28 Ekim 2006

Reis-i Cumhuru Seçmek

Sezer'in cumhurluğunu [şahsen ben] tanımıyorum, lâkin o mevkiyi işgal etmesi münasebetiyle kararlarına saygı duyuyorum...

Açıklama:

Ahmet Necdet Sezer ne yazık ki [genellikle] halkın taleplerine cevap veremeyecek tutumlar sergilemektedir. Bu durum o'nun reis-i cumhur sıfatını zedeliyor.

Lübnan'a asker sevkiyatına olumsuz tavrı ve söylevleri ne derece Türk milletinin düşünce zihniyetini temsil edebilmekteydi ki!?

***

Uyarı:

Bu yorum posta içeriği ile ne derece alakalıdır bilmiyorum, onu düşünmedim. Ben de bir başka parağraf açarak objektifi cumhhurbaşkanı seçimlerine çevirdim.

***

Seçim meclis tarafından yapılmalıdır, yani millletin iradesini emânet ettiği bilen kişiler tarafından! Ağızına bal çalındığında susan sokak insanı tarafından değil...

Bugün cumhur başkanını halk seçsin diyenler çok mu halkın iradesine saygı duymaktadırlar?.

Hayır, palavra! Hepsi siyasi oyun; amaç halka yakın görünme ve bir yaranma manevrasıdır. Oysa, esas gaye bu değildir...

Halk bir cumhur başkanını seçebilme hüvviyetine [yetkisine, aklına, becerisine] sahip değildir, bu iş için kimseyi [adayları] tanımamaktadır [gereğince, yeterince]!

Eğer bu işi halka bırakırsanız, halk cumhur başkanı diye başımıza Cem Yılmaz'ı [ya da Hülya Avşar'ı] getirir..

Şuan bu yaklaşımı benimseyen taraf da muhakkak medyatik yönü ağır basan bir cumhur başkanı adayı türetir iki günde!

Peki ya yıllarını üniversitelerde çürüten ve adı sanı duyulmamış akademisyen cumhur başkanı adayları ne olacak?!!!

Cumhurbaşkanını halk seçecek diyen siz hesap sahipleri; siz önce milletin eline ekmek verin, karnını doyurun, sonra aklını doyurun, sonra gözünü doyurun. Sonra bu iş millete havale edilebilir diye konuşun!

O halde biz de susalım.

Ama en önce kendinizi şu vatan toprağına lâyık olabilecek ve milleti kürsüde temsil edebilecek insanlar haline getirin de, gündemi böyle ucuz masallar ile meşgul edip temiz suyu bulandırmayın...

***

Notlar:

(1) Cem Yılmaz, ya da Hülya Avşar ile bir alıp veremediğim yoktur. Onları küçümser de değilim. Burada anlatılmak istenen halkın medyada şişirilmiş isimlere ne kadar rağbet ettiği gerçeğini bulgulamaktır.

(2) Halkın iradesine sahip çıktığını sanan bazı kimseler, meclisin iradesini nasıl da reddediyorlar. Bu meclisi başımıza getiren halk değil miydi? İşte esas burada iradeye saygısızlık vardır. Güya halkın iradesine sahip çıkılıyor izlenimi uyandıracaklar...

(3) Şimdilik, bu kadar.

Saygılar,

http://cenkunal.blogspot.com/2006/10/gngr-mengi-kim-acaba.html

5 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

S.a. Şahsen Buhsla el sıkışıp gazetlere,televizyonlara poz veren adamların hükümetini tanımam.Şahsen Buhsla Erdoğanın el sıkışıp televizyonlara poz vermesinde her zaman söylediğim söz "BEBEK KATİLLERİ,FELLUCEYİ NE ÇABUK UNUTTULAR" derim.

Ozan Can

28 Ekim 2006 14:15  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Ozan Can

Konuya dikkat çektiğin için teşekkür ederim Ozan, elbette düşünceler farklı farklı olabiliyor; ve genellikle üzüntümüzü, kederimizi, özlemlerimizi yazıyoruz.

Seni, bir insan olarak anlamamak mümkün görünmüyor, adaletli bir yönetim düşlüyorsun.

Haksıza cezasını veren, mazluma yardım eden bir zihniyet bu olsa gerek!

***

El sıkışma tabirini mecazi algılıyoruz, yani birlikte hareket etmek, beraber olmak anlamında.

Fakat; parası olanın düdüğü çaldığı bir dünyada, parası olmayanın efelik satamayacağı gerçeğini de vurgulamadan geçmeyelim.

Tabi bu demek değil ki, buyrun bu meydan sizin istediğiniz gibi at koşturun!

***

Siyasi politikalar, diyalog, fikir alış verişi, ortak çıkarlar çerçevesinde buluşabilme manevralarını yapabilmeliyiz yabancı güçlerle.

Bu hem insanlığımızın da bir gereği sorumluluğudur.

Zira hepimiz de kardeşiz ve bir Allah tarafından yaratıldık. Özde, biz insanlar Allah'a ibadet etmek için varız; birbirimize kin gütmek düşmanlık etmek için değil!

***

O veya bu elbette bir gün belâsını bulacaktır, ama bu sen ben öyle istediğimiz için değil; Allah'ın sistemi bunu gerektirdiği için olacaktır.

Biz sabrederek, duâda bulunarak Allah'a tevekkül kılalım. İnşâallah bir gün bütün insanlık huzura kavuşur...


***


.:.: Notlar :.:.

(1) Irak başkanı Saddam'ın pek de masum bir insan olmadığı bilinen bir gerçektir. Bu muhterem, para hırsı için Kuveyt'i işgale kalkmıştır.

Bu hakkı uluslararası arenada hiç kimse ona vermemiştir.

Saddam, bugün Amerikanın ülkesine yaptığı gibi Kuveyti ıslah etmek istemişti. Lâkin kader, gözünü para bürümüş bu ülkeyi kendi kazdığa kuyuya düşürdü.

(2) İran ve Irak'ın yakın zamanda birbirleri ile it gibi dalaştıkları gerçeğini unutulmayacaktır.

Bu iki ülkenin de Müslümanlı'ğı, Papa'nın konuşmasına haklılık payı verecek kadar azıttığını söylüyorum.

Müslümanlık böyle azgıncılıkla bozgunculukla temsil edilmez!

(3) Peygamber efendimize yapılan karikatür saldırısında, dünya genelindeki Müslüman toplumun ne derece cahilane hareket ettiğini gördüm.

Çabulcu eşkiyalar gibi sokakları yakmalar yıkmalar, edepsizce bağırmalar çağırmalar...

Bu insanlar, güya sevdikleri Peygamberi savunuyorlardı, neyle peki?

Kaba kuvvet ve güç gösterisi ile!!!

O gün Müslümanlığı ne kadar yanlış tanımışım dedim, ben sevgi ve saygı dini olarak biliyordum bu dini; hoş görü dini olarak biliyordum; yanlış yapana, yanlışını anlatan bir din olarak biliyordum...

(4) Uğruna göz yaşları dökülüp, ah vah edilen Lübnan *11.05.2000 tarihinde sözde Ermeni soykırımını tanımış; üstelik parlamentosu nezdinde.

Bu yargısız infaz parlamentosunu meclise kazandıran Lübnan halkı değil miydi?!

Hadi halk bu durumu önceden bilmiyordu, peki ya sonra?!

Dün siz bize bu şekilde davrandınız, size bugün İsrail bombaları müstehaktır demiyoruz yine de.

Lâkin, yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım diyoruz!

Üç kuruş menfaat sağlamak uğruna parlamentosunda tarih yazan millet vekillerini inşâallah tarih yargılayacaktır.

Bu meyanda öteden beri sözde Ermeni soykırımını gündeminde tutan, ve en nihayetinde düşünce özgürlüğüne darbe vuran Fransa'yı da hatırlayalım!

***


.:.: Netice :.:.

Ozan kardeş, bunlar da benim düşüncelerim; sana da saygı duyuyorum, değindiğiniz husus ile ilgili olarak daha da yazamam.

Söyleyeceklerimi söyledim...

Siz eklemede bulunmak isterseniz buyrun, dinleyelim.

Saygılarımla...


.:.: Uyarı :.:.

*11.05.2000 şeklinde ifade edilen tarihe,
T.C. Lahey Büyükelçiliğinin şu web sayfası
kaynaklık ediyor:

http://www.turkseambassade.nl/basinozeti/
basinozeti.asp?tarih=10/11/2006

29 Ekim 2006 08:48  
Anonymous Adsız dedi ki...

S.a. öncelikle güzel yazınızdan dolayı teşşekür ederim Kazım Ağabey.

Yazınızda güzel tespitlerdende bahsetmişsiniz,ve biz Müslümanlarında düşüncelerini açıkca beyan etmişsiniz.


Bu yazınızda bir şey dikkatimi çekti.Burada belirli bir öğüt var,bence bu öğüdü e-mail yoluyla göndermek lazım.



Yada yandaşlarına,ama ne kadar tesirli olabilirki.Onlar öyle ki taştan dahada katılar ki inanmazlar....Saygılar,sevgiler.


Ozan Can

29 Ekim 2006 18:03  
Anonymous Adsız dedi ki...

Ve yine paranın önemi çıkıyor ortaya.Çeçen savaşçı(mücahid) Şamil Basayevin sorulara yanıtı adlı videoda bunujn önemini vurguluyor.

Kendisi parayla ilgili şöyle bir şey söylüyor "PARANIZ VARSA SAVAŞIRSINIZ,PARANIZ OLMAZSA SAVAŞAMAZSINIZ". Düşünün bir....




Ozan Can

29 Ekim 2006 18:07  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

"Bu yazınızda bir şey dikkatimi çekti.Burada belirli bir öğüt var,bence bu öğüdü e-mail yoluyla göndermek lazım."

@ Ozan

Bu konuda takdiri size bırakıyorum. Lâkin, fiilen bir adım atmayı düşünmüyorum..

Buradaki bakış açınız, anlayışa açık; herkes aynı şekilde değerlendirmeyebilir.

Fikirlere saygı duymalıyız, karşıt görüşler her zaman vardır kardeş.

***

"PARANIZ VARSA SAVAŞIRSINIZ,PARANIZ OLMAZSA SAVAŞAMAZSINIZ".

Daha önce Şamil Basayev'e ait olduğu şeklinde böyle bir söz duymamıştım.

Güzel söylemiş; düşündürücü, ibret verici.

Bu sözü genellemek de mümkün tabi, paranız yoksa, etiket sahibi değilseniz şu yaşam düzeninde sadece bir hiçsiniz.

Bu gerçeği sindirmek lâzım kardeş, acı çekmemek adına.

Aksi hâlde kahroluyoruz, ve bu kahroluş fayda da sağlamıyor yazık ki.

Sabredenlerden olalım, bir gün bize de güneş doğar inşâallah...

Saygılarımla,

30 Ekim 2006 12:37  

Yorum Gönder