Tiksinti
Bizleri insan gibi yaşamaktan alıkoyan nedir, bir sarhoş gibiyiz; ne kendimizi biliyoruz, ne de karşımızdakini :(
Yaşlı insanları düşünüyorum, yetmişi sekseni bulanları. Acaba hayattan çıkardıkları ders ne ki, yalnızca bir cevap istiyorum, yalnızca bir cevap! Hayvanlar gibi yemek içmek midir hayatın anlamı?! Birileri zevk-ü sefa sürerken, birileri de kan revan içinde ağlıyorlar :(
Ben hangi taraftayım? Bu soruyu kendime soruyorum ve sızlanıp şekayetci olanlar tarafında görüyorum kendimi. Hayatta keyif peşinde koşanları kıskanıyorum, onların bu halde olmalarını çekemiyorum galiba :(
Sonra ölüm var diye düşünmeye başlıyorum ve neyi kıskandığımı sorguluyorum; her bir eylem boş görünüyor o zaman. Ölüm gerçek mi, yoksa sahtecikten mi diye soruyorum; kendimi avutarak zevk peşinde koşanlar tarafında olmaya mazeretler arıyorum. Ama hayır, ölüm tam karşımda duruyor, onu görebiliyorum :(
Nihayetinde, bu dünyada aklıma gelebilecek her türlü pisliğe bulanıp zevkin üstüne tadılmaz zevkler inşa etsem de; bir an gelip her bir vazgeçilmezden kopup gideceğim.
Ettiklerim yanıma kâr mı kalacak ki; kalmasındı mı, bu muydu hayatın anlamı? Her türlü naneyi yedikten sonra, mutlu bir ölüm mü bulsundu beni?!
Bir haber çıka gelir, ve hepatit olduğumu öğrenirim; sigara dumanından çürümüş ciğerlerimin röntgenini gösterir doktor bana; kanser olduğum söylenir veya bir trafik kazasında bacaklarımı belime kadar kaybederim; düşerim yürürken kolumu kırarım; makineye kaptırırım elimi; kör olurum; sağır olurum...
O gün ne olacak peki?
Hayatın anlamı benim için ne olacak?!!!!
Zaman zaman kendimden utanıyorum, nefsim beni alıp götürüyor karanlık odalara; kendimi bütün dünyanın pisliklerine bulaşmış bir çamur gibi hissediyorum. O vakit tiksinti duyuyorum insanlığıma ve beni bu hale getiren insanlığa :(
İstanbul'da 24 Saat,
Kâzım Mızrak
Yaşlı insanları düşünüyorum, yetmişi sekseni bulanları. Acaba hayattan çıkardıkları ders ne ki, yalnızca bir cevap istiyorum, yalnızca bir cevap! Hayvanlar gibi yemek içmek midir hayatın anlamı?! Birileri zevk-ü sefa sürerken, birileri de kan revan içinde ağlıyorlar :(
Ben hangi taraftayım? Bu soruyu kendime soruyorum ve sızlanıp şekayetci olanlar tarafında görüyorum kendimi. Hayatta keyif peşinde koşanları kıskanıyorum, onların bu halde olmalarını çekemiyorum galiba :(
Sonra ölüm var diye düşünmeye başlıyorum ve neyi kıskandığımı sorguluyorum; her bir eylem boş görünüyor o zaman. Ölüm gerçek mi, yoksa sahtecikten mi diye soruyorum; kendimi avutarak zevk peşinde koşanlar tarafında olmaya mazeretler arıyorum. Ama hayır, ölüm tam karşımda duruyor, onu görebiliyorum :(
Nihayetinde, bu dünyada aklıma gelebilecek her türlü pisliğe bulanıp zevkin üstüne tadılmaz zevkler inşa etsem de; bir an gelip her bir vazgeçilmezden kopup gideceğim.
Ettiklerim yanıma kâr mı kalacak ki; kalmasındı mı, bu muydu hayatın anlamı? Her türlü naneyi yedikten sonra, mutlu bir ölüm mü bulsundu beni?!
Bir haber çıka gelir, ve hepatit olduğumu öğrenirim; sigara dumanından çürümüş ciğerlerimin röntgenini gösterir doktor bana; kanser olduğum söylenir veya bir trafik kazasında bacaklarımı belime kadar kaybederim; düşerim yürürken kolumu kırarım; makineye kaptırırım elimi; kör olurum; sağır olurum...
O gün ne olacak peki?
Hayatın anlamı benim için ne olacak?!!!!
Zaman zaman kendimden utanıyorum, nefsim beni alıp götürüyor karanlık odalara; kendimi bütün dünyanın pisliklerine bulaşmış bir çamur gibi hissediyorum. O vakit tiksinti duyuyorum insanlığıma ve beni bu hale getiren insanlığa :(
İstanbul'da 24 Saat,
Kâzım Mızrak
2 Yorum:
Ölüm,hayatın mihenk taşı olmalı.Pergelin sabit noktası ölüm olmalı.
Evet, Dünya onun etrafında dönüyor!..
Yorum Gönder