2 Mart 2006

İman Dildeyse, Cennete Girecek Kafirler Tanıyorum.

Kendimi inanmış bir kimse olarak tanıtmak istemediğim gibi, bu halde tanınmak da istemiyorum.

Zira hala küfrün içinde yaşayan bir kimseyim.

Bu bakımdan bizi inanmış bir kimse gibi tanıtıp, sonra yanlışlarımızı hatalarımızı işaret ederek alın size inanmış bir insan diyebilecek kadar geri zekalı insan müsvetteleri tanıdım tanıyorum!

Bu mevzu böyle bilinsin ve hiç kimse bizi inanmış veya inanmamış bir kimse olarak ona buna tanıtmasın tanımasın...

Dilde Müslüman çook, adamın edebine bakıyorsun hayvanlar bile onun yanında daha sevecen kalıyor.

Berideki diyor kardeş benim aklım Allah'ı idrak etmiyor ama ben insanları kırmam incitmem, hepsine yardım ederim; beni inançsız olmakla suçlayıp hakir görenler, utandıranlar var...

Hangi sonsuz kudret sahibi İlah, el ile veya dil ile mahlukatına zarar verme hakkını sizlere vermektedir?

Hz. Muhammed için sokaklara dökülen ahmak beyinli insanlar, siz şuna nefsi mudafa desenize; sevdiğimiz bir varlığa hakaret edildi de nefsimiz kabardı desenize!!!

Allah habibini korumaya muktedir değil midir, sizler böyle mi inanırsınız Allah'a; bu mudur yaa sizin Müslümanlığınız???

Tamam batı gaflettedir, yanlışlar yapmaktadırlar... Lakin onlar da seninle aynı türden insanlardır; seni yaratan Allah onları da yaratmıştır; kardeş kanına susamışlık hiç Allah rızası için olur mu?

Çıkın mertçe deyin ki, kültürümüze inancımıza hakaret edildi de biz ona kızıyoruz; öfkemize mağlup olduk!

Ama demeyin ki, güya Peygamberin onurunu koruyorsunuz, Allah'ı müdafa ediyorsunuz...

Sonsuz güç ve kudret sahibi Allah, üç beş zibidinin onu aşağlaması yüzünden Müslümanlara neden onları susturmadınız diye öfkelenecek midir yoksa?!

Böyle bir Allah da yoktur, böyle insan kuklası bir Allah'ı da tanımıyorum!!!

Allah ve Peygamberine inanmış olmanız sizi Allah'ın katında yüceltmekte midir?! Peki ya diğerleri, inanç konusunda tutunacak dalı olmayanlar; onlar da Allah'ın gazabını tadacaklar demek ki???

Ben, aciz insanı yaratıp sonra da üzerine gazap yağdıracak bir İlahı tanımıyorum arkadaş! Böyle bir Allah'tan bahsediyorsa Kur'an-ı Kerim onu da tanımıyorum!!!

Müslüman olduğunu söyleyip bu inancımdan dolayı beni yargılayıp ayıplayanlar, beni bir düşman bilip hakkımda kötü konuşanlar; sizler Allah denilene böyle inanıyorsunuz öyle mi!?...

Düşündükçe,
Kâzım Mızrak

Bu yazı, http://mizrak.web.tr/2006/02/yorum-ve-kaide-mevzularna-aklk.html sayfasında yazdığım bir yorumun düzenlenmiş halidir. İnandığı değerleri sanuna kadar savunan bir kimse olarak konuyu anasayfaya taşımaya değer gördüm.

39 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Posta içeriğinde yapılan düzenlemeler, son halini almıştır.

02 Mart 2006
13:34 GMT+02

2 Mart 2006 13:35  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Düzenleme yapılmıştır.

02 Mart 2006
13:47 GMT+02

2 Mart 2006 13:48  
Blogger life dedi ki...

Allah insanı ibadet etmesi açısından aciz yaratmaz.Yapılan tüm ibadetler aslında kapasitesi en düşük insana göre ayarlanmış herkes yapabilsin diye.Hal böyleyken insan sorumluluğunun bilincinde olmazsa vazifelerini yerine getirmezseona şikr koşarsa gazabı hakeder.
İnsanın acziyetindeki tek yer onun Allah gibi olamayacağıdır.Yani mesela biz bir taşı bile yaratamayız.Aksi takdirde Allah'a itaat etme noktasında insan aciz değildir.

Sokağa dökülme konusunda bence artık İslamın düşmanları fazlasıyla dayağı hak ediyor müslümanlara yaptıkları onca eziyet karşısında ,sorun tek karikatür de değil aslenda belki genele verilmiş bir eylem yapılmış protestolar.Biz gene de onların yaptıklarına karşılık vermiyoruz.Versek bir savaşta bizim başlatmamız gerek.Ve bunu yapsak bile gene haklıyız.Tek karikatür olayını ele almıyorum.Azerbaycan, Bosna, Afganistan, Irak mesela.Bunların karşısında fazlasıyla haketmiyorlar mı bunlar sağlam bir sopayı.E haklı değilmiyiz kızmakta tepki göstermekte.Sussak daha çok tepemize binerler.
Allah mutlaka dinini koruyacaktır.Ancak biz müslümanlarada cihat farzdır.Ve müslümanların amacı kardeş kanı dökmek değildir.Biliyoruz ki Peygamberimiz (sav) zamanında da bizzat Peygamberimizin katıldığı savaşlar oldu.Eğer o zaman müslümanlar direnç göstemeyip sussalardı İslam bu kadar yayılabilir miydi?Aslında yapılan bu tepkiler bence makul ve mantıklı.Ses çıkartmasalar bilmeyen insanlar ses bile çıkartmıyorlar demekki kendileri de inanıyorlar buna diye düşünür.Ama bu durumda hiç olmazsa araştırmaya sürüklenebilirler.En azından bunlarn tepkileri neye ve niçin diye sorabilirler.Herşeyde vardır bir hayır.

Zaten Peygamberimize yapılan hakaret inancımıza,kültürümüze yapılan hakarettir.İnancımızın kaynağı peygamberimizdir.Onlarda kaynağımıza hakaret ediyorlar.


Haksız mıyım?...


Var gücümüzle direnelim....

2 Mart 2006 13:52  
Blogger tahin dedi ki...

Sehnaz'a tamamen katiliyorum.
Asil sokaga dokulmek degil, dokulmemek hatadir!
Peygamber Efendimiz'e dil uzatiliyor, buna da tepki gostermeyeceksek neye tepki gosterecegiz!

Sokaga cikan insanlar tutup da yoldan gecenleri cevirip dovmediler, saga sola saldirmadilar.. Yollar yurumekle asinmaz demisti birileri bir zamanlar! Hic bir sey yapamiyoruz, hic olmazsa sesimizi yukseltelim!!!

2 Mart 2006 15:07  
Blogger ladybird dedi ki...

''Danimarka'da ve diğer ülkelerde yaşayan Müslümanların bu mesele karşısındaki aşırı hassasiyetlerini
anlayamadıkları'' kaydedildi. (habere gore)

Muslumanlarin da onlarin yaptigi bu barbarligi anlayamadiklarina eminim...
Muslumanlarin peygamber efendimizi ne kadar sevdigini tum dunya bilmiyor mu?
Peygamber efendimiz Mekke sokaklarinda islamiyeti duyurmaya calisirken insanlar ona tas atmaya basladi, Bunu goren sahabeler efendimizin etrafinda duvar orup taslarin dokunmasina izin vermediler..Subhanallah, en cok sevdikleri peygamberi korurken kendileri olebilirdi...
Bu sevgi bir cok ornekle ispatlanmis simdiye kadar..Baska bir hadise de;

Adamin biri efendimize giderek soru sorar, cevabini alir ama tatmin olmaz..(belki bekledigi cevabi alamadignda ya da Allah'in elcisinden daha iyi bildigini dusundugu icin)

Sonra bu adam Ebu Bekir'e gider, ayni soruyu sorar...Ebu Bekir efendimizin uzak olmadigini bildigi icin, ona sordun mu der...adam "evet ama senin de fikrini istiyorum" der..Ebu Bekir adamin curetine sasirir ve cevap vermez..

Adam sonra Umar'a gider ve ayni soruyu sorar..Umar'da Ebu Bekir gibi efendimize sordun mu der..adam "evet ama senin fkrini de almak istiyorum deyince, Umar bir dakika der izin ister kilici ile geri doner ve adamin kellesini keser..Umar iki yuzlu munafiklardan nefret ederdi ve bu davranisindan dolayi kimse sesini cikartmamistir...munafiklarin oldugu yerlerde Umar'i gorenler korkudan saklanirlardi...
Umar Allah'in elcisini cok seven biriydi ve saygi gostermeyenlere toleransi yoktu..

Dusunun, birileri gelse anne babamiza hakaret etse ne kadar uzulurduk degil mi? Umar efendimizi kendinde cok severdi...

Elimizden bir sey gelmiyor belki ama bunca zulum karsisinda susmak kesinlikle cozum olamaz..Haksizlik karsisinda susan dilsiz seytandir buyurmustur efendimiz s.a.v.

selam, sevgi ve dua ile..

2 Mart 2006 15:13  
Blogger ladybird dedi ki...

Peygamber efendimiz son nefesini vermek uzere iken Cebrail a.s O'nu bekleyen guzellikleri mujdeler. Bunun uzerine Peygamber efendimiz; "Benim butun endisem, uzuntum ve kederim, benden sonra geride biraktigim ummetimdir" buyurur...

2 Mart 2006 15:40  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Elhamdülillah,

Buraya gelenlere tefekkür edebilecekleri nispette bir ders çıkmış gibi görünüyor.

Akıl sahibi her kimse, muhasebesini yapsın o halde.

Umar denilen Zat-ı Muhterem'i tanımam, anlattığınız hikaye mantığıma yatmadı; diğer bir ifade ile bana dejenere olmuş bir masal gibi geliyor.

Umar, hikayeye göre Peygamberin kim olduğunu idrak edememiş bir zavallının başını kesmiş; Allah'ı idrak edemeyen insan bu hali ile suçlanacak bir kimse değil acınıp merhamet edilecek bir biçare hastadır.

Eğer ki o hasta dengesizliğin dozunu kaçırır, o vakit ona kefen biçilir.

Oysa anlattığınız hikayeye göre garibim işin doğrusunu anlama gayesinde.

Eğer Umar da Peygamberi tastik edecek güzel sözler söylese, belki adamım da kalbi yumuşayacak ve kanaat getirecektir Peygambere.

Fakat sizin aktardığınız anlatımda, Umar resmen odunluk yapmış.

Hulasa ile bu tip anlatımlar halkın azında sakız olmuş masallardır, bana akıl ve mantık süzgecine ters düşmeyecek anlatımlarda bulunun.

Diğer yönden siz yine de bildiğiniz böylesi kıssadan hisseleri anlatmaktan çekinmeyiniz; bakın hem siz yanlışınızı görüyorsunuz, hem de biz burada neyin batıl neyin hakk olabileceği üzerine düşünerek tefekkürde bulunmuş oluyoruz.

Din konusunda aşina olmayan kimselere o hikayeyi anlatmayınız derim. Zira o kimseleri araştırmak, tefekkür etmek gibi insanın tekamülü için gereken davranışlara karşı soğutursunuz.

Misal, adam İslamiyet konusunda araştırma yapmak niyetindedir ve bu hikayeyi de sizden dinlemiştir; böyle bir durum karşısında, hikayede resmedilen Umar gibi kalın kafalı bir vatandaşın gelip ona bağırıp çağıracağından korkar ve batılı bile sorgulayamaz duruma gelir.!

Tahin Kardeşim,

Bu millet Allah'ı sevme işini çarpıtıyor, bak ben sana durup durduk yerde, suçun günahın yokken küfür etsem nasıl zoruna gider de mi?

Bu insanlar da Allah'ı işte öyle seviyorlar, yani yapılan hakareti kendi nefisleri üzerine alınıyorlar. Sanmayın ki Allah denilen varlığı veya Peygamberi savunma davranışı içersindeler; beğenilerinin ve tercihlerinin aşağılanmış olmasına kızmaktalar!

O kimselerde böylesi bir idrakın bilincin farkında değiller, bilinçaltı dürtüler ile takım tutar gibi siyasi parti destekler gibi Allah'ı denilen bir inancın taraftarlığını yapıyor bu kimseler.

Bu durum yine insanın içindeki şeytanın (nefsin) devreye girmesi neticesinde, güya zihinlerinde bir put olarak uydurdukları İlahı akılları sıra koruma davranışı gösteriyorlar.

Bu hal nefis denilen illettir kardeşim!

Anlamadıysan tekrar tekrar yazarım bir noktaya kadar, ki anlayasın...

Şimdi birbirimize düşmekten alıkoyacak şu ifadeyi de yazayım, ben bütün müslümanlar için aynı düşüncelerde olan birisi değilim.

Cehalette kalıp, akıllarını geliştirememiş bir küçük bir kesim için bu sözleri söylüyorum.

Onlar ki, dünyada yaptıkları yanlışları cezalandıran bir İlaha inanırlar; onlar esasen ve özde kendi yaptıkları ile geleceklerini hazırlıyor olduklarının farkında değillerdir.

Allah insanoğluna zulmedici değildir, sözünü hatırlatırım..

Bak Muhterem Tahin,

İnsan bir ilah değildir, ama insan Allah'ır. Bu düşünceyi çürütemezsiniz; çürütemediğinize göre şu gerçeği de yadsıyamazsınız:

İnsan kendisi olmadığı bir varlığa inanır ki o bir Tanrıdır, oysa insan özde kendi olduğu bir varlığa inanır ki işte o da Allah'tır!

Allah denilen irade kainatın her bir zerresine sinmiştir.

İnsanın Allah'tan bir parça olması sıfatı ve nazarıyla özgür bir akıl ve şuura sahiptir.

İrade eder, ister talep eder; iyiyi kötüyü irade ederek, bir anlamda insanın beş duyusu tarafından görünebileceği ve de algılanabileceği vaziyette tasavvurunu halk eder...

Bütün bu mantık örgüsü ışığında aklı ile Allah kavramını şuurunda idrak edebilen ya da edemeyen kimse, kendi özgür seçimlerinin iyi veya kötü bir şekilde sonuçlarını yaşayacaktır.

Elhamdülillah, bu durum ne ekerse insan onu biçer misali ile de anlaşılırlık kazanmaktadır.

Dilsiz şeytan haksızlık karşısında susar, o şeytan ki üçüncü şahıstır da gözü önünde olup biten bir yanlışa göz yumar.

Misal, bir iş yerinde adamın birisi hırsızlık yapar ve bir kimse de o adamı görür.

Eğer gören kimse bu haksızlığa göz yumar da hırsızlık yapanı uyarmazsa, haksızlık karşısında susan şeytan gibi olur.

Eğer size karşı bir haksızlık yapılmakta ise ve siz sabır ediyorsanız, bu o kimse yaptığı hatayı anlasın da sizdeki güzelliği görsün diyedir.

Gücünüz yettiğince dayanırsınız o kimsenin zararına zulmüne.

Dayanamadığınız ölçüye varınca da, o vakit için yine güzellikten ödün vermemek sureti ile yapılması gereken neyse onu yapar ve bu dertten kendi iradeniz ile kurtulursunuz.

Bakınız batı yaptığı yanlışlar ile bize yani nefsimize zulmediyor.

Ben de hakaretlerin kendi şahsıma yapılmış olduğu bilincinde olarak, tefekkür ediyor ve inancımı üç beş kendini bilmez ile tükürük yarışına girmeden yaşamayı sürdürüyorum.

O kimseleri de hal dili ile İslama davet ediyorum.

Elhamdülillah,

Bu muhabbbetten kendi adıma çok güzel dersler çıkardım.

Düşündükçe,
Kâzım Mızrak

2 Mart 2006 17:23  
Blogger ladybird dedi ki...

kalin kafali, odun dediginiz Zat-ı Muhterem Hz. Omer oluyor...

2 Mart 2006 17:42  
Blogger cenkunal dedi ki...

Kazım kardeşim aynen şu ifadeleri kullanmış: "Ben, aciz insanı yaratıp sonra da üzerine gazap yağdıracak bir İlahı tanımıyorum arkadaş! Böyle bir Allah'tan bahsediyorsa Kur'an-ı Kerim onu da tanımıyorum!!!"
Kuran-ı Kerim;Bakara Suresi,90. Ayet meali : " Karşılığında nefislerini sattıkları şeyi kıskançlıkları sebebiyle Allah?ın, kullarından dilediğine lütfuyla indirdiği vahyi inkar etmeleri ne kötüdür! Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap vardır. "
Ben muhterem Kazım Bey kardeşimin kalbini bilemem tabii.Ama cümlelerine yansıyan şeyi, "acaba yanlış mı okuyorum,yanlış mı yorumlamaktayım*" tereddütleriyle karşıladığım için,nasıl bir yorumda bulunacağımı da kestiremedim.Yanlış anladığım yerler varsa ve düzeltirse,çok sevinirim.
Bir de şu ifadeleri dikkatimi çekti kardeşimizin: " İnsan bir ilah değildir, ama insan Allah'ır. Bu düşünceyi çürütemezsiniz; çürütemediğinize göre şu gerçeği de yadsıyamazsınız:

İnsan kendisi olmadığı bir varlığa inanır ki o bir Tanrıdır, oysa insan özde kendi olduğu bir varlığa inanır ki işte o da Allah'tır! "
Burada da Eflatun'un da içine düştüğü,insanı Allah mertebesinde görme felsefesini (panteizm) görüyorum şahsen.Belki ben tam anlayamadım neler söylemek istediğini...

2 Mart 2006 20:56  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Cenk Abi,

Verdiğiniz ikinci örnek ile birinci örnek arasında bir bağlantı kurarak durumu izah edeyim.

Belki de ben yanlış düşünüyorumdur, doğruyu beraber bulalım Abi...

Şimdi, ikinci sırada verdiğiniz örnek çok önemli; düşüncelerimi iyi ifade etmişim burada.

İnsan kendisi olmadığı bir varlığa inanır ki O bir Tanrıdır.

Bu Tanrı insanı insanın dışında bir yerden korur kollar gözetir. Aynı Tanrı insana nimet verir karnını doyuyur, insanı aç bırakır ve imtahan eder.

Aynı Tanrı insanı Cehennem ile cezalandırır ve Cennet ile ödüllendirir.

Ben böyle bir Tanrı inancını kendi zihnimde yıkıyorum Abi.

Nasıl Hz. Muhammed mekkenin putlarını al aşağı etmiştir ben de böyle bir Tanrı anlayışını elimin tersiyle itiyor, eksik olsun kalsın diyorum kabul etmiyorum.

İkinci sıradaki örneğin ikinci ifadesine sıra geliyor.

Oysa insan özde kendi olduğu bir varlığa inanır ki işte O da Allah'tır.

İnsan'ı Allah'tan, Allah'ı insandan ayrı göremezsiniz. Yaratan tüm varlığı ile kainata tecelli etmişken, insanın kendisini Allah'ın dışında bir irade olarak görmesi kendisini aldatmasından başka birşey değildir.

Bir Hallacı Mansur olup "Enel Hakk" diyebilecek kadar hiçliğime doymak arzusundayım efendim.

Biz ortaya çıkıp "Ben Tanrıyım" demiyoruz, biz diyoruz ki insan özünde Rabbi'ni keşfetsin: İnsan yaratılışındaki mükemmeliyet ve sahip olduğu akıl nimeti ile Dünya'da bir nevi Allah'ın halifesi konumundadır.

İnsan, Allah'ın adaleti ve merhameti ile mahlukatı sarar kucaklar!

Şimdi Bey Abicim,

Beyninde iki gram bile akıl olmayan adi şerefsizler çıkar da, burnunun ucuyla okuduğu yazımızı düşünmeden "Sen Allah'mısın mealinde bize soru sorar!?

İnşallah, o kimsenin zihninde nasıl bir Totemden (Putlaştırılmış Tanrı İnancı) Tanrıya inanıyor olduğunu siz görüyorsunuzdur.

Sonra çıkar der, Sen Allah'mısın?

Aslında ben evet diyeceğim de, o beyni gelişmemiş kimsenin aklında tasavvur ettiği Allah ile benim aklımda tasavvur ettiğim Allah ayrı şeylerdir.

Bu bankımdan bize susmak düşer ki, o kimse bir müddet daha düşünsün; ne bize dert keder versin ne de kendisine zulüm etsin...

Birinci sıradaki örneğinizde benim yazımdan bahsederken azap ile tehdit edilen bir mealden bahsetmiş olduğunuzu görüyorum.

Cenk Bey,

Yukarda, insanın dışında varolan bir Tanrıya inanmasından doğan maraziyetlerden bahsettim. Hal böyle olunca kişi sanıyor ki gökteki bir Tanrı Allah biz insanlara gazap gönderir de azap ediyor.

Bilakis olay tam tersidir!!!

İnsan kendi sonunu yine kendisi hazırlar.

İnsan iyiyi güzeli kendi akıl ve iradesi ile seçer ve kaderini kendisi tayin eder.

"Biz onlara zulmedici değiliz, ancak onlar nefislerine zulmeder" şeklinde meali olan bir ayet hatırlıyorum, bu ayetden bu şekilde bir yorum çıkartıyorum.

Alllah insanı yaptıklarından sorumlu olan bir varlık niteliğinde yaratmıştır...

İşte böyle efendim :-/

İnsan Allah mertebesinde mi???

Evet insan denilen bir kavram kainatta veya sonsuzlukta olmamıştır ve asla kainatta insan diye bir kavram da yoktur.

Yok olan yalnızca insan değildir; güneş yoktur, samanyolu yoktur, kainat yoktur: Sadece Allah vardır!

İnsanın sınırlı duyu organları ile algıladığı Dünya bir tür yanılsamadır.

E=mC^2 formülü de bu düşünceyi zaten desteklemekte. Kainat öz ve özde salt olarak bir tek enerji türünün formları şeklinde varoluş kazanmıştır.

Size bloğumda gördüğünüz bir resmi hatırlatırım, şekiller aslında hareketsizdirler ama dönüyor gibi görünmekteler; bu bir göz yanılsamasıdır yani ilizyon.

La İlahe (İlah Yoktur) İllallah (sadece Allah denilen vardır)...

Tasavvuf Allah'ın birliği üzerine kurulmuştur.

Bu yoldaki kimseler kainatta gördükleri her cismi alemlerin tek kaynağı olan Allah'ın bir tecellisi olma cihetiyle severler ve sayarlar.

Onlar yolda yürürken bir taşa ayakları ile vurmazlar zira o taş öz ve özde zaten kendileridir, bir diğer ifade ile kendileri de zaten bir hiç oldukları sebebiyle o taş Allah'tır.

Vahdet-i Vucut sonsuzluğun tek kudret sahibi olarak Allah'ı görür. Bu bakış açısıyla şeytandı, cebraildi, insandı hepsi bu kudretten nasiplerini alırlar.

Ben size bir Tanrı olduğunuzu söylemiyorum, ben size Allah olduğunzu söylüyorum.

Bu ifadeyi idrak edemiyorsanız bari bana çamur atmayın, efendiliğinizle deyin ki ya kardeş galiba sen yanlış düşünüyorsun!!!

Bildikleriniz varsa paylaşın, ben de şu yalan dünyanın çilesinden kendimi kurtarayım :-/

Yok bilmiyor da öğrenmek için soruyorsanız, bildiklerimi sizinle paylaştım...

Eflatun'u duymuşluğum var, ama kendisini ve öğretilerini tanımam da bilmem de!

Panteizmi duymuşluğum var ama neyi savunur bilmişliğim yok!

Yazının sonuna geldik :)

Sevgiyle...

2 Mart 2006 22:00  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Cenk Abi,

Az önce Google da kelime aratıyorken şu adresi buldum:

YUNUS EMRE'DE TASAVVUF VE EĞİTİM - I

http://www.egitim.aku.edu.tr/
yunusemre1.htm



Abi ben sayfayı bilgisayara indiriyorum, sonra inceleyeceğim; bizim için faydalı olabilir, bilginin zararlısı olmaz diye düşünüyorum.

Hörmetler...


.:.: Dip Not :.:.

Web sayfasının güvenilir kaynaklardan alıntı yapıyor olduğu konusunda bir referansım yok.

Sayfa Afyon Kocatepe Üniversitesine ait; hesabını siz yapın, başka başka web sitelerini de inceleyin derim...

2 Mart 2006 22:22  
Blogger cenkunal dedi ki...

Muhterem kardeşim.
Yazdıkların üzerine inşaallah yarın yorum yazacağım.Çok uzun ve esasında derin mevzular.
Ama sana bir soru sormak istiyorum sadece.
Senin için,İslamiyet noktasında referanslar nelerdir?

3 Mart 2006 00:31  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Ben yeni bir kitap yazalım, Kur'an-ı Kerim artık anlaşılmıyor diyerek böyle bir dert edinen birisi değilim.

Bu postada "Öyle bir Allah'ı veya Kur'an-ı Kerim'i" tanımıyorumdaki gaye, sizlerin (toplumun sinesine kadar çöreklenmiş olan Bir Gök Tanrı düşüncesi) zihnindeki kavramlara dair söylenmiştir.

Belki de toplumun dile getirdiği Allah gerçekten de gazap ve azap saçan bir varlıktır.

Benim 26 yaşındaki aklım ve zekam böyle bir Allah kavramını bu güne almıyordu ve de isyan ediyordu!!!

İsyan ediyordum Allah'a Cenk Bey!

Allah'a beni düşürdüğü haller yüzünden küfürler ediyor, hakaretler yağdırıyordum.

Kafamda öyle bir yanlış Allah modeli hayal etmişim ki dışarda bir yerde hayal ediyordum O kudreti...

Zaman içersinde Allah'ın veya bir Tanrının olmadığı üzerine dayalı olan savuncala geliştirdim. Bu blogda da kimi yerlerde böylesi düşünce kırıntıları göze çarpar.

Materyalist düşünceyi de içime sindiremiyordum, tesadüf ile kainatın böyle bir sistem düzen haline gelmesi çok zordu.

Evet tesadüfler bir peri bacasını meydana getirebilirdi; lakin düşünen, duygulanan ve de ağlayan bir insanı tesadüfler ile açıklamak sadece gülünç bir ahmaklıktır.

Ateist savuncalarımı zaman içersinde elemine ederek, Allah denilenin ne olduğu üzerine düşünmeye başladım.

Evet ortada bir Kitap ve Peygamber vardı. Bu kaynakları yeteri kadar anlamış mıydım?!

Kanaat getirdim ki ne Peygamberi ne de Kur'an-ı Kerim'i layıkıyla anlayabilmiş idrak edebilmiştim.

Sonra şu sözün anlamı ile karşılaştım: La ilahe illallah!

Hergün dilimizden düşmeyen bu sözü bana Allahtan başka İlah yoktur şeklinde öğretmişlerdi. Oysa bu söz İlah yoktur, sadece Allah vardır anlamına gelmekteydi.

Bunu farkına varınca toplumun köküne karşı bir öfke duydum, ki bu sözü yanlış anlayarak Allah'ı bir Tanrı gibi anlıyorlardı; beni yıllar yılı böylesi akıl mantık dışı bir inanca inandırmışlardı, ki ben bu sebeple güya böyle bir Allah'a isyankar bir kimse olmuştum.

Allah'ın tapılası bir varlık olmadığını idrak etmeye başladım. O bir sistemdi, düzendi, akıldı, iradeydi.

Mustafa Akyolun sitesindeki Akıllı Tasarım Teorisi üzerinde düşünmeye başladım.

Batı kaynaklı bir teori olan Akıllı Tasarım Teorisine göre evren bir iradenin ürünüydü. Bilim adamları böyle bir sistemin ancak ve ancak akıllı ve kudret sahibi bir Zeka tarafından meydana getirilebileceğini savunmaktaydılar.

Bu teoeri Materyalist anlayışa da karşıydı. Onlar Allah demiyorlardı bu zekaya, ama Akıllı Tasarım diyorlardı; ben de bu zekaya Allah diyorum nihayetinde.

Ahmet Hulusi'nin web sitesini inceledim; videolarını ses bantlarını download ettim dinledim izledim. Zaman zaman yazılarını okudum göz ucuyla.

Akıllı Tasarım Teorisi, Mustafa Akyol, Ahmed Hulusi...

Zaman içersinde Allah denilen varlığı idrak edememiş olduğuma kanaat getirdim, ve tabi kitabı olan Kur'an-ı Keri'mi, ve tabi peygamberi olan Muhammed'i...

İnşallah zaman içersinde bu eksikliğimi de telafi etme gayreti içersindeyim, Peygamber'in bize anlattığı İslam'ı öğrenmek arzusunda olan birisiyim; insanlar tarafından dejenere edilmiş bir Allah inancına tabi olmak benim aklımın takip edebileceği bir yol değil. Ben ancak öyle bir Tanrıy akafa tutar isyanederim, beni hem yarattın hem de Cehenem ataşlerinde köfte yapacaksın diye!!!

Oysa kanaatimce öyle bir Tanrı yoktur, bu güne kadar kendimi avutmuş kandırmışım.

Allah insanın şuurundadır, iradesindedir, aklındadır...

İnsan kendi sonunu kendi akıl ve iradesiyle hazırlar.

Konuyu daha da dağıtmak istemiyorum.

Anlayanı var anlamayanı var; anlayıp işi yokuşa süreni, anlamayıp çamur atanı var...


Gerçeğin Peşinde
Kâzım Mızrak



.:.: Dip Not :.:.

Bakınız bu postanın yazılmasındaki amacı tekrar hatırlatmak istiyorum.

Beni ne inançlı bir kimse ne de inançsız bir kimse olarak tanıyın ya da tanıtın.

Bizi dini bütün bir kimse olarak tanıyıp, yaptığımız yanlışları gördüğünüzde bu mu senin dinin demeyin dedirtmeyin.

Ben sadece kişisel düşüncelerimi paylaşıyorum, aklınız yatarsa teşekkür edin; yatmıyorsa beni aşağlayacak sözler sarfetmeyin...

3 Mart 2006 12:04  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

"savuncala geliştirdim" ifadesi,
"savuncalar geliştirdim" şeklinde
yazılmaktadır...

3 Mart 2006 16:03  
Blogger cenkunal dedi ki...

Hayır muhterem kardeşim.Seni veya bir başkasını aşağılama üslubu bana uymaz.Ki senin gibi düşünen ve araştıran ve tabii sorgulayan birisini-düşüncelerine katılıp katılmamak ayrı tabii- her zaman şahsım adına takdir ederim.Düşünce ve yürüttüğün felsefeyle ilgili yazacaklarımı saklı tutmak istiyorum.

3 Mart 2006 16:21  
Blogger cenkunal dedi ki...

Bu arada sence bir sakıncası yoksa İslam konusunda referanslarının neler olduğuna dair merakım sürüyor hala?

3 Mart 2006 16:22  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Cenk Bey,

Bana bir kaç referans örneği verebilir misiniz? Aralarından seçim yapayım...

3 Mart 2006 16:40  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

...bir önceki yazımda referanslarımın Hz. Muhammed ve Kur'an-ı Kerim olduğunu söylediğimi hatırlıyorum :-/

3 Mart 2006 16:45  
Blogger ladybird dedi ki...

Kazim bey,

Kendiniz asagilanmak istemiyorsunuz ama en cok sevdigimiz sahabe Hz Omer'i asagilama cureti gosterebiliyorsunuz..! Dun cevap yazmadim cunku en cok sevdigim sahabeye hakaret ettiniz..Umar arapca telaffuzu oldugundan bilmiyor olabilirsiniz ancak acikladiktan sonra da hatanizi fark etmediginizi anliyorum..

Muslumanca yasamak Islam?i bilmekle, islam ise kitap ve sunnet ile bilinir..Teori ve pratikte islamiyeti kavrayip yasayabilmenin&yasatabilmenin efendimizin ashabini taniyarak mumkundur..Ashabim yildizlar gibidir onlara uyarak hidayet buluruz..

Efendimiz sav sadece cismiyle onlarin arasında degildi, sahabeler O'nu s.a.v sadece evlerine degil, yureklerine buyur etmis, O'nun s.a.v tavsiyelerini minhac edinmislerdi.
Su an herseye sahibiz ama eksik ya da hayatimizdan cikarttigimiz nedir acaba bir dusunelim ?

Hz Omer?in Fahr-i Kainat efendimize olan sevgisini gipta ettigim icin o meshur hikayeyi paylasmak istemistim..Mantiginiza ters dustugu icin inkar etmissiniz, inkar etmekle birlikte hakaret etmissiniz..Kaynagindan okyuyun ogrenin, size hayatu?s sahabe?yi okumanizi tavsiye ederim..Benim elimde Fezail-i A?mal (Ammelerin Faziletleri) isimli kitap var..Muhammed Zekeriyya Kandehlevi tarafindan yazilmis bir eser..Bu Turkceye cevrilmis diger dillerde bulmak da mumkun..Cok severek okuyorum..

Kitaptan bir bolum aktarmak istiyorum..Hz. Omer r.a efendimiz?in s.a.v vefatina uzulmesini anlatiyor..

Dillere destan olan gucu, cesareti, yigitligi ve kahramanligi bugun 1350 sene sonra bile sohret bulan, Islam?a girdikten sonra Islam?i gizli tutmaya dayanamayan, musluman olmasi sayesinde Islam acikca yasanmaya baslanan Hz. Omer?in r.a bu kahramanligina ragmen Rasulullah s.a.v?e olan olaganustu sevgisinin en ufacik bir neticesi olarak onun vefatina tahammul edememisti. Muthis bir sekilde kendinden gecip, perisen bir halde kilicini cekerek ?Kim Rasullulah s.a.v vefat etti derse onun boynunu ucuracagim. Rasullulah s.a.v Hz Musa a.s?in Tur Dagi?na gittigi gibi Rabbinin yanina gitmistir. En yakin zamanda geri donecek ve vefat ettigine dair yalan haberler uyduranlarin elini ayagina kesecekler ? diyordu..

Devami uzun oldugundan yazmiyorum okurken SIKILIRSINIZ dusuncesiyle..Hz Ebu Bekr r.a oyle bir zat idi ki, dag gibi acisina dayanmis ustelik Hz Omer?e bir ayet okuyarak oturtur...

Icerisinde bilgi ve suur olmayan bir ibadette hayir olmadigi gibi icerisinde amel olmayan bir ilimde de hayir yoktur. Ayni sekilde takvanin bulunmadigi ibadette ve icerisinde dusunme olmayan bir okumada da hayir yoktur.

Not; tarz, uslub ve yazilarimdan rahatsizlik duyuyorsaniz acikca soyleyin bir daha yazmam..

Saygilar..

3 Mart 2006 16:49  
Blogger emircan dedi ki...

" İnsan bir ilah değildir, ama insan Allah'ır. Bu düşünceyi çürütemezsiniz; çürütemediğinize göre şu gerçeği.."
De ki: ?O, Allah?tır, bir tektir.?

2. ?Allah Samed?dir. (Her şey O?na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)?

3. Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).?

4. ?Hiçbir şey O?na denk ve benzer değildir İHLAS SURESİ
"O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden2 eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir."ŞURA/11
Yukarıda ki parağrafınızın bir açılımını yapar mısınız lütfen?Verdiğim Ayet meallerinde ki bilgiler ışığında tabi..

3 Mart 2006 21:11  
Blogger cenkunal dedi ki...

Kazım Bey şöyle ifade etmiş :" Allah'ın tapılası bir varlık olmadığını idrak etmeye başladım. O bir sistemdi, düzendi, akıldı, iradeydi. " Burada düşünmemiz gereken bana göre,tapılmaktan kasıt ya da tapmak nedir?Birinci husus bu.İkincisi:Allah'ın yaratılan,meydana getirilen bir "şey" olan sistemle,düzenle özdeşleştirilmesini doğru bulmuyorum(burada özellikle ifade etmeliyim ki,Kazım kardeşin yaklaşımını bildiğim için,yaptığımın sadece kendi fikirlerimi ifade etmekten başka bir şey değildir)
Üçüncüsü:Allah,kainatı ve tüm mahlukatı Yaratan olarak elbette sonsuz akıl sahibi ve irade sahibi olarak Sonsuz Kudret Sahibidir.Tam da burada sormak gerekmez mi,böylesine Sonsuzlukların sahibine(ilim,kudret,güç,hikmet,görme,işitme,bilme...sahibi Allah)saygı ve hürmet göstermek insanın tabiatında mündemiç değil midir?En tabii bir durum değil midir?Tapmak da zaten bu demek değil midir?
Bir ifade de şöyle :"Allah insanın şuurundadır, iradesindedir, aklındadır..."
Bence,Allah insanın şuuruna ve iradesine kudretiyle şekil vermektedir ve bu dünya meydanı da bir imtihan sahası olduğuna göre,elbette bizler hayır ve şer işleme kabiliyetine sahip olarak yaratılmışızdır ve bu noktada da Allah imtihanın tabiatı gereği bizleri muhayyer bırakmıştır-cüzi irademiz vardır yani-
Konular derin ve geniş,ölçüler çok hassas,Kazım kardeş gibi herkes düşünen ve devamlı irdeleyen bir yapıya sahip olsa herhalde herşey daha mükemmel olur diyed üşünüyorum.

3 Mart 2006 22:36  
Anonymous Adsız dedi ki...

yorumları okumadım, sonra okuyacağım onları. anlatmak istediklerinizi de, imani durumunuzu da işin açıkçası tam kavrayabildiğimi de söyleyemiyorum. ama bir iki kelam etmekte fayda var sanırım.

nasıl ki beşeri adalette küçük davalar küçük mahkemelerde görülüp büyük davalar da büyük mahkemelerde görülüyorsa, mesela cinayet, ağır ceza makemesinde görülüğü gibi, ilahi adalette de aynıdır. allah, kullarını aciz yaratmıştır, inkar edilmez bir gerçektir bu. üzerine de gazap yağdırır. nasıl ki bir çok kavme yağdırmışsa bu dönemde de gazap yağar, felaketler olur, herşey olur. çünkü burası bir imtihan dünyasıdır. fakat bunların burada işlenen basit günahların keffaretidir diye düşünmek gerekir, asıl büyük mahkemeyi, imanının sorgulanacağı o büyük günü düşünmek gerekiyor. bu bir.

ikinci mesele, hz. muhammed için sokakalara dökülen ahmak beyinli insanlar demişsiniz, bu tabire girenler de vardır gerçekten o gösterilere katılanlar içinde ama tamamını aynı kefeye koymanın da doğru olmayacağı kanaatindeyim. nefsi müdafa tabiri de doğru değil, nefsi müdafada kendini savunma vardır, burada ise sizin de belirttiğiniz gibi sevdiğiniz bir kişiyi savunma var. kaldıki nefsimizi savunduğumuz gibi de resulullahı savunmamız icabetmez mi acaba? sizin söylediğinizi zaten allah kuranda söylemiş, hatırladığım kadarı ile mealen, "ona sahip çıkmazsanız, allah ona sahip çıkar" buyuruyor. bunun mefhum-u muhalifinden ona sahip çıkın anlamı da çıkmaktadır aslında. şuna katılırım, müslümanların bu olay karşısında verdikleri tepkilerde birbirlerini öldürmeleri, kötü muamlelerde bulunmaları doğru değildir. ancak usulu çerçevesinde yapılan bir gösteriye katılanlara da ahmak beyinli insnalar demeye hakkımız olduğunu sanmıyorum.

ayrıca, bu insanlar neden "biz peygamberin onurunu koruyoruz, allahı müdafaa ediyoruz" demesinler? allah elbette kendini ve habibini korur ve buna gücü yeter ama korumaya vasıta olarak ilm-i ilahide orada toplanan insanları görevli kılmadığı ne malum?

son olarak elbette allah ve peygamberine inanmış olmak bizi allah katında yüceltecektir, inanaç konusunda tutunacak dalları olmayanlarsa allahın gazabını elbette tadacaklardır. "inkar edenlere alçaltıcı bir azap vardır." (bakara-90)

3 Mart 2006 22:37  
Blogger cenkunal dedi ki...

Bir de ben şunun için sordum referans konusunu.Referanslarımıza göre hareket etmek işleri daha kolay kılar.Elbette akıl ve mantık yürüteceğiz ama,bizden önce dahi beyinlerin ürettikleri ve hele hele aziz peygamberin bizlere miras bıraktığı Kuran ve Sünnet olduktan sonra herşey daha kolay olur.

3 Mart 2006 22:38  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

:-/

Panik yok, herşey kontrol altında...

Bütün problemleri çözücez :)

3 Mart 2006 23:11  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

:)

Emir Can Bey sizi okuyorken Ünal Bey ile karıştırmışım.

Yazdıklarınızı okuyunca şaşırarak yazanın kim olduğuna dikkat kesildim...

...

Muhterem Abim, benim ifademde bir yanlışlık yok. Niyetim de kötü değildir.

İnsanlar amellerinde Allah'ı çoklandırıyorlar.

Kimileri Allah'ı insandan ayrı bir öğe gibi görüyor. Ben bunun yanlış olduğu inancındayım. Siz Allah birdir diyerek O'nu kendi benliğinizden ayrı görebilirsiniz, oysa ben O'nu kendimde biliyorum.

Ancak ben Allah'ım demiyorum. Demiyorum çünkü bu ifadeyi anlamayıp beni sapıklıkla suçlayabilirler; bundan kaçınmak için şöyle diyorum.

Allah kainatın her bir zerresine nüfuz eder; kainatı O'nun ne içinde ne de dışında kabul edebilirsiniz. Allah ve kainat içten dışa ve dıştan içe bir yeg bir bütündür.

Sonsuzluk sıfatı bu şekilde izah edilir. Bir sonsuz asla dışta veya içte olamaz.

Benim matematiksel ve fiziksel ve psikososyal ve biyokimyasal hesaplarım bu sonuca ulaşmamı sağladı.

Ben Allah'ın benim dışımda bir varlık olup, beni günahlarımdan dolayı cehenneme atacak bir varlık olarak görmüyorum.

Öyle bir varlık, ancak gündelik yaşamda mahkemeye bekçilik yapan hakimlere benzer.

Siz koskoca kudretin işi gücü insanların günahı ve sevabı ile uğraşmak olduğunu düşünmeye devam edin :-/

Şu yazdığınız ayetlere bir itirazım yok, Kur'an-ı Kerim'e itirazım yok; ben kelamullahı aklım erdiğince tefekkür ederek böyle anlıyorum efendim, siz bu konu üzerinde benden fazla düşünün daha doğrusunu anlayın...

...

Aman nefsimize uyup birbirimize inat etmeyelim Sayın Abim!

Anlaşılamıyorsak, tartışmayalım; sadece düşüncelerimizi ifade etmekle yetinelim.

Nihayetinde birbirimizi ikna etmek zorunda değiliz burada ;-)

Herkes kapasitesi kadar anlar, de mi ama :)

3 Mart 2006 23:50  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Cenk Ünal

Cenk Bey, ince bir noktayı yakalamışsınız. Sanıyorumki benim tahlillerimde yaratılan öğe ile yaratanı bir görmek gibi bir bakış açısı var :-/

Ben de Sayın Emir Can ile bu konuyu münazara yapıyordum efendim. Yaratılan ortadaysa, yaratan nerede peki?

Düşüceniz size mantıklı hem de çok mantıklı gelebilir, bana da öyle göründü başta. Ben bu savuncayı sonsuzluk her yerdedir diyerek çürütüyorum.

Bakınız tekrar dikkatinizi çekiyorum, bu düşünce beni bağlar; size empoze etmiyor olduğu zaten bilen birisiniz.

...

Tapmak nedir? Bu kavramı da iyi anlamak lazım, ki Allah nedir Alllah ile olan münasebetimiz nedir, kulluk vazifemiz nedir gibi sorulara doğru cevap verebilelim.

Tanrı nedir? Tanrıya tapılır mı? Nasıl tapılır?

Allah nedir? Allah'a tapılır mı? Nasıl Tapılır?

Tanrının kuralları vardır, bu emir ve kurallar ile amel edenleri Tanrı sever ve o kimseleri korur! Bu kurallar ile amel etmeyenleri Tanrı öcülere korkutur, iblisler bu günahkarları ateşte cayır cayır yakar. Tanrıya itiraz eden, hakaret edenler Tanrı tarafından lanetlenir!

Bu Tanrı, sokak ağzıyla hödüğün tekidir, korkaktır yani; üç beş insan ayaklanıp Tanrıya kafa tuttumu gönderir meleklerini hemen işlerini bitiriverir. Bu olaydan kimsenin haberi olmaz, duyup görenlerin gıkı çıkmaz.

Birisi de çıkıp demez ki: Hey Tanrı bozuntusu, madem bu adamları yarattın, bırak da dünyada sefa sürsünler ne diye adamlara işkence ediyorsun; sen bir Tanrısın sana yakışıyor mu, hem madem kos koca tanrısın neden sana isyan edecek bir kavim yaratıyorsun ki, bak sen de hiç ama hiç akıl yok, bırak bu işleri, yürü de ense tıraşını görelim demez!?

Bu Tanrı dedikleri varlık çok kibirlidir, ben de Tanrıyım büyüklük bende kalsın demez! Bir insanın yanlışını görünce, bunun eti ne budu ne demeden doğru ızgara kebap servisine gönderir.

Bir dayı da çıkıp, Tanrıcım bak madem sana yanlış yaptı bu lavuklar, madem sonsuz kudret sensin yoket gitsin şunları yaa, zebanileri yorduğuna değer mi? Git başka oyunlar bul kendine, ne bileyim galaksi falan yarat, sonra yıldızları patlat çökert, kara delik, süper nova falan yap, kikir kikir gül ben neymişim falan de, yani!? Sana yol göstermiş gibi oluyoruz ama kusura bakma sen de efendiliğini koru o halde... demez!?

İşte efendim, Tanrıya böyle amel edilir veya edilmez. Tanrı ile aranı iyi tutarsan yaşadın, cennet senin huriler senin, oyna gülüm yaz gelsin, çarşıya kiraz gelsin.

Tanrı ile aranı bozarsan ölümlerden ölüm beğen, başına taş da yağdırır, azap da yağdırır!

...

Şimdi Allah'a olan kulluk bilincine gelelim:

Burayı boş bırakıyorum, Allah'a nasıl iman etmem gerektiğini anlamaya ve öğrenmeye çalışan birisi olduğumu hepiniz de biliyorsunuz :)

...

Tapmak yaratana hürmet veya saygı duymak değildir, evet yukarda bahsettiğim Tanrı modeline göre Tanrıya saygı duyulması gerekmekte, yoksa saygısız olursunuz ve doğru Cehennneme gidersiniz.

...

Olayı bir ölçüde aydınlığa kavuşturalım.

Kendisine saygı duyulmasını isteyen bir varlık yoktur, üstelik ortada kendisi diye bir kavram da yok.

Yani saygı duyan ve duyulan aynı öğelerdir!!!

Yani kötülüğü irade eden ile, edilen aynı öğelerdir!!!

Yani iyiliği irade eden ile, edilen aynı öğelerdir!!!

Yani irade eden ile edilen aynı öğelerdir!!!

Yani ateşte yakmayı irede eden insan, özde ateşte yanan olmayı irade eder!!!

Yani saygı duyup seven insan, özde saygı duyulup sevilen olmayı irade eder.

Alllah denilen sonsuz kudret ise bütün bu iradeleri gerçekleştirir!!!!!!

:)

Hepimiz de güzel duygu ve düşünceler ile yaşama gülümsüyoruzdur ümit ediyorum ki.

Ben hepsinin de gerçekleşeceğine inanıyorum.

...

Cenk Bey çok güzel bir yazı oldu bu yorum, üzerinde düşünelim derim ;)

Saygılarımla,
Kâzım Mızrak



.:.: Önemli Rica :.:.

Anlaşılmayan yerleri izah ederim, özür dilemem gereken yanlışlarım oluyorsa özür de dilerim.

Hiç kimse ile bir alıp veremediğim yoktur, oyun oynamıyorum; her yazdığım üzeride dakikalarca durup düşünüyor tekrar tekrar okuyorum.

Yine de gözümden, zihnimden kaçan ayrıntılar olabilir.

Bu tarz problemleri konuşarak aşabiliriz, sakin olalım ve birbirimizi incitmeyelim.

4 Mart 2006 01:59  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

.:.: Düzeltme Yapıldı :.:.

"empoze etmiyor olduğu" ifadesini, "empoze etmiyor olduğumu" şeklinde düzeltilmiştir.

"her yazdığım üzeride" ifadesi "her yazdığım üzerinde" şeklinde düzeltilmiştir.

4 Mart 2006 02:08  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Sevgili Ladybird,

Son yorumunuzla beraber size bir cevap yazmaya karar verdim, lakin bu cevabı e-posta adresinize göndereceğim.

Saat çok geç oldu, inşallah yarın yazarım :)

Saygılarımla,
Kâzım Mızrak


.:.: İletişim :.:.

Kâzım Mızrak
posta@mizrak.web.tr

4 Mart 2006 02:22  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

.:.: Bilginize :.:.

Emir Can Bey ve Cenk Beylerin yorumlarına cevap yazılmıştır.

İnşallah, Anonim yorum bırakan kardeşimize ve Mustafa Beyin yorumuna yarın cevap yazacağım.

Saygı ve selamlarımla.

4 Mart 2006 02:29  
Blogger emircan dedi ki...

"Kim nefsini bilirse,Allahı da bilir.."İkinci olarak;"İnsanoğlunun kemaliyeti kelamının altında saklıdır.." Ben size önce kendi nefsinizi tanımanızı öneriyorum.Ben kimim,nerden geldim,nereye gidiyorum,bu dünyda ne için varım?Bana düşünmem için aklı veren,görmem için gözü veren,konuşmam için dili veren,ve bana cüz-i iradeyi veren,doğruları ve yanlışları gösterip peygamberler vasıtasıyla,kitaplar aracılığıyla,kainat kitabıyla bize anlatan,bu dünya yı bizlerin hizmetine veren,güneşi,ayı,dağları,denizleri yaratan,tüm besinleri yaratıp insanoğlunun hizmetine sunan,nefes alıp vermemimizi sağlayan o yüce güç ve kudret sahibi;
elbet her yerdedir,elbet biz kullarına tüm bunların neticesinde müeyyide uygular ve bunların karşılığında kullarından zikir,fikir,şükür ister.Buna haşa allah'ın ihtiyacıda yoktur.Yine rahman ve rahim olduğundan kulunun azap görmemesi için kulunun ihtiyacı ve fıtratının gereği olduğundan dolayı yapar.Allah insanları bu dünya ya ibadet etmeleri için göndermiş.Onlara azap etmek için değil.Azap etmemesi için de her türlü yolu tarif etmiş ve kuluna aklı da vermiş.Bütün bunlardan sonra insanoğlu şeytanın yaptığı gibi inat eder,kibirlenirse elbet de bunun sonu hüsrandır.Ama orada sorumlu fiili yapan faildir.Haşa Allah değil..
Efendim kimseyi ikna etme veya kimseyle tartışma gibi bir niyetim yok.Zaten bu konuyla ilgili artık yazmayacağım.Sizi Allah'a havale ediyorum..

4 Mart 2006 12:43  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Emir Can

Muhterem Dostum,

Düşünce ve fikirlerinizi bizimle paylaşma lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ederim.

Hep birlikte bizden sonrakilerin de istifade edebileceği bir kaynak bırakmış oluyoruz. Umarım onlar da okudukları üzerinde düşünürler ve güzel olanı tercih ederler...

Münazaranın burada kalması taraftarıyım, inad edip birbirimize husumet beslemeyelim; bunu her zaman söylüyorum.

Cenk Ünal Bey'in de dediği gibi; konular derin ve geniş, ölçüler çok hassas...

Son olarak benim sözüm de şöyle olsun; inşallah hakımızdaki duanız kabul görür ve biz de hidayete erenlerden oluruz.

Sevgi ve muhabbetle efendim.


.:.: Dip Not :.:.

Bu yorumda Emir Can Bey'in muhatap alındığını hatırlayınız.

4 Mart 2006 14:12  
Blogger Erol dedi ki...

internet üzerinde bu tip islam?a, peygambere ve allah?a hakaretlerin yayınlandığı bizim bildiğimiz veya bilmediğimiz yüzlerce site mevcuttur. aşırı duygusal davranılmaması gereken konular vardır ve inanca yapılan saldırıların sonrasın da verilecek tepkiler çok önemlidir. inanıyorum diyen bir müslümanın vereceği tepki, inanmayan insanlar için örnek teşkil edecektir.
senin vereceğin tepki, nasıl olmalıdır? bunun cevabını bulabileceğin yer akıldır. tabi ki akıl bu kararı verirken neleri referans almalıdır. inandığına göre tabi ki kuran ve hz muhammed?i referans almalıdır. o ne yapmıştır, nasıl yapmıştır diyerek olaya yaklaşılmalıdır. eğer yaradan sana akıl nimetini verdiyse ve dünya üzerinde yaşanan bu olaylar her şey de olduğu gibi onun izni ile oluyorsa, bu demek oluyor ki; kuran ve sünnet eşliğinde sen aklını kullanarak bir sonuca varabilirsin.



?o, doğunun da batının da rabbidir. ondan başka hiçbir ilah yoktur. öyle ise onu vekil edin. onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl. nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. çünkü bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır. yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.?

müzzemmil (9-14)


not: yazdıklarım benim fikrimdir, düşüncemdir. sen diyerek kimseyi kastetmiyorum, herkesi kastediyorum. herkes derken de herkesi kastetmiyorum, inanıyorum diyenleri kastediyorum.

4 Mart 2006 16:45  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Anonymous

"...tamamını, aynı kefeye koymanın da doğru olmayacağı kanaatindeyim."

Günah Tanrıya yapılmaz, insanın kendisine karşı günah işlemesi söz konusu olandır, Allah bu konuda muhatap değildir.

Eğer öyle düşünülürse, Allah'ı bir hâkim konumuna düşürürsünüz. Oysa Allah sistemin kendisidir, karar ve hüküm verecek değildir!

Allah bir düzen yaratmıştır, bu düzen içersinde iyiyi irade edenler yine iyilik göreceklerdir.

Bu düzen içersinde kötülüğü irade edenler ise kötülük göreceklerdir.

Kötülüğü yapan Şeytan veya İblis de değildir, kişi kötülüğü irade etmiş olmasından kaynaklı sebepler ile sonucu elem olan bir geleceği kendisine hazırlar.

Hulasa ile Allah sen Cennete, veya sen Cehenneme diyerek, elinde deynek insanlara çobanlık yapmayacaktır.

Böyle bir Allah inancını silin kafalarınızdan.

...

Evet sokağa düşen insanları hepten suçlayamayız, aralarında bilinçli olup durun kardeşlerim taşkınlık yapmayalım diyenleri de vardı muhtemelen.

Allaha ve Peygamberine sahip çıkmak, onların avukatlığını yapma şeklinde olmaz.

Çirkinliğe karşı çirkinlikte bulunarak Allah ve Peygamberi savunulmaz.

Kişi inancını yaşamaya devam eder ki, inancına sahip çıkabilsin.

Danimarkanın terbiyesiz medyası ile tükürük yarışına girmek inanç konusunda zaafları olan kimselerin kârıdır. Meydanda boy göstermek ile İslamiyet yüceltilmez, böyle cihad anlayışı olmaz kardeşim!

...

Usulu çerçevesinde biz de düşüncemizi ifade ediyoruz zaten, herkes de ifade edebilir; bloglarda, gazetelerde, sokaklarda, derneklerde...

Fakat işin dozu kaçırıldığında iş biraz ahmaklığa giriyor :-/

Yapılan eylem Peygamberi savunmaktan ziyade, nefsi müdafa halini alıyor ki bu da yapılan hakareti dünyevi anlamda hazmedememe durumudur.

Bu öyle ahmaklıktır ki, mümessilleri din elden gidiyor şeklinde milleti galeyana getirenlerdir.

Sözümüzü bütün İslam alemine atfedip, bizi layık olmadığımız bir halde yargılayanlar için ayrıca parağraf açmayacağım; onlar bir kere değil, iki kere okusunlar ki ne demek istediğimizi iyi anlasınlar :-/

...

Evet insanlar Peygamberin onurunu korumak adına ya da Allah'ı müdafa etmek adına gayret gösterebilirler, lakin bunun böyle olduğunu idrak etsinler.

İdrak ettiklerinde, inkarcılara güzel söz ve davranışlar ile işin doğrusunun anlatılması gerektiğinin farkına varılar.

Her ne kadar o kimseler inanmıyor olsalar da, o inkarcıları yaratan Allah'tır. O'nun yaratmış olduğuna kötülükle muamele yapılmaz.

...

Yazdığınız son parağrafa ilişkin eleştirim sert olacaktır.

Allah kendisine rakip olacak bir insan nesli yaratmamıştır.

Ve bu hal ile, insan yaratılmış olması nazarı ile, Allah'a inanmamış olduğundan sebepli azap görmez.

İnsan iyiyi ve kötüyü irade eden bir yaratılmıştır, Allah bir yargılama sürecinde değildir!

İnsan dünyada yaşamış olduğu süre içersinde iyiliği irade eden bir kimse ise Allah da ona iyilik ile muamele edecektir.

Eğer insan dünyada kötülüğü irade ederek yaşamış ise Allah da ona kötülük ile muamele edecektir.

Nihayetinde, insanın Allah'ın şuur ve bilincine sahip olduğunu yine ve tekrar tekrar anlatmış yazmış oldum.

Böyle bir bakış açısı ile konuyu tahlil edersek, hayrı ve şerri insan talep eder Allah yaratır diyebiliriz.

Kader insanın elindedir, kaderi yazan insandır fakat talep edileni yaratan ise Allah'tır.

İşte bu düşünce sebebiyle de, insan yaptıklarından sorumlu bir varlıktır.

Sevgi ve selamlarımla.
Kâzım Mızrak



.:.: Dip Not :.:.

Muhterem,

Yazımın sonuna geldim. Sen düşüncelerini ifade etmişsin, ben de düşüncelerimi ifade ettim.

Tartışmak dalaşmak istemiyorum, herkes istediği gibi iman etsin..

Sizi tanımam etmem, benim de sevgiye şefkate ihtiyacım var, ve ihtiyacı içersinde olduğum güzellikleri karşımdaki insanlardan mahrum etme çabasında değilim.

Ben düşüncelerimle ile kendime karşı sorumluyum, siz de kendi düşüncelerinizden kendinize karşı sorumlusunuz. İlla ki Allah adı altında bir çoban arıyorsanız, size durun gitmeyin de demem.

Elhamdülillah tefekkürde bulunmamıza vesile oldunuz...

...

Bu yorumun, Anonim yorum bırakan Muhterem Kardeşimizi muhatap aldığını hatırlayınız.

4 Mart 2006 18:58  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

.:.: Bilginize :.:.

Anonim yorum bırakan kardeşimize cevap yazıldı, Mustafa Bey için uzun bir cevap yazmayı tasarlamıyorum.

Zira Mustafa Bey bizi eksikliklerimiz konusunda bilgi verme gayesi ile bir yorum bırakmış gibi görünüyor. Yine de şahsını muhatap alan bir cevap yazma ihtiyacı hissediyorum.

Ladybird'e bir e-posta gönderildi, ve bir anlatımında Hz. Ömer ile ilgili vermiş olduğu örnek konusunda yapmış olduğumuz yorumda, bizi yeterince anlamamış olmasından kaynaklı verdiği cevabın, suizanla dolu olduğu kendisine izah edildi.

Erol Şimşek kardeşim konu hakkında düşüncesini ifade ettiği bir yorum bırakmış, sağolsun. Son parağrafda, kastetdiği gurubun dışında kalanlardan mıyım acaba diye endişe duydum biran.

Şimdilik bu kadar efendim,
sevgi ve selamlarımla :)

4 Mart 2006 19:15  
Blogger cenkunal dedi ki...

Muhterem Kazım Bey'in bir yorumunu okudum az önce başka bir blogda.Orada aynen şöyle ifade ettiğini gördüm-ki katılıyorum bu görüşüne- : " Kainat okunacak bir lisan ile yazılmış, biz insana düşen sorumluluk ise bu lisanı çözmek ve Allah'ı anlamaktır.
Bu husus uyarınca şu durum ile karşı karşı kalıyoruz, lisanı çözüp okumasını sökemeyen maalesef sınıfta kalacak :( "
Sınıfta kalma ibaresini nasıl değerlendireceğiz burada acaba ? Merak ettim bu konuya yaklaşımını ?

4 Mart 2006 20:50  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Cenk Ünal

Cenk Abi, ben sınıfta kalmaktan korkanlardanım, inanın sınıfta nasıl kalınmaz ben de bilmiyorum, taktir edersiniz ki sınıfı geçmek için çırpınıyorum adeta :)

inancımın zayıflığı sebebiyle düştüğüm bu durumu görüp Allah'a şükreden insanlar vardır heralde, Rabbim bizi böyle imansız inançsız yaratmadın, sana şükürler olsun diye...

...

Abi iş harbiden komedi.

aklıma bir söz geldi, hayat duygusal insanlar için bir trajedi; düşünen insanlar için ise bir komedidir diyor bu söz.

sizin yazdığını yorumu okumakla beraber, olup bitenleri zihnimde değerlendirirken benim de yüzümde bir gülümseme belirdi...

...

sınıftan nasıl geçiliri öğrenme mücadelemde kullandığım metotlardan birisi, sınıfta nasıl kalınır başlığı altında bana nahoş görünen yaklaşımlar üzerinde durup tefekkür etmektir.

bu süreç içersinde akıl süzgecinden geçemeyen dini bilgi ve inanışları zihnimde layık oldukları yere gönderiyorum, yani çöpe.

...

elbette anlaşılamayacak bişey değildir iman diye düşünüyorum; anlaşılamayacak kadar zor olsaydı, zaten bize bu konuda Allah tarafından bir sorumluluk da yüklemezdi!

...

inanç mevzusunu insanların kalbine bırakalım Cenk Abi, burada işi çok uzattık; herkes ben biliyorum diyor, yaa bu fikir de ilginç, bu da doğru olabilir diyen üç beş kişi.

şimdi gene sağa sola sataşmadan ben yazıyı bağlıyım Abi.

Hörmetler :-/

4 Mart 2006 21:15  
Anonymous Adsız dedi ki...

karmaşık düşünmek marifet değildir. marifet doğru düşünmektedir.

12 Mart 2006 14:53  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

...benim marifetim karmaşık hem de çok karmaşık düşünmektir, ta ki yanlış olan doğrudan ayrılsın.

Siz de kendi marifetinizi doğru olanı düşünmek, yani doğru olduğuna inandığınız bir düşüncenin yanlış olabileceğini aklınıza getirmeden, olarak tayin edin.

Nihayetinde her birimiz de aynı yolun yolcusuyuz ve varolduğuna inandığımız sözde bir doğruyu arıyoruz.

Hulasa ile bir doğruya farklı metotlar ile ulaşılabilineceğini hatırlatmak isterim...

Saygılarımla,
Kâzım Mızrak



- Tartışmak İstemiyorum -

12 Mart 2006 15:37  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Mustafa Bey,

Size daha önce bir cevap yazacağımı söylemiştim, buraya yazdığınız ilk yorumu hatırlarsanız yazılarımı tutarsızlıkla eleştirmiştiniz.

Sizin ifade ettiğiniz mana ile bu tutarsızlık hali benim uslubumdur; tarzımdır, metodumdur.

Yorumunuza geniş izahatlı bir cevap verme arzusundaydım; lakin ihmale kaldı ve yazıyı kaleme alamadım. Bugün için de bir kaç satır ile yorumunuza cevap vermiş olabilme gayesindeyim.

***

Bu bloğun bir çok yerinde tutarsızlık diye anlamlandırabileceğiniz fikir savuncaları bulabilirsiniz.

Bundaki sebep de burasının bir blog olmasıdır.

Blog yazma kültürünü herkes işine geldiği gibi anlıyor, ben de işime geidiği gibi anlayıp; blog bir kimsenin gün boyunca veya hafta boyunca veya yıl boyunca düşünce sirkülasyonlarını yansıtıyor olduğu bir mekandır diyorum.

Hal böyle olunca insanın düşünce dünyası da sürekli olarak deviniyor.

Ben burada yazıyorken bazen futbol maçında hakemin yanlış kararına tepki duyan öfkeli bir taraftarım, bazen elinden oyuncağı çalınmış ağlayan bir çocuğum, bazen 89 yaşında karanlık bir odada yalnız başına yaşamaya mahkum edilmiş yaşlı bir adamım, bazen Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde kaderine terkedilmiş bir deliyim, bazen okyanusa tek başına yelken aşmış bir sandalım, bazen kafeste bir serçeyim, bazen Afrika'da bir aslanım, bazen uzayın derinliklerinde bir galaksiyim, bazen Mecnun'da bir aşkım, bazen ellerde bir nasırım, bazen tarlaya saçılan buğdayım, bazen yeldeğirmenlerine savaş açmış bir Don Kişot'um bazen bazen bazen.....

Şimdi beni ve yazılarımı yeniden değerlendirin; tutarsız olmadığımı ama herşey olduğumu lütfen vicdanızla karar verin.

Yazılarımın veya yorumlarımın sonuna attığım imzamın hemen üzerinde ruh hallerini ihtiva eden bir kaç kelimelik notlar bırakırım; o notlar benim kim veya ne olduğum üzere o yazıyı kaleme almış olduğumu bir nemze de olsun anlatır.

***

Bu halim yanlış veya doğru olabilir; zararlı veya kazançlı olabilir, bu durum benim meselemdir.

Siz düşüncenizi ifade ediniz ve düşünceniz ifade edildiği gibi kalsın; anlayan anlasın analamayan da davul zurna çalsın.

***

Sizi davet ettiğim oyuna katılıp katılmadığınızı takip etmedim Mustafa Bey.

O postada sizden gıcık olduğum ve sevmediğim bir kimse olarak bahsetmiş ve de kendime göre sizi o şekilde tanımlamıştım.

Sevilmek iyi bişey değildir Mustafa Bey, bunu böyle bilirim ve böyle söylerim.

Sevmek ise uzaktan olunca güzel; sevdiğiniz varlık ile beraber olduğunuzda siz başınıza bir dert almışsınız demektir.

Sevilen kıskanılır, ölmek pahasına korunur, kaybetme korkusu uyutmaz.

Kısacası sevmek insanda huzur bırakmaz.

Sevilince de farklı şeyler yaşıyor olmazsınız...

Sevilen kişi sevdiğinin mutsuz edicek hal ve hareketlerden kaçınır bu kaçınma onun özgürlüğüne vurulan bir zircir gibidir.

Bu düşünceler içersindeyim ve sizinle de paylaşıyorum; benden farklı düşünebilirsiniz, ben de sizden farklı düşünebilirim.

Bu durum, düşüncelerimizin yanlış olduğu anlamına gelmez.

Ölümü Bekleyen,
Kâzım Mızrak


- Tartışmak İstemiyorum -

12 Mart 2006 18:53  

Yorum Gönder