1 Haziran 2009

Gül Yaprakları

Kâinatta, tesadüfe tesadüf edilmez.

Başımıza her ne gelmiş ise takdiri ilahinin bir tecellisi olarak görebilmeliyiz. Bu görüşten mahrum kaldığımız zamanlarda, gerçeği değiştirmek istediğimiz kadar karşımıza bir direnç çıkar.

Hasta olan bir kimsenin, hastalığına deva aramaması anlamına gelmez elbette gerçeği kabullenmek. Ancak her yol mubahtır diye düşünerek makyevelist bir anlayışla hareket edilmemelidir. İşte bu daire, nefsî dairedir. Yolunda bulunmak ayrıdır, zorla yola getirmek ayrıdır.

Gerçeği kabullenebilmek bir erdemdir diye düşünmeliyiz.

Bunu herkes yapamıyor, ve yapamayanların sonu da hüsran oluyor ne yazık ki. Bir sınavı kazanmak isteyen kimse, nasıl olsa kazanamam diye yan gelip yatmamalıdır. Çalışacak, çabalayacak. Eğer kazanamamış ise, belki tekrar deneyebilir. Ve lâkin ısrarcı bir tutum içine girip, illâ kazanacağım, olmazsa olmaz dememelidir.

Kimi gayeler vardır ki mücadele etsek de, aklımızın hiç de ermediği bir sebeple amacımıza ulaşamayabiliriz. İşte sabır bu günler için vardır. Sabır ve tevekkül böylesi günler için ihsan edilmiş birer nimettir. Bu erdemlerin değerini bilelim inşâ Allah, ve yerinde zamanında kullanalım.

Hayat bir mucizedir, ve insan öyle kıymetli bir varlık ki, ne hayata haksızlık edelim, ne de bir insan olarak layık olduğumuz güzellikleri yaşamaya küselim. İnsan, yaşamın en değerli hazinesi ve en nadide çiçeğidir. Bu münasebetle insana, bir çiçek gibi nazik davranmalıyız.

Kırmadan, incitmeden, gönül yormadan.

Çiçekler neden çok sevilir diye düşündünüz mü ! Çünkü onlar, sevilmek için özel bir çaba sarfetmezler. Tüm sükûnetiyle, saflığıyla açar bir çiçek. Ona her ne kadar kötü gözle baksak da, o asla bize kötü söylemez çirkin görünmez.

İşte çiçeği değerli kılan da budur.

Biz insanlar da çiçek gibi olabilmeliyiz. Bir gül gibi dikenlerimiz bulunsa da, bizi görenlere gül yüzümüzü göstermeli, ve hiç kimsenin, ama hiç kimsenin kalbini kırmamalıyız. Dünya fanidir, gelip geçicidir her mahluk.

Çiçekler de bir gün solar.

Vakti geldiğinde, ayrılırken bu âlemden; bizler de ardımızda dikenlerimizi değil, gül yaprakları gibi mis kokulu hatıralarımızı bırakalım dostlara.

2 Yorum:

Anonymous melih dedi ki...

"ardımızda dikenlerimizi değil, gül yaprakları gibi mis kokulu hatıralarımızı bırakalım dostlara."

kim bilir?.. belki bir çiçek olmayı becere bilir ve anlaşılır dostlarla beraber olur, bir iz bıraka biriz dostlara..

her nekadar zorlansakda bu anlaşınılılması zor âlemde, en azından onun için gayret ediyoruz gibi geliyor bana..

şu eklentilerinizi okurken; kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki, bazan ruhumuzla gülümsüyor, bazan da rabbin sevdiği kuların hüznüne yakın bir hüzünle yağmurları boşaltıyoruz neden acaba ?.. :) nedenini halen anlamış değiliz..;)

1 Haziran 2009 13:27  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Bi ismi Hû.

@ Melih

Ey yoktan var edilen güzel kul. Sen Medine'ye hicretini yaptın. Sana Medine kucak açtı da, seni bağrına bastı. Ümmeti ümmeti derken, Rabbim sana buyur dedi. Medine'yi sana şefkat kucağı eyledi.

Ey yoktan var edilen mübarek kul. Sen bir gece vakti Cebrail a.s. ile beraber Mîrâc'a çıktın da, Cebrail a.s. bir yerde, ben artık yokum yâ Muhammed s.a.v. dedi de, Hz. Rasul sual buyurdu, neden ?

Bundan sonra ben yanarım yâ Habiballah. Peki ben nasıl giderim yâ Cebrail a.s. Aşk'la yâ Rasulallah, Aşk'la diye Aşk'a muhatab olansın.

Aşk sensin ey yaratılmışların en şereflisi. Dağların taşların alamadığı şerefi, Âlemlerin Rabbi c.c. sana ikram etti.

O ne şereftir ey canım kardeşim. Ne kutlu bir köleliktir o yâre, ne kutlu bir sevdadır, ne kutlu bir aşktır.

Sen, İbrahim'sin a.s. Sen, Yusuf'sun a.s. Sen, Yunus'sun a.s. Sen Ömer'sin, Ebubekir'sin. Sen âlemin nûrusun. Rahmanullah'ın şu fani dünyadaki halefisin.

Dün dünde kaldı cancağazım, bugün yeni şeyler söylemek lazım diye maziyi Eyvallah'a havale eden Mevlana'sın.

Ey canım kardeşim.

Sabır üstüne sabır eyle. Gel göresin bu sinleri diye söz söyleyene, kulak ver. Yolculuk zahmetli, yolculuk zor. Yolculuk çile yüklü.

Ve lakin elbet biter hepsi de. Bitecek canım kardeşim. Bu dünya sana da, bana da yâr kalmayacak.

Gel dünü dünde bırakalım. Mevlaya yakaralım. Düne bakıp, ah edenlerden olmayalım. Bu dünya yüzümüze kara çalsa, onu; Hasbunallahu ve Niğmel Vekil diyerek, Âlemlerin Rabbine iltica edelim.

Evet kardeşim, evet canım kardeşim. Vekil olarak Allah c.c. yeter ! Yâran istiyorsan Allah c.c. yeter. Allah c.c. dost ise her şey dosttur canım kardeşim.

Sen bir adım at.. Ey Rabbim de; sen ekber olansın, şenin şanına affetmek yakışır, beni affeyle diye yakar. Öyle yakar ki, küçül Rabbil Âlemin'in huzurunda. Öyle küçül ki, sen bile kendini bulama, sen bile kendini göreme cihanda.

Öyle küçül ki, Allah'ta kaybol. Kendinden geç, Rabbini bul. İnsan, ancak küçüklüğünde Rabbine iltihak eder. Büyüdükçe, Rabbini unutur.

Gel kardeşim. Canım kardeşim. Nefsi nefsi değil, Rabbi Rabbi diyenlerden olalım.

Açlığa, açıklığa yâ Sabûr diyelim. Rabbimiz kendinden başka her kapıyı kapatıp, kendisine kapı açanları yolda bırakmaz.

O c.c. kâinatı yaratandır, O'nun c.c. kudreti seni beni aç açık bırakmaz. Bir hırka, bir lokma bulduk mu, bir de baş koyacak yer, sonrası Allah c.c. kerim kardeşim.

Ve canım kardeşim, sakın ola sakın, oldum deme; ben oldum diyenler helaka uğradılar.

Evet can..

"Şu ufuklardan harice bir adım at. Sen ufuklara sığacak varlık değilsin."

Rabbim sabrımızı arttırsın.

Âmin.

Allahu âlem.

1 Haziran 2009 14:32  

Yorum Gönder