26 Aralık 2006

Nihâyet

Eğer nefret edersem kendimden, nefret eder herkes benden. Ve eğer sevmezsem kendimi, sevmez hiç kimse de beni..

Kâzım Mızrak

Hans Zimmer - Chevaliers de Sangreal

Etiketler:

24 Aralık 2006

Bir'den Bir'e (İnancıma Savuncalar)

Bu isimleri kim uydurmuş olabilir? Eğer uydurmaysa hepsi, olmayanı kim uydurabilir? Sahip, kendisini tanıtmasa bildirmese; onu tanımayan, nasıl tanıtabilir?

[ Burada ]

İmza

[Nedir.Antoloji.Com] sitesinde Paraf kelimesine bakıyordum. Şöyle bir tanım gözüme ilişti, okuyunca ne sevindim ne sevindim bir görseniz :)

"Kendine güvenen ve sorumluluktan korkmayanlar imzasını atar, parafını değil..."

Bir Çorbanın 40 Yıl Hatırı Vardır

Şimdi bir çorba içme zamanı, hadi bana kendini anlat, bir çorba içmek ne kadar da değerli önemli senin için! Dünya'dan kopmaya var mısın? Bırakalım, onlar kavga etsin.. Biz çorbamızı kaşıklayalım..

Rabbim, seni anlamak istiyorum.. Seninle konuşuyorum farkındayım, güneş ay ve yıldızlar seninledir. Sana nasıl davranıyorum.. Görüyorsun, seni üzmeyeceğim..

Aklımı muhafaza et, beni yanlışın eline düşürme, sevgiden ve şefkatten uzak tutma.. Hatâlarımı, ve çevremdeki insanların hatâlarını affedebilme gücüne sahip olmaktan beni mahrum bırakma..

(Âmin)

(Dip Not: Bu bloğu IQ sevisesi düşük kimselerin takip etmemelerini tavsiye ederim, tüm iyi niyetimle bu bir uyarı ve ricâdır. Gidin televizyon izleyin meselâ..)

Ölüm Korkusu'na Dair

Bu günlerde öyle mutluyum ki, öyle huzûrluyum ki, öyle neşeliyim ki anlatamam. Böyle kalbim pır pır atıyor, ayaklarım yerden kesilmiş sanki bulutların üzerinde uçuyorum. Şiirler okumak, türküler söylemek istiyorum.. Koşmak, hoplayıp zıplamak, çimenlerin üzerinde çılgınca yuvarlanmak istiyorum.. Hikmet-i ilahisi ne ola ki acep :) Mutlu mu mutluyum, sevinç doluyum, huzûrluyum, neşeliyim.. Yüzümden güler yüz, sözlerimden şefkat umut eksik olmuyor. Seviyorum, hem de çok. Sevmeyi ve sevilmeyi seviyorum, hem de pek çok.. Nereye kadar sürecek ama, bilmiyorum..

22 Aralık 2006

Kişi Sevdiği ile Beraberdir

Ey nefsim! İşte bu kapı seni hüsrana götürüyor, ve işte bu kapı da seni huzûra götürüyor. Seçme hakkın var, ve bil ki her ne istiyorsan yaratılacaktır..

Artık sen düşün..

***

İyiliği irade et, iyilik yaratılsın. Kötülüğü irade et kötülük yaratılsın. Sana bahşedilen akl, istediğin menzile erişmeni sağlıyacaktır.

Dünya hayatında nasıl yaşıyorsan, öyle de yeniden halkedileceksin; eğer Dünya'da Cehennem'i irade ediyorsan ahirde Cehennem'e kavuşacaksın, ve Dünya'da Cennet'i irade ediyorsan ahirde Cennet'e kavuşacaksın.

***

Hz. Peygamber buyuruyor, kişi sevdiği ile beraberdir.

Sen neyi seviyorsun ey bi çare'm, sevmek sadece sözle mi olur? Sen neyi seviyorsun ey bi çare'm? Sevmek, her attığın bir adımla olur..

Nereye koşuyorsun?!

İmza, Kâzım Mızrak

Ya Rasulallah - Hasan Dursun

Etiketler:

But, I'm nobody.

[Atıf]
Say ki, şimdi gece oldu. Bekle, güneş doğacak :)

21 Aralık 2006

Konuşun, Ya da Sonsuza Kadar Susun..

Sayın blog sakinleri ve değerli blog yazarları,

Bloglar vesilesi ile bilgi ve düşüncelerimizi paylaşarak hayata karşı biz de varız mesajını veriyor, ve yaşamın tüm isyan edici bunalımlarına inad duruşumuzla doğruluk dürüstlük yolunda mücadelemizi sürdürüyoruz.

Kimimiz bu maraton için nefesini yetiremiyor, yazmayı bırakıyor; sosyo ekonomik problemleri bahane ederek bloğunu kapatıyor. Kimimiz de yazmanın artık işkence olduğu bir döneme giriyor, ve huzuru sessiz kalmakta buluyor..

Link: Şikayet KutusuBu mektup bloğumda karşılaştığınız gördüğünüz sorun ve problemleri açık bir dil ile ifade edebilmeniz için hazırlanmıştır. Eleştiri ve önerilerinizi yazabilirsiniz; memnun olurum, olumsuz yargılara açığım. Üzülüp incinirim diye düşünerek yazmamazlık yapmayın, her ne rahatsızlığınız şikayetiniz varsa yazın.

Tabi, lütfen sınırlarınızı da çizin. İnternete, milyonlara açık olan bir sitede özel ismiyle yazan bir kardeşinizi nefsi davranarak rencide edecek şekilde anlayıp dinlemeden, sebepleri araştırmadan, gerekçe ifade etmeden kınamayın ayıplamayın.

Geride kalan şu 18 ay boyunca sizlerle beraber olmak beni mutlu etti, her birinizin ayrı bir yeri değeri var kalbimde. Kusurumuz, yanlışımız, ihmalimiz çok olmuştur. Özür beyan ederim, kabul edin..

Kabalıklarımı, taşkınlıklarımı mâzur görün.. Hayat'ın çekilmez bir hâle dönüştüğü ânlarda soluğu burada aldım, yaşamın yükünü taşıyamadığım zamanlarında bana dert yoldaşı oldunuz, derdimi paylaştınız...

Rabbim hepinizden râzı olsun, varsa hakkımı helal ediyorum. Sizler de hakkınızı helal edin inşâallah.. Yalan dünya kimseye kalmıyor ki; bana da kalmayacak, size de.. Bu sebep ile hayr konuşalım, hayrı tavsiye edelim her daim, hatâlarımıza karşı uyarıcı ve nasihat edici olalım..

İş bu halde, mesele anlaşılmış olsa gerek efendim.

İllâ ki yazmak zorunda hissetmeyin kendinizi, biz böyle bir fırsat sunuyoruz ya; vazifemizi yapmış ve özgür düşünceye saygı sorumluluğumuzu yerine getirmiş olarak kabul ediyoruz kendimizi.

Kâzım Mızrak

20 Aralık 2006

Kendini Kaybeden İnsana Nasihat

İnsan kendisini kaybettiği anlarda, aslında gerçeklere daha yakındır. Hayal alemindeki keyfi seferinden uyanmıştır bir bakıma. Bu zamanları iyi değerlendirmeli, yaşanan sıkıntıları tefekkür ile düşünmelidir.

Bir yerlerde eksik kalan, ya da yanlış olan bir adım atılmıştır illa ki. Böylesi sarsıntılı dönemler, boşlukların dolmasını kayan taşların yerine oturmasını sağlar. Sonrasında daha mukavemetli dayanıklı bir insan haline geliriz inşâallah.

Keyifsiz, canımızdan bezgin olduğumuz zamanları bir düşünelim. Tanrı bizi muhatap alıyor olmasın bu düşkünlüğümüzle? Bak sen bu halde yola devâm edersen akıbetin pek hayra varmayacak der gibi meselâ! Daha şimdiden o elim yolun başındayken küçük sancılar, baş ağrıları, başarısızlıklardan kaynaklı onur zedelenmesi, gururun çiğnenmesi ile bir bakıma büyük deprem haber veriliyor.

Peki büyük deprem nedir, tamamen sinir sisteminin çökmesi olabilir mi? En ufak bir menfi kayıpta moralimiz altüst olur, sanki bütün dünya üzerimize göçmüştür o anda, kendimizden geçeriz ve hemencecik bir suçlu ararız, ve olup bitenden habersizce bize tebessüm eden arkadaşımıza söylenmedik söz bırakmayız :)

Belki, daha biz o büyük depremin yanından bile geçmedik. Rabbim yaşayanlara sabır, gönül rahatığı huzuru versin, onlara yol gösterin..

(Âmin)

Dönüşü Olmaz, Kâzım Mızrak.

Link: Dönüşü Olmaz

Don't You Forget - ERA

Etiketler:

19 Aralık 2006

Yâ Sabûr

Ey kanaatsız hırslı ve iktisadsız israflı ve haksız şekvâlı gafil insan! Kat'iyyen bil ki : Kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasâretli bir küfrandır. Ve iktisad, ni'mete güzel ve menfaatli bir ikramdır. İsraf ise, ni'mete çirkin ve zararlı istihfafdır. Eğer aklın varsa, kanaata alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen "Yâ Sabûr" de ve sabır iste; hakkına râzı ol, teşekkî etme. Kimden kime şekvâ ettiğini bil, sus. Her halde şekvâ etmek istersen; nefsini, Cenâb-ı Hakka şekvâ et; çünki kusur ondadır.

(Risale-i Nûr, Mektûbat, 24. Mektub'dan bir alıntıdır.)
Şair dedi ki, bu günler de bitecek :)

İletişimde Şiddet'in Tahlili

İletişim aklın bir tezâhürüdür, akl olmasa insan düşüncelerini isteklerini ifade edemeyecektir. Hayvanlar da kendi aralarında iletişim içersindedir elbettte, lâkin onların akıl düzeylerini insanlar ile mukayese edemeyiz.

Somut bir örnekle, onlar soyun devâmlılığını sağlamak için çiftleşirler, oysa insanoğlu bu işi biraz abartmıştır, ve kendisini tatmin etmek için başvurduğu bir zevk unsuru hâline getirmiştir çiftleşmeyi. Bu açıdan konuya baktığımızda hayvanların akıl yerine, kendilerine verilen içgüdüyü kullandıklarını söyleyebiliriz.

İnsanlar da içgüdüsel olarak davransalar, doğalarına aykırı hareket etmezlerdi sanırım. Oysa akıl devreye giriyor, bu sebeple de eylemler iştimai hayatta hedefe odaklanmış bir hâlde şekilleniyor. Hedef olumlu olduğunda sonnuçlar da olumlu cevap veriyor, aksi halde olumsuz sonuçlar almak kaçınılmaz oluyor.

İletişimde şiddet de, bu cihetle bakıldığında kendisini anlaşılır hale getiriyor. Şiddet, amaca yönelik eylemlerin dirençle karşılaşması nedeniyle ortaya çıkıyor. İsteklerine ulaşamayan insanoğlu sözlü veya sözsüz bir şekilde önündeki engelli aşmaya gayret ediyor, kendisini emeline ulaşmak adına zorluyor.

Şiddetin gerekli olduğu yerler de vardır, ama haksız bir davada şiddet meşru kabul edilemez. Edebe ahlâka ters düşen bu tarz davranışlar, şiddetin kötü olan yanını bize gösterir. Bir musibet karşısında, şiddete başvurmak ise nefsi müdafaa sayılabileceğinden bir ihtiyaç ve zaruriyet hâlini alabiliyor.

Şimdi geldiğimiz noktada şu soruyu soralım kendimize, haklı bir dava uğruna mı şiddete sarılıyoruz? Davamız ne kadar haklı, nefsimiz için mi mücadele veriyoruz, yoksa nefsleri kötülükten korumaya savunmaya mı çalışıyoruz? Başka bir ifade ile mevzu bahis kazanç kendimiz için mi, yoksa bir insanlık için mi?

Bu sorulara verilecek cevaplar, şiddete ne ölçüde ve ne sebepler ile gereksinim duyacağımızı açıklayabilmek için gerekli. İnsan kayıplarına, ya da ulaşamadıklarına karşı ısrar ediyorsa bu iyi bir meziyettir. Ancak, son raddede şiddet ile amacına ulaşma gayesini güdüyorsa bu da na hoş bir karaterdir :)

Demek ki, dünyevi hayatta ulaşılamayacak maddi zenginliklere karşı akla ve kalbe şiddet yerine sabır telkin edilmelidir. Ki, nihayetinde kâinat sisteminin düzenine karşı gelinmiş olunmasın. Bu noktada da şöyle bir ayırdıma varmak lâzım; mücadele esastır, tembellik yapamayız!

Fakat mücadele edelim derken; problemlerimizi şiddet ile muhatap almamız gönül katında zorlanmak anlamına gelir, bu halde gayri meşru amaçlara erişmek adına yapılan zorlamanın olduğu yerde rızâ da yoktur. Rızânın olmadığı yerde de zulüm vardır.. Zulüm de yüzümüzü güldürmez, ancak bizleri utandırır.

Anlaşılacağı üzere, akıl hem şefkate, hem de şiddete meyl eder. Biz onu ehlileştirirsek şiddetten kaçar, ve şefkate koşar :o)

Bu da tek kişi başına olmaz tabi, çünkü şefkate koşan aklı - farkında olmadan veya biliçli olarak kışkırtmak kızıştırmak - onu çileden çıkarır. Durum böyle olunca, çevremizdeki insanlara sen neden böyle yapıyorsun diyebilme hakkını kendimizde bulamayız. Zira sorunda fiilen payımız vardır, çözümde değil..

Nihayi olarak, şu dert dünyasına karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz. Her bir insanın kendisine göre ihtiyaçları talepleri var, annemiz babamız kardeşlerimiz çocuklarımız arkadaşlarımız vs..
Öyleyse, birbirimizi şiddete davet edici hâl ve hareketlerden uzak duralım. Şefkat diyelim, hem zaten bugünler geçidir, kime kalmış ki dünya bize kalsın ;)

Sabır eri vakûr bir tebessümü elden bırakmaz, kötü söze başvurmaz haksızlık karşısında, yâni zamana bırakır hâdisenin gidişhatını; öfkenisinin teskin olmasını durulmasını bekler. Ve tabi bu arada öfkenin olgunlaşıp nefrete dönüşmemesi için de ayrı bir çaba sarfeder yüzsüzlükle, onun Bir bildiği vardır çünkü :o)

Kâzım Mızrak
Bir selâ daha verildi, aceb neyin nesiydi kimin fesiydi sevdiklerine veda eden..
Aynı yolda yürümeyenler, ayrıya düşerler. Ve lâkin istikamet aynıysa, gidilen yer de ayrı olmaz :)

Öyle değil, Böyle.
Kâzım Mızrak

Mes'uliyet

Link: Mes'uliyet

17 Aralık 2006

Yalanı Bitirme Yarışı, Önce Sen Başla :)

Bütün gerçek, yalanın bittiği yerde başlıyor. Bir iyi tarafı, bir de kötü tarafı var bu başlangıcın. Sinema repliklerinden esinlenerek önce kötü tarafını söyleyelim. Ne yazık ki eskisi kadar mutlu olamayacaksınız, çünkü artık gerçek karşınızdadır. Ve iyi tarafı da şöyle; artık acı duymuyorsunuz, çünkü yalan bitmiştir ;)

Ben Merkezci Yaklaşım

Söz gümüş ise, sükût altındır.

Bir de sükûtu hayâle uğramak vardır.

O ne demeti yâ :)

Aslına Nirengi,
Kâzım Mızrak

15 Aralık 2006

Gülümsemekten Asla Vazgeçme. Sen, Buna Değersin !

13 Aralık 2006

Bize de Nasip Eyle Yâ Rabbi

Link: Kâbe

12 Aralık 2006

Seni yaratan bir kudret var bâkî olan; hatırla, ve unutma çocuk..

9 Aralık 2006

Düşünce,

Hayatın dikenli yollarında bir adım daha at, hayatın dikenli yollarında bir adım daha at, hayatın dikenli yollarında bir adım daha at...

8 Aralık 2006

Dostlarının derdi ile dertlenen bir kimse, kendi acılarını unutur.

Elde Var Şükür

İmânda öyle bir nokta vardır ki; Allah için alıp, yine Allah için verirsin. Bâtında ne bir kazaç olur, ne de bir kaybediş. Buyum ben, târifim kalmadı başka.. Sözün özü bu ya, sen illâ ki bardağın boş tarafı gibi görün bana; ne dert, ne gam, ne tasa? Âmâ oldum efendim, âmâ!

Bi ismi Allah

7 Aralık 2006

Bugün, Allah İçin Ne Yaptım?

Bismillâhirrahmânirrahîm,

Rabbim, beni ve sevdiklerimi senin rızân ile yaşayanlardan eyle. Bizi nefsimizin azgınlıklarından sakındır. Kanâat varken, tamah'a düşürme. Kudret ve takdir senin elindedir, ve sen dileyene dilediğini verirsin. Hayırlısıyla bizi de hidayete ermiş olan kullarınla beraber tut, ve bu yolda yürüyenler ile birlikte..

(Âmin)

The Lark in the Clear Air - Loreena McKennitt

Etiketler:

Kim Korkar Bilgisayardan!

Gözlerim, ekrana bakmaktan kızarmış
ve sulanmış bir saati daha geride bıraktı.

***

(1) Aman Dikkat Format Çıkabilir

Deep Freeze denilen bir program sayesinde bilgisayara format atmak zorunda kalmıştım, bu illet programı yazan programcıyı saygıyla anıyorum.

Merak salıp ben de deniyeyim demeyin sakın. Yanınızda PC'den anlayan birisi yoksa, başınıza iş almış olursunuz.

Deep Freeze denilen illet, PC'ye kurultuktan sonra, hard diski koruma altına alıyor. Bundan sonra ister program kurun, ister kaldırın; banamısın demiyor Deep Freeze, bilgisayarı yeniden açtığınızda bir de bakıyorsunuz her şey eskisi gibi.

Bu musibet program işini iyi yapıyor da, güya üstün zekalı programcı bozuntusu arkadaş (edebim daha fazlasına müsaade etmiyor, yoksa yazıcam, ne çektiğimi ben bilirim.) programın UnInstall etme yeteneklerini kısıtlamış, ya da üstün olduğu sanılan zekası bizim gibi fukaraları düşünebilecek kadar gelişmemiş..

Bi kurdun mu programı yandığının resmidir, iyi değilsen bu işte yolun formatı görür arkadaş. Dün neti az karıştırmadım; Türk'ü de dertli, yabancısı da. El insâf artık..

***

(2) Click to Run ActiveX Control on This Page

Apple Quick Time denilen, ve *.mov dosyalarını çalmasıyla bilinen programın internette IE kullanırken başıma açtığı iş, ActiveX Control uyarısı.

Bu yetmiyomuş gibi, Windowsun uyarı biblemeleri artık yeter deme noktasına getirmişti beni.

Ya arkadaş "evet ActiveX sürekli çalışsın, denetim falan istemiyorum." diyebileceğim bir ayarınız yok mu sizin? Yok efendim, yook!

IE nin "Internet Options > Security" ayarlarını karıştırdım, orayla alakalı değilmiş bu sorun.

Mesele, bloğumun anasayfasındaki ses dosyalarının Apple Quick Time tarafından açılmaya mecbur bırakılması şeklinde cereyan ediyordu. Ve bir illet uyarı ile, "ActiveX bu sayfada çalışsın" mı diye onay penceresi açılıyordu her seferinde..

Hamd'olsun problemi çözüme kavuşturduk..

Şöyle ki,

Apple Quick Time kaldırılır, sonra yeniden kurulur. Ayarlardan "File Types" Default konumuna getirilip onaylanır.

Microsoft Media Player kurulumu normal olarak yapılır.. (İşte bütün problemin cevabı, Media Player en son kurulmalıymış mış mış..)

Netice itibariyle IE artık ActiveX uyarısı vermeyecek olduğu gibi, ses dosyalarını da Apple Quick Time yerine Windows Media Player ile çalacak.

Şükürler olsun; kelimenin en âlâsıyla huzûr duydum, ve mutluyum şimdi.. Sorunlarımızın çözümü bazen hiç tahmin etmediğimiz öylesi basit, hem beklenmedik yerlerde karşımıza çıkabiliyor. Bu da günün dersi, ileride lâzım olabilir.


(Bu yazı, bilginin paylaşımı ilkesine
riayet etmek üzere hazırlanmıştır..)

4 Aralık 2006

Piyano & Keman Resitali - Farid Farjad

Etiketler:

3 Aralık 2006

Suçlu Olmak Vardır. Ama, Suç Cezasız da Kalmaz.

Suçluluk hissiyatına düşmeyenimiz, düşüp ahu vah ile kendinden geçmeyenimiz yoktur. Mutlaka hayatımızın bir dönemimde yanlış bir davranışta bulunmuşuzdur. Çocuk olduğumuz dönemleri bir hatırlayalım, neler çıkar oralardan neler...

Link: Çınaraltı SohbetleriHasta kişiye çocukluğuna dönelim diye boşuna demiyorlar. Doktor olacak adam biliyor ki, yaşanmış bir korkunun derin tesirleri izleri kalmıştır benlikte. İşte suçlu insan psikolojisi bu efendim; dut yemiş bülbül gibi susanı, aklı çenesine vurup konuşanı...

Hadi yemek koktu bozuldu diye çöpe atıyoruz da, insan bu kardeşim; maydanoz değil ki, öyle ektimmi toprağa altı günde boy versin. Bir insan kaç senede yetişiyor; o ayıbı var, şu kusuru var diye onu bunu defterden silersek geriye bir tek kendimiz kalırız!

Ayıp kusur, herkeste vardır. Yaradılış her ne kadar mükemmel ise de, Tanrı insanoğlunu bir takım kusurlar ile donatmıştır. Burada durup düşünmeliyiz, neden bu kusurlu yaratılış diye...

Dünya hayatının fâni olduğuna dair bir delîl olabilir mi bu durum? Fâni olan, noksandır.. Önce her şey güzel başlar, ve fakat sonra çirkinleşir. Aklıma mezardaki çürümüş ceset kalıntıları geldi birden.

Hayat bir sona doğru gidiyor, her bir sistem kendisini var eden güce doğru koşuyor. Yani ki, kendisini harcıyor tüketiyor bitiriyor. Hatta fizikci milleti daha iyi bilir, bu konuyu izah eden bir de doğa kanunu vardır. Her bir sistem, mutlak sûretle yine kendi sonunu hazırlar. İnsanlık âlemi de bâkî kalmayacaktır bu Dünya'da, bir gün insan mahlukatına da hazîn bir elveda ile yol gösterilecektir.

Hâl böyleyken, suçlu olmak da bir bakıma vakti saati gelene değindir. Yanlışında ısrarını sürdüren, nihayetinde lâyık olduğu mükâfatı da alacaktır elbette. Öyleyse bir sarhoşluk peşinde koşarak, hakk ile bâtılı sapıtarak kendimize küllî yazık etmiş olmuyor muyuz?

Hatalıyız, kusurluyuz.. Dönüşü olmayan çok yanlışımız var, ama illâ ki var. Fakat, bu dipsiz kuyudan çıkacağız; durmayacağız bu dairede, görünür gerçeklerin bir bir çöküp yalan olduğu kâinat bize de mezar olmadan kendimizi kurtaracağız inşâallah..

Kâzım Mızrak

2 Aralık 2006

Çare, Sizsiniz!

Link: Çare, Sizsiniz!

Keser Döner Sap Döner, Gün Gelir Hesap Döner!

@ Kaan Çoşkun

Merhaba Kaan bey, hoş geldiniz; 3 Aralık'da "Suçluluk Psikolojisi" konusu işlenecek efendim.

***

Toplumumuzda öyle bir hava estiriyorlar ki, hakikati savunmak suç oldu, adına da irtica diyorlar. Hepsi bir karga sürüsü gibi karanlık bir maske ardında, ve aynı dilde papağan ezberi. Düşünmek yok, sadece konuşmak ve yargılamak var..

Samsunda; vatana evladını, çocuklarının babasını şehit veren kadınlar laik düzeni tehdit ettikleri iftirasına maruz kalabiliyor.

Oysa aynı kadınlar, Kurtuluş savaşında cepheye sırtlarında erzak taşıyordu. Bizim laik düzenden anladığımıza bakın siz!

***

Fransa okumuş cahilleri, düşünceyi bile suç sayan bir yasa tasarısını oylamaya kalktı.

Bunu nasıl açıklarız efendim? Bu dünya nereye gidiyor böyle. Çocuklarımız kendilerini suçlu görmek durumunda bırakılıyor, gençlerimiz korkuyla yetişiyor..

Sonunda serbest olarak gördükleri bâtıl yollara sapıyorlar...

Masumiyet göz yaşı döküyorken, sokakta gezen zulüm; bir gün onu serbest bırakanlara dar olacaktır inşâallah...

Kâzım Mızrak

(Akıl sahiplerine, hitab olunur.)

http://cinaraltisohbetleri.blogspot.com/2006/11/sululuk-psikolojisi.html

1 Aralık 2006

Karar

Bilmiyorum, sizler kadar anlayamıyorum hayatı. Başarısızım.. Gerçeklerden bahsettiğim zamanlar sanki kaçılıp korunulması gereken bir kimse gibi görüyorum kendimi; yalan söylemeye de alışamadım, ben de kendimi kandırıyorum. Umut ile!

Umut, yalan söylemeden gerçekleri hasır altı etmek işine yarıyor. Kimileri, onu bir mutlu olabilme aracı olarak kullanıyorsa da; ben yapamıyorum, mutluluk benim için mümkün olmayan bir imkansızlıktır. Ona ulaşabileceğime inanmıyorum. O kadar işte..

Ve çorbayı sulandırmayın şimdi, bu kararı zor aldık zaten.