20 Eylül 2012

.

17 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Eğer susarsam dünyanın sonu gelmez, ama yaşamak için güç bulurum.

20 Eylül 2012 16:10  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Ne Kusursuz İnsan Ara, Ne de İnsanda Kusur

Günün birinde yolu bir dergâha düsen kendi halinde bir adam, dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi”nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.

Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır.
Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır.

Mevlevi’nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de kapatmaktadır.

Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır.

Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır.
Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister.

Büyük merakla, önce Mevlevi’ye sorar:

“Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun; bunun özel bir sebebi var mı?”

Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır.
İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire sekline getirir ve şöyle der:

“Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız.”
Yanıttan oldukça hoşnut olan adam ayni merakla bu kez Bektaşi”ye döner:

“Peki ya siz, pirim? Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa?
Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?”

Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der:

“Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur.
Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz.”

ÖZETLE:
Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur.
Birincisini zaten bulamazsın, ikincisin de ise, bulduğun her kusur, öğrendiğin her ayıp sahibini değil, seni çirkinleştirir.
Her ikisi de seni mutsuz eder.
Birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz olursun…

>> Kaynak <<

2 Ekim 2012 03:55  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Madem ki ölüm vardı, dünya süslü bir masaldı.

Yâ Hay

2 Ekim 2012 04:45  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Elbette dünya kötü ve çirkindir, ya bir de güzel olaydı.!?

Yâ Muzil

2 Ekim 2012 04:58  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

"Madem ki ölüm vardı, dünya süslü bir masaldı."

ah ki ah.. Bâd-ı Sabâ ne değim? sözün pittiği yer :((

@ Adsız

Bu yorum e-mail adresime düşmüş.

Bloğda yayınlanan her yorum e-mail adresime de gelir; ancak nedendir anlamadım, yorumu burada sayfada göremedim :)

Hayırdır inşâ Allah, teknik bir hata olmalı; sorumlusu Blogger'dır benim haberim yoktur yâni ;)


Biz de yoruma tebessümle mukabelede bulunuyoruz efendim :)

Gönüller şâd 'olsun..!

2 Ekim 2012 22:20  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Bu işte.. bir duâ, olmalı.!?

Yâ Muktedir

2 Ekim 2012 22:35  
Blogger Smart Learning Hub dedi ki...

bir zamanlar Kazım Mızrak vardı dedim girdim google'a. Kendimi burda buldum. Özlettin ey dost.

8 Ekim 2012 02:03  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Özletene hamdolsun, sevindik.!

Ben sizi hatırlıyorum, ismen değil, ama yaşanmışlıklar adına; hatıralarımızdaki beyaz bir sayfa da size aittir.

Biraz çöküş oldu bizimkisi, hayat berbat. Mâzi, karanlık. Heyhat...! Sesimizin çıkmaması, sabır kapılarında bekleyişimizdendir; burada sükûtun hükmü geçiyor.

Sessizlik, edeptenmiş; öyle sölüyorlar.

Duâ ediniz, rahmetin sağnak sağnak yağdığı gün.. şemsiyemizi evde unutmuş olalım.

Sevgiyle, hürmetle, duâyla efendim.

Es selâm..!

Kâzım Mızrak
Bâd-ı Sabâ

8 Ekim 2012 23:09  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Adsız

Elhamdülillah :)

9 Ekim 2012 20:13  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Üç Kapı

Sabır ile, sahip olmadıklarınıza sırtınızı dönersiniz. Sabır Kapısı..!

Şükür ile, sahip olduklarınıza sırtınızı dönersiniz. Şükür Kapısı..!

Sükût ile, öncenize ve sonranıza sırtınızı dönersiniz. Sükût Kapısı..!

9 Ekim 2012 21:01  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Allahu âlem.

9 Ekim 2012 21:09  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Korkmak İstiyorum

Sen korku nedir bilir misin..?

Kaç kare korktun, Allah'tan..! O'ndan başka her şeyden korkarken, bu gece de Allahu Teâladan korkalım kardeşim.

O'nun engin rahmetine merhametine karşı nasıl şükürsüz ve saygısız davrandığımızı düşünüp korkalım.

Karun'un hazineleri kadar zenginliğe sahip olsan da, paranın para etmeyeceği gün geldiğinde, imdadımıza bu korku yetişecektir belki de..!?

Hatırla: Allah'tan hakkıyla korkanlar, O'nu en çok tanıyanlardı. Biz, O'ndan ne kadar korkuyoruz kardeşim..? O'nu ne kadar tanıyoruz.?

Hadi, bugün, şimdi O'ndan korkalım. Bu nasıl olacak bilmiyorum, ama bildiğim bir şey varsa; o da korkmak istediğimdir.

Korkudan yüreğimiz titremeli, yüreğimiz titremeli kardeşim.

11 Ekim 2012 00:55  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Allah'ım.. beni, kendi lisânınla konuştur.

11 Ekim 2012 22:02  
Anonymous Adsız dedi ki...

amin.. beni de!

11 Ekim 2012 23:57  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Adsız

Bir duâ da sizden alsak.!? Biz garib bir kul için tefekkür olsun, tevekkül olsun.. .

13 Ekim 2012 07:53  
Anonymous Adsız dedi ki...

dilim varmadı :( direndim ama .. başınız sağ olsun. acınız acımızdır!

14 Ekim 2012 06:15  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Adsız

Allah râzı olsun Adsız, düşünmen de yeter :) Acizlikte teslimiyet vardır, ne güzel değil mi.!? Sabırlı olalım, umutlu olalım.. ! Hasbünallahi ve ni'mel vekil. Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.?! Aklımızın ermediğine, gücümüzün yetmediğine; Hasbünallah..!

Allah, bize yeter.. .

14 Ekim 2012 21:50  

Yorum Gönder