20 Kasım 2009

Zikir › Yâ Allah

Etiketler:

9 Yorum:

Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Âlemlerin rabbi ben yere göğe sığmam diyor, beni seven bir kulumun kalbi müstesnâ. Yâni kim seviyorsa beni, ben onunla birlikteyim demek istiyor.

Sabır..!

20 Kasım 2009 01:13  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

Mâsivâ'dan el çeküb mahlûkdan ümmidi kes.
Virdin olsun her nefes Allah bes, bâkî heves.

Sultan II. Ahmet

20 Kasım 2009 13:47  
Anonymous mehmetabi dedi ki...

Hayırlı Geceler Kazım Bey

Meşru olan, haram olmayan kişiyi mutlu ve huzurlu bir şekilde Allah'a yaklaştıran şeyler güzel şeylerdir bence...
Bu tür tercihlere de saygı duyarım.
Bu bağlamda yanlış anlaşılmasın tenkid için değil öğrenmek için soruyorum?
Resulullah ve O'ndan sonra gelen dört halife veya sahabiler bu şeklide bir ibadet veya zikr yapmışlar mıdır?
Yani İslami kaynağı nedir bu hareketlerin?
Bir veya birçok bilene soruyorum...
Aydınlatırsanız sevinirim...
Allah'a emanet olun...

21 Kasım 2009 22:10  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Mehmet abi, uzun uzun yazasım var.

Ancak, okunması yönüyle kimseye zahmet vermek istemem. Meseleyi nasıl toplasam diye düşünüyorum..

Öncelikle sizin asıl sorduğunuz soruya şöyle cevap vereyim.

Bu tarz zikir bid'at midir değilmidir meselesi? Yâni dinde olmayıp, sonradan mı çıkmıştır..!

Özellikle; bu soruya doğrudan cevap verebilecek bilgiye kültüre sahip olmadığımı söylemek isterim.

Ancak bizim de duyduklarımız, öğrendiklerimiz vardır elbet.

Tarikat, Hz. Ali ve Hz. Ebû Bekir ile başlar.

Hz. Ali kanadında Zikr-i Cehrî 'nin öne çıktığı görülmektedir. Bu da sesli yapılan zikir anlamına geliyor. Yâni, kelâmullah kişinin yanındaki tarafından da duyulabilir hâldedir.

Hz. Ebû Bekir kanadında ise, Zikr-i Hafî 'nin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu da sessiz yapılan zikirdir. Yâni kişinin kendi duyabileceği kadar bir sesle okunan kelâmulllahdır.

Cemaat ve tarikat kavramları anlaşılmadan, mezkur meselenin de anlaşılması pek zordur derim.

Cemaat akla hitap eder, aklı güçlendirir, ve kişiye akıl ile imânı kabul ettirir..!

Tarikat ehli ise, kalbi kuvvetlendirir. Kalp vasıtasıyla, kişiye imanı kabul ettirir..!

Cemaat bid'at değildir. Zira, Peygamber Efendimiz de, sahabe-i kiram ile cemaatti.

Tarikat de bid'at değildir. Zira Peygamber efendimiz, aynı zamanda içinde bulunduğu cemaatin mürşidi idi.

Bu kavramları böyle izah ediyorken, sapla samanı karıştırmamalıdır. Cemaat ve tarikat ayrı kavramlardır. Ayrı disiplinler üzerine inşaa edilmişlerdir.

Ancak her ikisi de Hakk'ı ve hakikati anlatır, tavsiye eder, Kuran ahlakı ile insanı irşad eder.

Yine şunu da söylemeden geçemeyeceğim, her ikisi de gönüllü olan kalplere ve akıllara açıktır.

Şeytanlaşmış kalplerin, Allahu Teâlanın rahmetinden ümit kesmiş kimselerin bu disiplinlerden feyz ala(ma)yacağı aşikardır.

Yâni kararmış kalpler her ikisine de gericilik nazarıyla bakar. Allahu Teâla o kimseleri ıslah eylesin, affeylesin.

Şimdi..

Sesli yapılan zikir bir vitrindir. Vitrinin arkasında, zikr-i hafî de mevcuttur.

Yâni, kişi; vird denilen bireysel zikir süreci içinde, zikr-i hafi ile meşgul olur. Kelâmullahı yalnız başına, kendi duyabileceği şekilde söyler.

Zikir meclisinde ise, yâni vitrinde; zikr-i cehri ile zikir meşk olunur.

Burada vitrin kelimesini, görünen mekân anlamında kullanıyorum.

Zikir işinin disiplini şöyledir.

Dil ne söylerse, kalp de onu söyler..! Kalp ne söylerse, dil de onu söyler.

Allah kelâmını diline dolayan bir kimsenin ensesine şöyle tatlı bir şamar atınca, Allah diye iniler.

Çünkü, kalp Allah demektedir.

Her hareketinde, Allah diyesi gelir insanın.

Bu işin derunu budur..!

Her sözüne küfür ile başlayan fânilere da bakarsanız, onların da ensesine vurulsa; ne söyleyeceklerini varın siz düşünün...!!!!!!!!!

Artık, ağzından hangi küfürü işitirsiniz bilemem.

İşte kitap ehli, işte küfür ehli...!!! !!!!!

Zikir konusunu, sanırım; bu örnek kafi nisbette izah ediyor :)

Diğer yönden, zikir ve tarikat nafile bir ibadettir. Mecburi değildir, farz değildir..!!!

Sünnettir ya da değildir diyemiyorum. Ancak mekruh olmadığını söyleyebilirim.

Gönlü doymuyorsa insan, bir mürşide mürid olur..!

Hepsi bu..

Aşk !!!!!! !!!!!!! !!!!!!!!!!!!!!

Aşk, aşk, aşk !!!!! !!!!!!!!! !!!!!!!!!!!!!

Dil susar mı !!! !!!!! !!!!!!!!

Kalp, durmuyor ki !!!!

İnsan, cezbesine tutulmuş aşkın..

Hû diyor, mutmain oluyor.

Kalpler ancak Allah'ı anmakla tatmin olur..!!!

Yaşamayan bilemez, anlayamaz.

Vel hâsıl-ı kelâm..

Size bir tarikat ehli ile sohbet etmenizi, ve bu işin incelikleri konusunda fikir teatisinde bulunmanızı tavsiye ederim.

Hoş belki biliyorsunuzdur çok şeyi, naçizane; ben bir adım daha atınız demek istiyorum.

Hatta mümkünatı varsa, kapısından içeri giriniz diyorum. Hüsn-ü dileğimizdir âcizane, tasarruf sizindir.

İnşâ Allah Rabbimiz bize acır, merhamet eyler, ve şu fâni dünyadan imânla göçmemize bir vesile ihsân eder.

Âmin.. .

Allahu âlem.

22 Kasım 2009 02:53  
Anonymous Adsız dedi ki...

sabah sabah, bir kalp sporu oldu bizler için; bu zikir.. iyi geldi şu fakire..
özelikle de "yine bir şeyler kaybediyorum" gibi bir iç huzursuzluklar içerisindeyken..!

çok üzülüyorum..! hep daha çok kazanayım derken bir o kadar çok da kaybolduğunu farkedip bu defa da kazandıklarımı elde tutmak için çabalıyorum.ve sonra şahit oluyorum ki:kazançtan çok elde tutmak yoran insanı.

elimde olandan daha çok yoruyor bu beni.

bir an iç sesim "bırak kendini bu cehri zikre. alabildiğince varol içerisin de, haykır haykıra bildiğin kadar" dedi ve, zor zapdettim her defasında kendimi.

"bazan haykırmadan da, insan duyara bilir bir varlığa sesini" diye tuttum kendimi.

mehmet ağbiye
ne güzel bir açıklama olmuş bu açıklama kazim bey..!

bir ara bulunuyordum bende rabbi bu şekilde ananlarla birlikte. içim huzur kaplıyordu. her ne kadar bu şekilde girişimde bulunamıyorsam da.

onlar nidada bulunurken: bende nasibleniyordum arkalarına saklanarak.

öne çıkıpta bu şekilde haykırsan bende rabbe hem ne der çevredekiler benim gibi bu şahsa "sen kim oluyorsun da dost bir dosta sesleniyor gibi sesleniyorsun bu çulsuz halinle" "huzurundayım" diye seslenmeye nasıl cesaret edebiliyorsun? demezler mi? derler, derler tabii. hoş hükümdarda demezmi ki bu cüret?diye der tabi..! susayımda belki hükümdar bu güne kadar yaptığım kötü amellerden utanç duyduğum için beni alır huzuru aliyesine.

hani bir aciz fakir,çulsuz, katil, perişan ,kılıksız, birinin bir hükümdarın karşısına çıkıp "dostum ben geldim" demesi gibi oluyor; bu benim şahsım için.

o kadar aciz bir durum ki bu benimkisi.ismini cehri anarken seni duyacak "bu günahlarınla ne bu cürek nasıl çıkarsın karşıma "der gibi bir acizlik benimkisi. (hoş sanki cehri zikretmesen duymayacak ya):)en azında "ben utancımdan gizli nida ettim sen duydun derim dimi?

melih

22 Kasım 2009 12:42  
Anonymous mehmetabi dedi ki...

Hayırlı Günler Kazım Bey Kardeşim

Nazikane, nezihane ve kavli leynle ayrıca zihinleri idlal etmeden; gayet açık bir şekilde özetlediğiniz bu faydalı bilgiler için çok teşekkür ederim.
Bir suale ancak bu kadar güzel cevap verilebilirdi.
Allah senden razı olsun çok müstefid oldum.
Rabbim tüm adat ve ibadatımızda bizleri riyadan gösterişten uzak tutsun; ihlastan ve rıza-i ilahi dairesinden ayırmasın...
Muhabbet dolu kalbi selamlar...

22 Kasım 2009 14:32  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@ Melih

Kaybetmeye geldik sevgili Melih ! Nefsimizi kaybedeceğiz. Bunu da, kaybede kaybede öğreneceğiz.

Güven bana. Kaybetmekten korkma. Asıl kazanmaktan, çok kazanmaktan kork.

Kaybede keybede, öğreneceğiz, kaybedilene üzül(me)meyi. Her şeyimizi kaybetme noktası ise, can havlimiz olacak.

Öyle ki, onu kaybederken dahi, hiç canımız acımayacak.

Gün gelir, beni buralarda bulamazsan, bir kayıp daha yaşadığını düşünecek olabilrisin. İyi gelir. Alışacağız, kaybetmeyi. Korkma. Sükût. Sükût ki, her şey sustuğunda, onu duyabileceğiz.

Sükût..!

Sükût..!

Sükût..!

~

@ Mehmet Abi

Aleyna ve aleykum selâm :)

22 Kasım 2009 21:04  
Anonymous Adsız dedi ki...

haklısınız sanırım..! haklısınız da günlerdir düşünmekteğim; ben ki kapısına uğrayan bir karıncanın gidişine dahi hüzünlenen ve duygulanan.. nasıl olacak bu..!
selametle

22 Kasım 2009 21:59  
Blogger Bâd-ı Sabâ dedi ki...

"nasıl olacak bu..!"

@ Adsız

Zor bir soru sordunuz :) Ben de bilmiyorum, diyorum efendim :P

Yukarıdaki yazınızı bir daha okudum. Katiller ile bir tutmuşsunuz kendinizi, çulsuzun birisiymişsiniz üstelik, hem de kılıksız :)

Güldürdünüz beni :)

Allah da sizi güldürsün..!

Allah takvaya bakar, çulunuza kılığınıza değil :)

Bir çok derviş çulsuzdur, kılıksızdır zati ;)

Siz de bir derviş yerine koyun kendinizi, olmaz mı :)

Said Nursi Hazretlerininin nesi vardı şu âlemde; çulu, pulu parası yoktu.

Bak, şimdi ismi dünya çapında anılıyor. Rabbim, sevdiğini sevdirmesini biliyor demek ki :)

Çıplak geldik, kefenle gideceğiz işte :)

Rahmanullah kalplere bakar sevgili Melih, lütfen sabırlı olmaya devam et.

Bir gün belki her şey değişir, yâni bugün senin için önemli olan şeyler, artık çok da önemli değilmiş gibi görünmeye başlar.

Senden ümitle ricâ ediyorum, sabırlı ol..

Rabbim, şu hâlini affına vesile kabul eylesin.

Sabır nedir deyince?

Bazen sadece beklemektir,

çaresizce..!

K.M.

Allah'a emânet olunuz, seviyoruz sizi, unutmayın.

Ahiretiniz için pek endişe duyan bir kardeşiniz bilin bizi.

Hüsn-ü zânnımızdır.

Allahu âlem.

Yâ Fettâh.

22 Kasım 2009 23:54  

Yorum Gönder