."


sizde öyle derseniz.. siz olmayanlar napsın..:(

1 Haziran 2009 16:11  
Anonymous Adsız dedi ki...

şu duygusallığı bir rayına koyamadık gitti kazim bey.. kökünden kaldırıp yok yetsek mi acaba? daha mı yararlı olur? kendi adıma diyorum..:)

1 Haziran 2009 16:15  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

- sizde öyle derseniz.. siz olmayanlar napsın..:( -

@ Adsız

Hayat inişli çıkışlı Adsız.

Önümüze hendek de çıkıyor, tümsek de. Ömür tükeniyor ne çare. Her şeye sabrediyoruz.

Biz ulema değiliz ki, her dediğimiz doğru olsun. Kendimizi kurtaramadık ki, el aman dileyene yardım edelim.

Kendi yağımızda kavruluyoruz. Napalım, bizim lisanımız da bu kadarına yetiyor.

Rabbim hidayet nasib eylesin hepimize de inşâ Allah.

Üzülmeyin lütfen olur mu, parayla imânın kimde olduğu belli olmaz derler.

Görünüşe aldanmayalım. Belki sizin imânınız bizden yamandır :)

1 Haziran 2009 18:26  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

- şu duygusallığı bir rayına koyamadık gitti kazim bey.. kökünden kaldırıp yok yetsek mi acaba? daha mı yararlı olur? kendi adıma diyorum..:) -

@ Adsız

Dugusallık insanın özünde var Adsız. Dağ başına çıkarsanız insanı yine duygulanır, yine içlenir.

Bu konuda ne söylesek yavan kalır, hani derler ya kelin ilacı olsa kendine sürer diye. Öyle bişey..

İnsanı övseniz duygulanır, ismine sövseniz duygulanır. Acı bir haber duyar duygulanır, mutlu bir haber alır duygulanır.

Ah ki, ne ahh.

Rabbim sonumuza hayr getire.

Şu kıssa çok hoşuma gider. Muhakkak siz de bir yerleden dinlemişsinizdir.

Bir tüccar Akdeniz'de ticaret gemisinin battığını öğrenir. Kalbine nazar eder, bir üzüntü yok.

Elhamdülillah der.

Sonra, bir haber daha yetişir. Batan geminin bu tüccara ait olmadığı anlaşılır. Tüccar aynen gelen kötü haberde olduğu gibi yine kalbine nazar eder. Bakar ki sevinç yok.

Elhamdülillah der.

İşte duygusallığın üstesinden gelebilmek için küçük bir kıssa, ama hıssası büyük inşâ Allah.

Biz de sayenizde ders almış olalım.

Ve lakin, dert başa gelince; kelâm dinlemiyor ki nefis.

Nelerle imtahan ediliyoruz canım kardeşim, nelerle imtahan ediliyoruz.

Kaçan tirenin ardından koşmasak, ardından başka bir tren gelecek belli.

Ama, nefis yok mu; perişan ediyor bizi. Sürüm sürüm süründürüyor kaçan trenin peşi sıra, yerlere çalıyor, iki büklüm biçare bırakıyor.

Trenin suçu ne ki, sana koş mu diyor.

Ah canım kardeşim, koşa koşa durmasını öğreneceğiz. Ama yedisinde, ama yetmişinde öğreneceğiz inşâ Allah.

Bize; biraz sabır, biraz tevekkül, biraz da hayâ (edep) lâzım derim.

Kuldan utanmıyorsak, Allah'tan c.c. utanmalıyız.

Bir hadisi şerif şöyledir; el hayaü minel imân, hayâ imândandır. İmân noksan ise; hayâ da, edep de noksan kalıyor ne yazık ki.

Sonra nefsin kırbacı tatlı, ye babam ye.

Kalp imândan boş kalınca, o boşluğu nefsî arzular istekler ihtiraslar dolduruveriyor. Neticede hüsran, hayâl kırıklığı, duygusal çöküntü, ve sair ızdıraplar bizi buluyor.

Siz kılıcını kuşanmadan savaşa giden bir asker gördünüz mü, ya da olur mu böyle bir şey ? Öyle de, imân kılıcını kuşanmadan nefs ile mücadele edilmez.

Sonuç olarak içinde olduğumuz yanlışı doğru gibi görmeye başlarız, ve eğer muhatabımız da iyilikle bizi yola getirecek aklı selim bir kimse değilse, eyvah ki eyvah.

Tepe taklak uçurumu boylarız.

Oysa el hayaü minel imân diyerek edep sahibi olsak; ağzımıza gelen çirkin sözü sakınır, önce Allah'tan, sonra kuldan utanırız.

Ah canım kardeşim.

Çok yazdım hakkınızı helal ediniz, ben de içliyim yazdıkça yazasım geliyor.

Derdim bana derman imiş diye düşünerek sabrediyorum, ve sizler sayesinde acizane kendime ders alıyorum.

Düşünsenize, şimdi dert sahibi olmasaydık, kim bilir ne gibi bir fuzili işle meşgul olacaktık.

Yâni, derdimiz var diye isyana bayrak açmayalım; bugün dert olur cefa çekeriz, yarın derman bulur sefa süreriz diye düşünelim inşâ Allah.

Rabbimizin merhameti boldur, bir kapıyı kapatır bin kapı aralar; bin günahımıza, canu gönülden yapılan bir iyiliğimizi kefaret sayar.

Her ne yanlışımız varsa da; biz merhamet edelim cümle cihana, Rabbil âlemin unutmaz bizi.

Yanlışlar kula mahsustur, hiç yanlışımız kusurumuz olmasaydı, gurur kibir sahibi olup firavunlaşırdık.

Duygusallıktan konu açıldı, buralara kadar geldik :)

Susmasını bilene, konuşmak gerekmez canım kardeşim. Biz de, sözü daha fazla uzatmayalım.

1 Haziran 2009 18:28  
Anonymous Adsız dedi ki...

bu kadar içleneceğinizi bilemedim yorumum bu konuya değildi..

duygusalığınızdan dolayı bazan değmeyen varlıklara karşı, çok mütavazi davranıyor olmanızdı. ondan dolayıdır "bırakalım şu duygusallığı" dedim:)

ve öncelikle bana yaptığınız uyarılara karşıda teşekürlerimi sunayım..

" muhatabımız da iyilikle bizi yola getirecek aklı selim bir kimse değilse, eyvah ki eyvah."

haklısınız bunun farkındayız..

2 Haziran 2009 09:18  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

- "duygusalığınızdan dolayı" -

@ Adsız

Dost öyle bir kimsedir ki, hatâ yaptığında özür diler affedilmek için.

İster ki; kendisine kızıp, sevdiği üzülmesin.

...

Sevdiği hatâ yaptığında ise, hatâsını üslûbuyla yüzüne söyler.

İster ki; sevdiği bir yanlışa düşüp, üzülmesin.

...

Kimi dostlar da vardır ki, özür diler sevdiği kimse hatâ yapsa da.

Çünkü, sevdiği kimsenin hatâ yapmasına kendisi neden olmuştur.

İster ki; sevdiği, kusur işlediğini düşünüp üzülmesin.


# Dipnot.

Ben, balık burcu 'yum Adsız. Bu durum, her şeyi açıklamaya yetiyor olmalı :)

4 Haziran 2009 23:32  
Blogger hayatvereninkulu dedi ki...

insanı kendinden geçiren nidâ'lar.

9 Haziran 2009 00:30  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Hoş geldiniz Melek hanım, günaydın. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Biz de, sizinle aynı kanıdayız efendim ;)

9 Haziran 2009 09:31  

Yorum Gönder