11 Kasım 2008

Kulluk Şuûru

Mutlu olmak için sebeplerimiz olmayabilir. Bu halde; mutsuz olmak için geçerli sebeplerimiz var mı diye bakabiliriz. Meselâ evimiz, arabamız, ailemiz yok ? Bunlar mutsuz olmak için bir sebep sayılabilir mi gerçekten.

Artık, bu durağı geçtim.

Bunlar, içinde bulunduğumuz toplumun dayatmalarından başka bir şey değil. Diyorlar ki bize.. sen okumalısın, sen doktor olmalısın, sen hakim, sen mühendis olmalısın. Çok para kazanmalısın, para kazanamıyorsan, mevki makam sahibi olmalısın. Evin, katın, yatın olmalı, bir aile kurmalısın.

Bunların hepsi, içinde bulunduğumuz toplumun dayatmaları. Hayır ! Berduş hayatı yaşayalım da demiyorum tabii. Eğer.. mutlu olmak için sıralanan dünyalıklara, yolunda bulunmasına karşın, ne çare ki sahip olamıyorsa insan; mutsuz olmasına gerek yok.

Bir kimse: Çevresine bakıp, kendisiyle kıyasladığında çevresindeki varlıklı kimseleri; kendisini hakir görüyorsa.. bu, o kimsenin bir aşağılık kompleksine sahip olduğunu gösterir.

Kötü bir insan olduğunu düşünüp, isyan eder. Derbeder yaşar. Azgınlaşır. Anarşist davranış modeline göre hareket eder. Ve, sahip olmak istediklerine ulaşmak gayesiyle çevresine saldırgan bir tutum takınır.

Bu yoldan sakınmak, sakındırmak için; dünya mülküne rağbet edilmemesi gerektiği dersi işlenmelidir nefsî muhasebelerde. Şöhret bir yere kadar, zenginlik bir yere kadar.

Ziya Paşa şöyle demiş.. .

Ya bister-i kemhada, ya viranede can ver.
Çün bay u geda, hake beraber girecektir.

İster ipek döşekte, ister viranede can ver.
Çünkü.. zengini de, fakiri de; Hakka beraber gidecektir.


Kendi vicdanım nazarında.. onurlu, dürüst, çalışkan, ve namuslu olmayı; ama, gününü bir simit yiyerek geçirmeyi haslet sayarım. Birileri, beni ayıplıyor kınıyorsa dünyalığa sahip olamadığım için; onlar mutlu olsunlar diye, mutsuz olamam.

Her şeyden önce.. insan; Rabbine karşı, sorumlu olduğunu unutmamalıdır. Ve, başkalarına kul olma(ma)lıdır.

M. Kâzım Mızrak

Şurada: www.esmalale.blogcu.com

12 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

# Hayat, beni neden yoruyosun ?

Mutluluk, size çok yakın olabilir. Belki de hemen yanı başınızda duruyordur.

Ama, Tanrı; onu size vermez. İsteseniz de, vermez.

Bazen.. O'nu anlamak için değil, kabullenmek için çaba harcamalıyız.

K. Mızrak

11 Kasım 2008 13:10  
Anonymous Adsız dedi ki...

anlamak; çoğumuzun harcı değil kolay olanı seçmek..
kabullenmek dersek bir mahsuru olamaz inş..
metin

11 Kasım 2008 14:24  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Metin bey, sizi anla(ya)madım inanın.

Lâkin, anladığım kadarıyla mukabelede bulunmak isterim.

Yaşamı anlamaktan vazgeçtim artık Metin bey. O'nu kabullenmeye yönelik bir reçete arıyorum.

Sorunumuz anlamak değil, kabullenememek. Yıllar sonra bunu farkedebildim efendim.

Eee.. kolay olmadı, tabii.

Artı Bir
Mızrak

12 Kasım 2008 18:21  
Anonymous Adsız dedi ki...

biraz geç olmadı mı, kazim bey.. :)
metin

12 Kasım 2008 19:01  
Anonymous Adsız dedi ki...

"Diyorlar ki bize.. sen okumalısın, sen doktor olmalısın, sen hakim, sen mühendis olmalısın. Çok para kazanmalısın, para kazanamıyorsan, mevki makam sahibi olmalısın. Evin, katın, yatın olmalı, bir aile kurmalısın.
Bunların hepsi, içinde bulunduğumuz toplumun dayatmaları."


Mutluluklar neden hep geçiktirilir ki?!
-Sınavı kazanırsam dünyalar benim olacak.
Sonra;
-Üniversiteyi bitirirsem başka birşey istemem, denilir.
Sonrada:
-Evim olursa, param olursa, yuvam olursa, çoçuğum olursa en mutlu insanım vs vs...

Bu gidişle mutluluk, meçhullerde :)

12 Kasım 2008 20:22  
Anonymous Adsız dedi ki...

Yasamak
yaşamayı anlamak değilmidir?
Attığımız adım aldığımız nefes
bizi yaşatırken bununla beraber yaşamı ve hayatı anlamamak nasıl mümkün olabilir ki

12 Kasım 2008 20:27  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Metin

Efendim.. .

Bu blogda cevaplanmamış; cevap bekleyen, ve hatta artık cevaplanmaktan ümidini kesmiş olabileceğini düşündüğüm bir sürü yorum var :)

Bence, sizinkisi pek de geç olmamış.. kanaatimce ;)

İş, güç, çoluk çocuk derken, buraları ihmal ediyorum ne yazık ki.

Affediniz.. .

Ps.

Çoluk çocuk kısmı mübalağa idi :) lafın gelişi yâni :P Ben, zati bir çocuğum yâ Hû.

13 Kasım 2008 18:10  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ EsmaLâLe

İkinci yorumunuz çok güzeldi.. tam da, nefes almak zor gelmişken. Hayata küstüm diyordum. Ki, böyle bir yazı çıkmış kalemimden. Tüm sevgimle, azmimle, inancımla hayata bağlanmaya çalışıyorum.

Karınca, kararınca.. .

Ps.

Yaşamı anlamak yolunda benim kadardüşünen, kafa yoren, üzülen pek az insan vardır diye düşünüyorum.

Kimseler üzerine alınmasın lütfen. BAna öyle görünüyor. Yanılıyor da olabilirim.

Her şeye rağmen, sabrı rehber edindim kendime. Çok kee yanlışa düştüm. Ama, yanlışı ahlakım edinemdim şükürler olsun.

İnsan, yanlış yaptığını gördüğü zaman. Ben ne yapıyorum diyebilmelidir. Çok istese de, nefsinin rağbet ettiğine, kapılmamalıdır.

Ama olmuyor.

İnsan.. nefsine mağlup oluyor. Fakat, güçlü bir yürek; eğer yanlışı hazmedemez. Sancılanır. Vicdan, isyan eder.

Zayıf bir insan, bu acıları dindirmek uğruna. Attığı yanlış adımı geri almaz. Almaya niyetlenir, çaba harcar; ama bunu başaramaz.

Bu münasebetle, yüreklerimizi güçlendirmeliyiz.

Bilelim, ve unutmayalım ki: Cennet ucuz değildir, ve Cehenenem bile lüzûmsuz değildir.

Bu çerçevede, elbette hayatı anlamak gerektir.

Bunun da ötesinde !

Onu kabullenmek gerektir.

Acizliğimiz, pek çok şeyi değiştirmeye karşı çaresiz.

İsteyip de elde edemediğimiz, özlemini duyduğumu o kadar çok arzu, emel var ki.

Her birini elde etsek dahi, insanın aç gözü doymak bilmiyor.

Nereye kadar ? Fe eyne tezhebun..

Kur'an-ı KerÎm bizleri uyarıyor. Hâl böyleyken nereye kadar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorsunuz!

Evet efendim.. .

Sinemize boyun eydik, ve pek çok günahtan geri durduk. İstedik, düşledik. Ama, geri durmak için de mücadele verdik.

Rabbim.. rahmetiyle bizlere kucak açsın inşâ Allah. Şefkate muhtacız! Ondan bekliyoruz yardımı.

Acılı yürekler, el açmıi, O'na duâ ediyor. Rabbimiz buyuruyor: Dûanız yoksa, ne ehemmiyetiniz var ?

Allah'ım bizlere merhamet eyle, yolundan ayırma bizleri, sevdiklerimizi, ve sevenlerimizi.

Âmin.

Her Ne Varsa
Kâzım Mızrak

13 Kasım 2008 18:27  
Anonymous Adsız dedi ki...

"İnsan, yanlış yaptığını gördüğü zaman. Ben ne yapıyorum diyebilmelidir. Çok istese de, nefsinin rağbet ettiğine, kapılmamalıdır."

aynen..
yanlışı da veren rabbim.

imanı doyurmak ve güçlendirmek lazım. rabbim yanlışları vermeseydi, biz nasıl imanımızı kuvatlendirirdik..?
her yanlıştan kaçmakla imanımızı doyurup güçlendiriyoruz bu dünyada.bazan vucudumuza acı versede..

olsun; bünyemizi kuvetlendirmek için, yediğimiz iğnelerden ve ilaçlardan lezzzet mi alıyoruz ki..?

istisnalar vardır tabii ki..;)

metin

14 Kasım 2008 00:41  
Anonymous Adsız dedi ki...

"Her şeye rağmen, sabrı rehber edindim kendime"

Sabır yeter inşaallah..
Allah size yolu kolaylaştırsın.

zm

14 Kasım 2008 11:10  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Metin bey

"imanı doyurmak ve güçlendirmek lazım. rabbim yanlışları vermeseydi, biz nasıl imanımızı kuvatlendirirdik..?"

..demişsiniz, ve benden bir alkış almışsınız :))

Sağolun, varolun efendim. Harika bir yaklaşım ! Bir teselli buldum, yorumunuzda :)

Allah râzı olsun.. .

Âmin,

15 Kasım 2008 11:54  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ ZM

Sabrı istedik. İstemeseydik:
Şimdi kim bilir neredeydik ?


Her istediğimizi yapamıyoruz işte ! efendim :)

Öyle olsaydı, nasıl bir dünya olurdu acaba ? Orasını da, vicdanlara havâle ediyorum :P

Dramatik !

:)

15 Kasım 2008 12:03  

Yorum Gönder