9 Mayıs 2006

Bir Şuur ki; Varlığı da, Yokluğu da Allah'tan Biliyor...

"Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur."

Bediüzzaman Said-i Nursi

> Husûmet, öyle bir hastalıktır ki; geldiği gibi kolay gitmez. Yürekler bu hastalığın sancısıyla sızlanır. O ne sinsi bir hastalıktır ki, bu hastalığın musallat olduğu kimse Dünya'yı kendisine hibe edilmiş mal sanır ve Dünya'yı kendi hesabına kurtarmaya kollamaya çalışır.

Kaybettiklerinin arkasından ağlar, ısdırap çeker; ettiklerine üzülür, aklına acır, huysuzlanır, ah edip vah eder.

Husûmet...

Neden diye sorar husûmet eden; neden böyle oldu da şöyle olmadı; Allah'a akıl verir, ben şu yoldan gidecektim de, sen beni bu hale getirdin der.

Kurtuluşu pek zordur bu kalbi hastalığın...

Nefis, öyle halde gelir ki kalbimize; bize karşınızdaki insanı en fena şekilde görmemizi sağlar; hayır, kaçış yoktur, öyle de fena görürüz.

Karşınızdaki kimse, Rabbinin ona tayin ettiği kaderi yaşamaktadır; oysa bize nefsiniz o kimseyi öyle bir halde gösterir ki, biz sanırız ki o kimse bir kötü kalpli insandır.. Oysa, garibim şu çile dergahında acizane bir yaşam mücadelesi vermektedir...

Siz o kimseyi, öyle bir yanlışta görürsünüz ki; ve de bu düşüncenizi ona söylersiniz ki; o kimse layık olmadığıyla itham edildiğini düşünerek gözyaşı döker. Evet, şüphe yok ki nefsinin ısdırabına sızlanıp gözyaşı döken o kimse de gurur yapıp kibir gösteren olur.

İnsan, öyle bir hafiflikte olmalıdır ki; bütün dünyevi haz ve beklentilerden arınmış, nefsi olan bütün aşağlanmışlık komplekslerini yenmiş ve bu haldeyken bir tüy kadar değeri olmadığını düşünmekle beraber kendisini özgür hissetmelidir!

Geçmişte, nefsimize söz söyleyip bizi incitenlere şimdi müteşekkirim, sağolsunlar varolsunlar; nihayi olarak farkına vardım ki, o günlerdeki ısdırabım heybeme aldığım bir tatlı nimetmiş, ki bugünümde azığım olmakta!

İnsan olarak bir çok yanlışlarımız olabilir; hal böyleyken şu yanlışımızdı, bu kusurumuzdu derken yaşamın anlamından da uzaklaşmış oluruz...

En ulvi mücadele, yanlışlarımızı kabullenebilme yolunda yürümektir. Bir çok insan yaptığı yanlış karşısında; hayata küsüyor, oysa o yanlış bir nevi azık gibi kişinin bohcasına aldığı bir nimettir ve zamanı gelir de kullanır.

Bu bakımdan insan, asla yanlış yaptım da kaybettim diye veya yanlış yaptım da çevreme zarar ziyan verdim diye üzülmemelidir; ve de bu sebepler ile hem kendisine, hem de karşısındaki Allah kuluna kalben öfke ile husûmet beslememelidir.

Bu Dünya'ya anadan üryan geldiğini, ve yine aynen öylece zifir karanlığındaki toprağa gireceğini unutmamalıdır.

İşimize Bakalım,
Kâzım Mızrak

1 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

bırakın öleyim... kendi açtığım çukura giriyorum bile bile..hem de yanlış gittiğim upuzun bir yolu yolu "bu kader" diye Allah'ı işaret ederek,kendi hatalarımın anlamsızlığını O'na yükleyerek yürüyorum...devamlı korkulu karmaşık rüyalalar görerek uyanmak devamlı kalp ağrısıyla irkintide yaşamak..hem de gittiği yolun mimarı olmak...bırakın öleyim..hatalarımın bedelini ödemeliyim,mutluluğu haketmiyorken...

16 Aralık 2007 04:24  

Yorum Gönder