19 Aralık 2006

İletişimde Şiddet'in Tahlili

İletişim aklın bir tezâhürüdür, akl olmasa insan düşüncelerini isteklerini ifade edemeyecektir. Hayvanlar da kendi aralarında iletişim içersindedir elbettte, lâkin onların akıl düzeylerini insanlar ile mukayese edemeyiz.

Somut bir örnekle, onlar soyun devâmlılığını sağlamak için çiftleşirler, oysa insanoğlu bu işi biraz abartmıştır, ve kendisini tatmin etmek için başvurduğu bir zevk unsuru hâline getirmiştir çiftleşmeyi. Bu açıdan konuya baktığımızda hayvanların akıl yerine, kendilerine verilen içgüdüyü kullandıklarını söyleyebiliriz.

İnsanlar da içgüdüsel olarak davransalar, doğalarına aykırı hareket etmezlerdi sanırım. Oysa akıl devreye giriyor, bu sebeple de eylemler iştimai hayatta hedefe odaklanmış bir hâlde şekilleniyor. Hedef olumlu olduğunda sonnuçlar da olumlu cevap veriyor, aksi halde olumsuz sonuçlar almak kaçınılmaz oluyor.

İletişimde şiddet de, bu cihetle bakıldığında kendisini anlaşılır hale getiriyor. Şiddet, amaca yönelik eylemlerin dirençle karşılaşması nedeniyle ortaya çıkıyor. İsteklerine ulaşamayan insanoğlu sözlü veya sözsüz bir şekilde önündeki engelli aşmaya gayret ediyor, kendisini emeline ulaşmak adına zorluyor.

Şiddetin gerekli olduğu yerler de vardır, ama haksız bir davada şiddet meşru kabul edilemez. Edebe ahlâka ters düşen bu tarz davranışlar, şiddetin kötü olan yanını bize gösterir. Bir musibet karşısında, şiddete başvurmak ise nefsi müdafaa sayılabileceğinden bir ihtiyaç ve zaruriyet hâlini alabiliyor.

Şimdi geldiğimiz noktada şu soruyu soralım kendimize, haklı bir dava uğruna mı şiddete sarılıyoruz? Davamız ne kadar haklı, nefsimiz için mi mücadele veriyoruz, yoksa nefsleri kötülükten korumaya savunmaya mı çalışıyoruz? Başka bir ifade ile mevzu bahis kazanç kendimiz için mi, yoksa bir insanlık için mi?

Bu sorulara verilecek cevaplar, şiddete ne ölçüde ve ne sebepler ile gereksinim duyacağımızı açıklayabilmek için gerekli. İnsan kayıplarına, ya da ulaşamadıklarına karşı ısrar ediyorsa bu iyi bir meziyettir. Ancak, son raddede şiddet ile amacına ulaşma gayesini güdüyorsa bu da na hoş bir karaterdir :)

Demek ki, dünyevi hayatta ulaşılamayacak maddi zenginliklere karşı akla ve kalbe şiddet yerine sabır telkin edilmelidir. Ki, nihayetinde kâinat sisteminin düzenine karşı gelinmiş olunmasın. Bu noktada da şöyle bir ayırdıma varmak lâzım; mücadele esastır, tembellik yapamayız!

Fakat mücadele edelim derken; problemlerimizi şiddet ile muhatap almamız gönül katında zorlanmak anlamına gelir, bu halde gayri meşru amaçlara erişmek adına yapılan zorlamanın olduğu yerde rızâ da yoktur. Rızânın olmadığı yerde de zulüm vardır.. Zulüm de yüzümüzü güldürmez, ancak bizleri utandırır.

Anlaşılacağı üzere, akıl hem şefkate, hem de şiddete meyl eder. Biz onu ehlileştirirsek şiddetten kaçar, ve şefkate koşar :o)

Bu da tek kişi başına olmaz tabi, çünkü şefkate koşan aklı - farkında olmadan veya biliçli olarak kışkırtmak kızıştırmak - onu çileden çıkarır. Durum böyle olunca, çevremizdeki insanlara sen neden böyle yapıyorsun diyebilme hakkını kendimizde bulamayız. Zira sorunda fiilen payımız vardır, çözümde değil..

Nihayi olarak, şu dert dünyasına karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz. Her bir insanın kendisine göre ihtiyaçları talepleri var, annemiz babamız kardeşlerimiz çocuklarımız arkadaşlarımız vs..
Öyleyse, birbirimizi şiddete davet edici hâl ve hareketlerden uzak duralım. Şefkat diyelim, hem zaten bugünler geçidir, kime kalmış ki dünya bize kalsın ;)

Sabır eri vakûr bir tebessümü elden bırakmaz, kötü söze başvurmaz haksızlık karşısında, yâni zamana bırakır hâdisenin gidişhatını; öfkenisinin teskin olmasını durulmasını bekler. Ve tabi bu arada öfkenin olgunlaşıp nefrete dönüşmemesi için de ayrı bir çaba sarfeder yüzsüzlükle, onun Bir bildiği vardır çünkü :o)

Kâzım Mızrak

0 Yorum:

Yorum Gönder